Ptolemy I tarafından, İÖ III. yüzyılda Yukarı ve Aşağı Mısır’ın ilk firavun Menes idaresi altında birleşmesinden, Büyük İskender’in İÖ 332’deki fethine kadar otuz bir hanedana bölünmüş olan Mısır’ın olaylarının bütün tarihini yazmak üzere Heliopolis’teki yüksek rahip, âlim Manetho görevlendirilmişti.

Bu rahip, Mısır tarihini; Kem ülkesinde saltanat süren tanrılardan başlamış olan devamlı bir teokrasi içindeki Hanedanlıklara yani hükümdar ailelerindeki değişmelere göre bölmüştü. Ptolemy I tarafından, İÖ III. yüzyılda Yukarı ve Aşağı Mısır’ın ilk firavun Menes idaresi altında birleşmesinden, Büyük İskender’in İÖ 332’deki fethine kadar otuz bir hanedana bölünmüş olan Mısır’ın olaylarının bütün tarihini yazmak üzere Heliopolis’teki yüksek rahip, âlim Manetho görevlendirilmişti.

Manetho’nun çalışması günümüze kadar kalmamış olmasına rağmen, kralların hüküm sürdükleri yıllara dair liste, ilk Hristiyan kronografları tarafından kapsamlı bir şekilde korunmuştur.

Bu kronoloji kapsamında, yeryüzündeki her türlü oluşum gibi Mısır Sanatının da bir doğuşu, gelişmesi ve çöküşü olmuştur.

Öncelikle uzun bir başlangıç dönemi; daha sonra çalışmaların aşırı çekici olduğu fakat bütün gelişim konteksti içerisinde olgunluğun klasik döneminden önce gelen hazırlayıcı devre ait olan bir dönem.

Bu arkaik dönemden sonra önemli sanatçılar kuşağı gelir. Bu dönemde sanatçılar belki ileride erişebilecek bir hüner seviyesine atlamışlardır fakat daha sonra hiçbir zaman bu seviye aşılamaz. Bu sanatçıların çalışmaları bir bütün olarak sanat tarihinde Mısırlıların konumunu belirler.

Kesin sanatsal adımlar 2. ve 3. Hanedanlar zamanında 2700’ler civarında atılır. Bu dönemde sanatçılar, öncellerinin yaptıklarının mirasçıları olarak 4. ve 6. Hanedanlarla zengin ifadeler bulan, bugün bizim Mısır sanatı dediğimiz ilk sanatı yaratmış olmalıdırlar. İnsan yaşamında olduğu gibi; doğum, olgunluk ve çöküş sanatta da görülür.

Her bir dönem sanatsal yaratıcılığıyla kendi içerisinde zengindir. Birbirinden çöküş veya gerileme dönemleriyle ayrılırlar. Sanat bu dönemler tarafından yara almıştır fakat ortadan kalkmamıştır.

Sanatta harekete geçirici güç, 1000 yıllarında ortadan kaldırılmıştır. Mısırlılar eski biçimlerin yeniden uygulanmasıyla hem entelektüel hem de duygusal saflık ve tazelik kazanacaklarından emin olarak eski biçimlerine dönmüşlerdir fakat sadece birkaç sanatçı bu geri dönüşte yeni bir yaratıcı enerjinin güçlü kaynağını bulmuştur. Bu zamanlarda birbiri ardına yabancı idaresi sürüyordu. Fakat Mısırlılar Yeni Krallığın bitiminden 1000 yıl sonrasına kadar geçmişlerini gayretle araştırdılar ve yabancılar hatta Yunanlılar tarafından takdir ve şaşkınlıkla karşılandılar.

Tipik Mısır Sanatı Menfis’te başladı. Teb ve önemli kuzey nehirleri arasındaki Menfis, bütün Mısır’ın sanatsal lideri olarak önemlidir. Bu liderlik durumu özellikle Menfis’in tanrısı Ptah’ın önceleri tanrılar arasındaki sanatçı ve tüm ülkedeki sanatçı ve zanaatkârların koruyucusu olmasından gelir. Onun başrahibi “Sanatçıların Baş Kalfası” lakabını taşır.

Menfis’in liderlik durumunun ülkenin diğer önemli şehirlerinin canlılığını daima sindirdiği düşünülmemelidir. Tutmosis, Amenhotep, Ramsesler bazı sanatsal hareketlerin kurucusu ve destekleyicisiydiler.

Mısırlı Sanatçılar Kimlerdir?

Üç bin yıllık firavun idaresi altındaki herhangi bir dönemde kral için yapılanlar, zamanın en iyi ressam zanaatkârları tarafından ortaya çıkarılıyordu Bunlar büyük bir kısmı, işleri kraliyet mezarlarının hazırlanması, tapınakların inşa edilmesi, dekorasyonu ve kraliyet konutlarının süslenmesi olan takımların isimsiz üyeleriydiler. Günümüze yalnızca birkaçının ismi kalmıştır.

Eski krallık döneminde resmedilen atölyelerde veya Yeni Krallıktaki duvar resimlerinde değişik işlerde çalışan zanaatkârlar, heykeltıraşlar, kaynakçılar, kuyumcular yan yana çalışırken gösterilmiştir. Bütün bunların eğitimli bir yöneticinin emri altında çalıştıkları açıktır.

Eski zamanlarda bu baş, yönetici kişi Memphis veya Ptah’ın yüksek rahibiydi.

Mısır Sanatının Temaları

Mısır Sanatının ana konusu insan ve insanın Mısır’daki birçok aktivitesidir. Devasa figürler vardır fakat bunlar yalnızca tanrıların ve kralların lütufkâr ve muazzam özelliklerini yüceltirler. Tiranların veya cinlerin (şeytanların) ürkütücü gücünü göstermezler.

Birkaç istisna dışında Mısır Sanatı, başarılı ve sakin erkek ve kadınların rasyonel bir şekilde davranırken gösterildiği doğal yaşamın ideal bir görüntüsünü yansıtır.

Resmedilen sahnelerin büyük çoğunluğu, tanrıya hürmeti, aile sevgisini ve sosyal uyumu yansıtır. Vahşet ve düzensizlik sahneleri, kurbanlık öküzün katliamı, soytarı köylü kayıkçıların şenlik dövüşleri veya kötü güçlerin vahşi hayvanlar görüntüsünde veya Nil Vadisi’ndeki insan yağmacılar görüntüsünde alt edilmesidir.

DUVAR RESİMLERİ ve RÖLYEFLER

Mısır’daki en eski boyalı figürler, Hanedanlar öncesi toprak kaplardaki kırmızı ve beyaz figürlü resimler ve Hierakonpolis duvar resmidir. Bu duvar resmi yüzey ve çizgilerin yan yana kullanışını gösterir.

Resimler

Genelde üç tip resim yapılmaktadır;

1- Yüzey üzerine iyi şekilde oyulmuş ya da aynı yüzeye renklerle iyi şekilde boyanmış basit formlar,

2- Renkli olarak yapılan ve resimleri oluşturan form çizgileri ve tam figürlü çizimler.

3- Figür etrafındaki alanın kazınıp, bir alt düzeye getirildiği çizimler ve düzeyin oyulmamış olduğu, figürlerin boşluktaymış gibi göründükleri çizimler.

Birinci tip resimlere çok az rastlanır. Bu kategoride, ilkel zamanların paletler üzerindeki çizimleri sınıflandırılabilir. Ancak tamamen bitmiş birçok resim ve kabartma bulunmuştur.

İki Mısır’ın birleşmesinden itibaren, Mısır Çiziminin evrimini incelersek, birinci hanedanlıkların egemenliği altında her figürün çizimi ve her kompozisyonun sistemi büyük ölçüde değişir: figürlerin koordineli bir biçimde yapılışı, bölünmüş yüzeyin sistematik dağılımı, birini diğerine göre paralel sıraya koyma gibi.

Dikey ya da yatay satırlardan oluşmuş olan hiyeroglif yazısının kullanılmaya başlanmasının sonucu olarak çizime kesin bir kural hâkim olmuştur.

İlk yapılardaki kişiler bile tümü aynı vücut ölçülerindeydiler. Yukarı ve Aşağı Mısır’ın birleşme döneminde kral kendi memurlarından çok daha büyük ölçekte çizilmeye başlanmıştır. (Örnek olarak Narmer paletini verebiliriz).

Kuşkusuz ki onlar halk topluluğunun en yüksek yerinde bulunanlardır.

Çizim sitilinde bir protokol izlenirdi. Eski yapılarda tüm kişiler kimi zaman yüzden, kimi zaman profilden olmak üzere üst taraflarından çizilmişlerdir. Kral ve memurları, yüksek düzeydeki Mısırlılar için uygun sayılan tek bir görünüme göre çizilirdi; bu şekil, kişiyi en iyi şekilde karakterize etmesi amacıyla vücudun her kısmının mümkün olduğu kadar görülebilmesi fikrinden doğmuştur. Omuzlar önde ve göğüs profilden olmak üzere profilden baş, alçak karın, profilden kollar ve ayaklar; ancak eller tüm genişliğiyle ve dış taraftan çizilirler, parmaklar biri diğerinin yanında olmak üzere görülebilirlerdi. Ayaklar iç taraftan görüyormuşçasına çizilmişler, baldırlar ise hem iç hem de dış taraftan görülmüştür.

Bir kol ya da bir ayak diğerinden daha öndeyse, ileri çıkmış olan uzuv daima bakan kişiden daha uzakta olan uzuv olmalıdır. Sağa doğru bakan bir figür, karşılıklı olarak sadece kolunu ve sol ayağını ileri götürebilirdi; sola bakarsa sağ kolunu ve sağ ayağını ileri götürecektir. Bu kuralın izlenmemesine neden olabilecek olan şey vücut çizgilerinin, diğer çizgiler tarafından çaprazlama kesilmesidir. Bu, resmin düzgünlüğüne ve güzelliğine zarar verebilirdi.

Diğer yandan profilden bir insan çizildiğinde, biz bunu sola doğru bakar şekilde yapmaktayız. Mısırlılar bunun tersini yaparlardı. Mısırlıların en hoşuna giden pozisyonu bir figüre vermeleri durumunda daima sağı seçtikleri görülür, kimi kereler simetrik nedenlerle sola dönük bir figürün çizilmesi kuşkusuz zorunlu görülür ve figürü diğer tarafa-sağa doğru tipik form- döndürmede zorluk çekilir ancak bu işlemin ortaya çıkarttığı anlamsızlıktan sıkıntı duyulmazdı.

Aynı şekilde tören giysisinin kıvrımlarının işlemeleri de hep sağ tarafa konur ve uzun baston daima sol elde bulunurdu. Kısa olanı ise sağ elde dururdu. Bununla beraber gerçekte sadece sağa dönük tipik formun döndürülmüş görüntüleri olan figürlerin sola baktığı resimlerde, hem baston hem de eteğin Mezarları ön kısmı mekanik bir tersine çevrilmeye maruz kalırdı.

Bir insan ya da bir hayvan vücudu çizerlerken her detayı mümkün olan en düzgün şekilde belirtmeliydiler.

Yazı şeklinin etkisi inkâr edilemez ve sunulan kurallar tüm sertliği ile uygulansaydı resim sanatı tamamıyla felç olurdu.

Mısır Çizimi

Mısırlılar nesneleri ve varlıkları oldukları gibi ve onları gördükleri gibi değil ancak bunların en karakteristik görüntüleriyle tasvir etmeye çalışmışlardır.

İnsan vücudunu tasvirlerinde, tüm görülür organların sentezini gerçekleştirmişlerdir. Göz profilden bir yüzün önünde çizilmiştir.

Renk

Mısır rengin çok önem taşıdığı bir ülkedir. Yararlanılan temel renkler çok fazla değildir; siyah, beyaz, kırmızı, sarı, mavi, yeşil. 18. Hanedanla birlikte renk sayısı arttı ama hâlâ basit ve belirgin olarak kullanılıyorlardı. Renkler birbirine karıştırılmıyordu ve ender olarak bir renkten diğerine geçiliyordu. Mısır Sanatı’nda renk, her zaman kullandığı halde onu belirleyen çizgidir ve renk, hiçbir zaman bilgi aktarmanın tek aracı olmamıştır.

Dış çizgiler zıt renklerden seçilir ve genellikle de siyah kullanılır.

Eski Mısır’da yazıcı ile sanatçı birbirinden farklı değildi; bu yalnızca temel eğitimlerindeki yakınlıktan değil, aynı zamanda her ikisinin de en gerekli aletinin “fırça” olmasından kaynaklanmıştır. Firavunlar döneminde yazıcılar, Mısır’da bol bulunan ince bir saz bitkisiyle yazarlardı. Bu saz kalem benzeri bir uç şeklinde düzeltilip, ince ve kalın çizgiler çizmek için uygun ince bir fırça olarak düşünülebilir.

Böylesi kalemlerin birçok örneği; yazı malzemelerinden biri olarak yazım paleti üzerindeki özel bir yerde monte edilmiş bir şekilde bulundu.

Daha az ince işler için kullanılan fırçalar, değişen kalınlıktaki, birbirine bağlanmış lifli materyallerden yapılmışlardı. Bazı fırçalar bir ucu dövülmüş palmiye yaprakları liflerindendi. (Çok sert, tıraş fırçasına benzer bir fırça yapmak için üretilmiş olabilirler).

Müzelerdeki hâlâ boya kaplı fırçalar, bunların boyama fırçası olarak kullanıldıklarını ispat ediyor.

En iyi kanıt 18. Hanedan’ın Teb’deki bir mezarında bulunan bir ressamın telle bağlanmış malzemeleridir. Aynı yerde kırılmış, mavi boyayla kaplı bir boya-kabı da bulunmuştu. (Mentuhir Khopshef’in mezarı).

İlk bakışta Mısır resminden kalan parlak renkler, güçlükle eski olarak kabul edilebilir. Sürüldükleri ilk günkü gibidirler.

Boya maddeleri, renkleri değişmeyen veya solmayan, doğal olarak bulunan minerallerden elde ediliyordu.

Birçok renk örneği gözden geçirilmiştir ve bunların kompozisyonları hakkında şimdi gayet açık bir fikir elde edilmiştir.

Genellikle doğal olarak bulunan ham maddeler, resmi yapılacak yüzeye iyice sürüldükten sonra belki de bitkisel bir zamkla (sakızla) katılaştırılıyorlardı.

Başka araç veya boyaya katılan başka bir sıvı, boyanın sürülmesinde kullanılıyordu. Üç olasılıktan birinin kullanılmış olduğu düşünülüyor: tutkal (jelatinli bir madde), sakız veya yumurta.

Mısır Resmi yağa dayanmaz ve fresk tekniğiyle yapılmaz; (ıslak sıva üzerine boyanın sürülmesiyle yapılan tekniktir fresk). Suluboya tekniğidir ve boyaya katılan üç sıvıdan biri- tutkal, sakız veya yumurta- kullanılmış olmalıdır. Maalesef hiçbir bilimsel modern teknik ne kullanıldığını ayırmayı başaramamıştır.

Temel renkler aşağıdaki maddelerden yapılmışlardır;

Beyaz: Kalsiyum karbonat (tebeşir) veya kalsiyum sülfat (alçıtaşı)

Siyah: Birkaç olası formdaki karbon. En fazla bilineni yemek pişirilen kapların altlarından kazınan kurum. Yağ lambalarının alevlerinin bıraktığı lamba siyahı ve mangal kömürü veya kemik siyahı (yanmış kemiklerden elde edilen) kullanılıyordu.

Kırmızı: Demirin doğal olarak oluşan oksitlerinden, özellikle demir oksitten ve kırmızı aşı boyasından üretiliyordu.

Mavi: En azından Eski Krallıkta mavi ham madde karışımı veya daha fazla bilinen ismiyle “Mısır mavisi” denilen, silis, bakır ve kalsiyumun genellikle kuartz, bakır taşı (malakit), kalsiyum karbonat ve tabii sodyum karbonat şeklindeki karışımlarından elde edilen maviydi.

Yeşil: En çok yeşil aşı boyasından elde edilirdi fakat özellikle 18. Hanedan’ın geç dönemlerinde (İ.Ö. 1400) arseniğin doğal olarak bulunan bir sülfidi olan sarı zırnık kullanıldı.

Bu temel renkler için kullanılan maddeler, sarı zırnık dışında Mısır’da bulunuyordu. Mısır’da ve diğer eski zaman medeniyetlerinde kullanılan bütün lapis lazulilerin Afganistan’dan geldiği anlaşıldığında, sarı zırnığın İran’dan ithal edilmiş olduğu fikri hiçbir şekilde saçma veya tuhaf değildir. Mısırlı sanatçının paleti bu temel renklerle sınırlandırılmamıştı. Sanatçı, ana renkleri karıştırarak ara renkler elde etmede çok yetenekliydi. Örneğin Gri= siyah+beyaz veya Pembe= Kırmızı+beyaz.

Sanatçılar, Rönesans’tan beri değişik figürlerde tutkalları (sakızları) ve yumurtayı araç olarak kullandılar. Yumurta, iklimin kuruluğu ve sıcak nedeniyle Mısır’da kullanılmamış olabilir. Tutkal veya sakız ya da her ikisi birden kullanılmış olabilir. Akasya ağacından olduğu gibi, doğal sakızlar bulunabilir.

Jelatinli bir madde olan tutkal, kemiklerden, deriden, kıkırdaktan ve diğer hayvan artıklarından kolaylıkla hazırlanmış olabilir.

Bitmiş resimleri kurutmak veya belki de renklerin parlaklığını arttırmak için, daha çok tahtadan nesneler üzerinde fakat aynı zamanda da ara sıra mezar duvarlarında cilalar (doğal reçineler) kullanılmıştı.

18. Hanedanlıkta güzel yansımalar ve renklere bir turnusol saydamlığı veren vernikler kullanılmıştı.

Eski imparatorlukta fon beyaz ve çok parlaktı. Firavunların cenaze töreni şapellerinde bulunan astrolojik kompozisyonlarda olduğu gibi kimi zaman bu fon rengi kullanılmazdı.

Ramsesler döneminde fon sarı renkti.

Renklerde zıtlık araştırması, görüntülerin büyüsel etkinliklerini saklamak ve ölen kişiye diğer dünyada yaşamını sürdürmesi için daha çok olasılık tanımak amacını taşırdı.

Diğer yandan renkler cinsiyetlere göre seçilirdi. Erkeklerin ciltleri kırmızı aşı boyası renginde, kadınların ciltleri ise sarı aşı boyası renginde boyanırdı.

Sadece Tanrıça Hathor erkeklerinki gibi koyu bir renge sahipti.

Mısır resminde gölgeleme çok az dikkate alınırdı, fakat bazı erken Ramsesler Dönemi resimlerinde vardı. Genelde seçilen renk maddeleri, temsil edilen nesnenin doğal renklerini taklit ederdi.

Şeylerin görünümü çok canlı bir şekilde sunmak için gösterilen bu çaba gerçeğin perspektif olmayan ir şekilde görünüşünde gösterilmiyordu.

Bir sanatçı daha çok detayı resmetme kabiliyeti ile övünürdü.

Eski Mısır’dan önemli sayıda çizim, bozulmamış olarak, konuyu aklın gözünde kalmasını sağlayacak şekilde işleyerek günümüze kalmıştır.

Rölyefler

Mısır Sanatı’nda iki çeşit rölyef vardı. Yükseltilmiş (çıkıntılı) rölyef (bas-relief); tüm geri plan (artalan) alçaltılmış, yalnızca figürler ve yazılar zeminden yükseltilmişti. Çukur (oyuntulu) rölyef (rölief en creux); dış çizgiler, yüzeyde derin bir şekilde oyulmuş ve konu bu konturlar içerisinde şekillendirilmişti, yazılar da oyulmuştu.

Genellikle çıkıntılı rölyef kaliteli çalışmalarda kullanılırdı. Özellikle ışığın dağıldığı iç duvarlarda görülürdü. Oyuntulu rölyef ise kuvvetli güneş ışığı alan dış duvarlar için saklanırdı. Aynı zamanda tüm arka planın oyulmasının uzun ve zor bir süreç olduğu alabaster, granit, quartize ve diğer sert taşlardan yapılmış anıtlarda da kullanılırdı.

Bununla beraber, özellikle Arkaik Dönemde dikili taşlarda çıkıntılı rölyef örnekleri vardır.

Oyuntulu rölyef en çok Akhenaten tarafından Karnak’da ve Amarna’da kullanılmıştı. Bu, heykeltıraşlarının onun anıtlarını nispeten kısa bir sürede yapmalarını sağladı.

Oyuntulu rölyefin bir gelişimi de konuların konturları çevresindeki bir mesafeden sonra art alanın oyulmasıdır ve taşın yüzeyine doğru bunun giderek incelmesidir. Bu, bir çeşit sahte çıkıntılı rölyefti.

Mezarların özel ibadet yerleri gibi zayıf kayaların olduğu bölgelerde, yontulmuş, boyanmış rölyefin kullanamayacağı yerlerde konular, sıvalı yüzeylerde resimlemeler şeklinde sunulurdu. Yalnızca istisnai olarak, Yeni Krallık’da, Teb Nekropolis’i tepelerinde iyi kaya tabakaları bulundu ve böylesi alanlarda mezar ibadethanelerinin (şapellerinin) duvarlarında dekorasyon için heykel kullanıldı.

Bu bölgedeki daha gösterişsiz diğer mezarlar kaba yontulmuş, duvarlarına kalın bir saman ve çamur tabakası sürülmüş ve mezar duvarlarının dışı sıvanmıştı. Böylece, hazırlanan yüzeylerde (yatay ve dikey hatlarla karelenen) taslağı çizen teknik ressamlar sahnelerini ve dekorasyonlarını çizerlerdi. Onları, boyayı çok miktarda kullanan ressamlar izlerdi.

Bitiminde teknik ressamlar genellikle koyu bir kırmızı-kahverengi ile fakat özellikle Ramsesler döneminde koyu bir siyahla ana hatları yenilerdi. Bu yola detay eklenmiş olur ve konturlar keskinleştirildi.

Yazıcı bir teknik ressam, en iyi örnekleri ince bir gri-mavi siluet veya çok renkli bir detay şeklinde boyanan yazılar çizerdi.

Bu resimlerin, esnek saman ve çamur desteği onları kötü çekme payından ve yer sarsıntılarından korudu. Böylelikle birçoğu, insan elinden oldukça zarar görmesine rağmen şaşırtıcı bir durumla günümüze kadar geldi.

Rölyefte ve heykelde ilk taslaklar farklı bir rengin nerede gerekli olduğunu, söyleyip düzelten yönetici heykeltıraşın incelemesine sunulurdu.

Böylesi değişiklikler bir kompozisyonun son görüntüsünün; mekanik bir sonuç değil, bir ustanın kişisel değerlendirmesine, figürlerin orantısına ve her birinin birbiriyle ilişkili pozisyonuna bağlı bir sonuç olduğunu gösterir.

Rölyefte, taslak çizimi bittiğinde ve onaylandığında sıra, keskileriyle ve spatulalarıyla uzman taş kesicilerine gelirdi. Bu evre mekanik bir süreç gibi görünür. (Heykeltıraşın zanaatkâr tarafından çizilen çizgileri yorumlarken, yanlışların sıva ile düzeltilmesi gerektiğini gösteren rölyefteki gibi).

 

Feniks Dergi



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat