Herhangi bir köşede vurulmadan , sürdürmeye çabaladığım öğrencilik yaşamımın ilk yılı.
Okul başlayalı 6-7 ay olmasına rağmen, çıkan olaylarla öğrenimin sık, sık kesintiye uğraması nedeniyle Üniversite ortamı yeterince huzursuz .
Tarih-16 Mart 1978 Perşembe günü öğle zamanı.
İstanbul Üniversitesinin Beyazıt kapısı ile Eczacılık Fakültesinin arasındaki alanda, sol görüşlü kalabalık bir öğrenci topluluğu.
O dönemlerde ,alıştığımız bu tabloyu yadırgamadan kalabalığın içinde geziniyor,yurttan,memleketten tanıdıklarla sohbetleşip kendi okuluma doğru yürüyüp, topluluktan henüz çıkmışken yeri,göğü inleten korkunç bir patlamayla sendeleyerek yere kapaklanıyorum.
Peş peşe gelen silah sesleriyle ortalık cehennemi andırıyor.Kontrolsüz ve refleks olarak arkama döndüğümde öğrenci kalabalığının büyük bölümünün kanlar içinde yerde olduğunu, patlayan bombaya uzak olanların da peş, peşe gelen mermi sesleri arasında yere düştüğüne şahit oluyorum.
10 metre kadar yakınımdaki bir öğrencinin bu yaşanan olayın etkisinden şoka girmiş halde,silahların sıkıldığı tarafa doğru hareketsiz halde bakakaldığını ve az sonra onunda vurulduğunu görüyor, bayılacak gibi oluyorum.
Vücudunun bir bölümü parçalanmış, bir kız öğrenci, elinden fırlayan kitaplarını almak ister gibi elini uzattığı an, eli kitabın üzerinde hareketsiz kalıyor.
Bir başkası, yardıma koşanlara doğru gözleri açık ve anlamsız bakıyor. Üst, üste düşenlerden, hareketsiz olanı yana iterek , doğrulmaya çalışanların veya içinde bulunduğu kan gölünü algılayıp tekrar bayılanların acı tablosu.
Tam anlamıyla bir savaş film sahnesi. Hayalle gerçek birbirine karışıyor ...
Duyu organlarımı büyük oranda kaybetmiş gibiyim.Bir süre sonra kulaklarımdaki hissizlik yerini gerçeğe bırakıyor.
Patlama sonrası aynı hedef kitleyi tarayan silah seslerinin kesilmesi, çığlık, ağlama, bağırtı sesleri ve yardıma koşanların haykırışlarıyla, kanlar içinde yatanlara doğru hamle yapıyorum.
İlk anda, yardıma koşanların çoğu Eczacılık öğrencisi. Üzerlerindeki beyaz önlükler kırmızıya boyanıyor.

Bir süre sonra gelen ambulans ve benzeri yardım ekipleri geride kalan yaralıları toplamaya başlıyor.Herkes geçirdiği şokla olanlara anlam vermeye çalışıyor.
Ortama korku,nefret ve kızgınlık hakim .
Yaralılar gönderildikten sonra eczacılık öğrencileri büyük amfide toplanıp, öğrenci liderleri ve üst sınıf öğrencileriyle durum değerlendirip,toplu halde slogan atarak Süleymaniye’ ye doğru yola çıkılıyor.
Çevreden gelen öğrenci kalabalığıyla bir anda binlerce kişiye varan kalabalık grup İktisat Fakültesinin büyük amfisinde kısa bir bilgilendirme konuşması yaparak İ.Ü.Merkez binasını süresiz işgal etme kararını açıklıyor.
İçinde bulunduğumuz grubun amacını o anda anlıyoruz.Hem grup psikolojisi, hem de az önce yaşananlardan dolayı kimse ayrılmayı düşünmüyor.
Kalabalık içinde ceketimi arkadan çekiştirenin, bizim sınıftan bir kız arkadaş olduğunu anlıyorum. Yolumuza beraber devam ediyoruz.
Sloganlar eşliğinde merkez binaya arka kapıdan giriliyor.Çok büyük bahçe alanı içerisinde bir çok fakülte binası mevcut.Herkes panik ve korku dolu gözlerle neler yapılacağını anlamaya çalışıyor.
Çevresi yüksek duvarlarla çevrili bahçe alanı ,az önceki görüntülere nazaran kısmen daha güvenli yer duygusu yaratıyor.

İnsanlar sakinleşmeye,yaşadıklarının etkisini başkalarıyla paylaşmaya çabalıyor.
Aynı anda bahçenin Beyazıt’a bakan büyük kapısı ve Süleymaniye’ ye bakan arka kapısı tedbir ve eylem gereği giriş-çıkışlar kontrol altına alınarak tutuluyor.

Güvenlik amaçlı dışarı kimse bırakılmıyor,içeriye de sadece kendini tanıtanlar girebiliyor.
Bazı öğrenci yurdu, sendika, sivil toplum örgütü, derneklerin kartlarıyla eyleme destek vermek amaçlı gelenlere içeri girme izni veriliyor.
Az sonra Hukuk Fakültesi binasında toplantı yapılacağı bilgisi üzerine gittikçe kalabalıklaşan grup, buraya yöneliyor.

Hukuk Fakültesinin büyük amfisinde toplanan öğrenci grubu içeri sığmıyor.Büyük bir sinema salonunu andıran,koca sınıfın her sırası,her merdiven basamağı,her yeri sıkışık vaziyette.Kürsüden hemen anons duyuluyor.
_Kız arkadaşlar, çantanızdaki ruj ve göz kalemi gibi eşyaları lütfen bize ulaştırın.
Bunun üzerine, toplanan ve temin edilen boya türü eşyalarla duvarlara katliamı kınayan,işgal eylemini destekleyen sloganlar yazılıyor.
Kürsü çevresinde koşuşturan talimat veren ,talimat alan ve eylemi yöneten kişiler kendi aralarında ortak bildiri ve hareket tarzı yapılandırmaya çalışıyor, farklı sol grupların bir arada eylem yapmasında sorun çıkmasını istemiyorlar.
Biri mikrofona yaklaşıyor. Kısa giriş konuşması yaptıktan sonra, “ merkez binayı işgal eylemimizi burada bulunan bütün grupların, ortak Anti faşist anlayışıyla gerçekleştireceğiz. Bu eylemi faşist uygulamaları protesto etmek ve Demokratik hak ve özgürlüklerimizi elde etmek için yapıyoruz. Bu nedenle , her grup kendi adına konuşma yapacak” diyerek kürsüyü başkasına bırakıyor.
Gelen kişi adına konuştuğu sol grubun adını vererek konuşmaya başlayıp,bitirdiğinde attığı sloganları bütün salon hep bir ağızdan tekrarlıyor.
Her grubun konuşmacısı buna benzer davranıyor.
O dönemin çok bölünmüş siyasi yapısına paralel bir başka konuşmacı gelip aynı durumu tekrarlıyor.”Kahrolsun” la başlayan cümlenin sonunda hedef alınan grubun, o anda salonda bulunan bir başka sol görüşlü grup olduğunun farkına varılıyorsa da vakit geçmiş oluyor.
Hedef alınan grubun savunucuları kürsüde konuşmasını bitiren kişiye küfürle ve saldırıyla karşılık verince,nefes almakta güçlük çekilen salonda bir dalgalanma ve heyecan yaratıyor. Ön tarafta birkaç kişinin yumruklaşması ve araya girenlerin bir grubu dışarı çıkartmasıyla kavga son buluyor.
Yönetim komitesi bu tür sıkıntıları gidermek için her grubun farklı sınıfa gitmesini tavsiye ederek, her sınıfın kapısına farklı grup isimlerini yazarak soruna çare buluyor.
Başından beri bana tutunmaya ve benden cesaret almaya çalışan arkadaşım oldukça telaşlı ve heyecanlı. Bu eylem ne zaman bitecek? Annem çok merak etmiştir.. gibi benim de cevabını bilmediğim sorular soruyor sürekli.
Büyük amfiden ayrılıp kendimizi ait olarak hissedeceğimiz bir sınıf aramaya başlıyoruz. Bazılarına girip oturuyor,ancak sürekli ve hep bir ağızdan söylenen marş ve sloganları bilmediğimizden kendimizi yabancı gibi hissedip,şüpheli bakışlardan rahatsızlık duyarak dışarı atıyoruz.
Koridorda yanımdaki arkadaşın liseden arkadaşı olan kızıl saçlı,minyon tipli bir kızla rastlaşıyoruz. O da bize katılıyor.Tanışıp beraber yürümeye başlıyoruz.
Ünlü yazar Bekir YILDIZ’ ın kızı olduğunu anlıyorum.Ünlü yazardan ve kitaplarından bahsediyoruz,kısmen psikolojimiz dağılıyor.
Sigara ihtiyacımızı karşılamak üzere arka kapıya doğru yöneliyoruz.Dışarıdan sigara almamıza izin verilmiyor,ancak elinde liste bulunan bir genç arkadaşa para verip Samsun veya Maltepe sigarası almasını istiyorum.Bana manidar bir bakış fırlattıktan sonra listeye adımı ve aldığı miktar parayı yazıyor. Biraz sonra elime iki adet Birinci sigarası tutuşturuyor.

O dönemin simge sigarası.

Ben “ Maltepe veya samsun istemiştim “ diyerek yanlışlığı hatırlatmak isteyince, yüzüme sert bir ifadeyle “ Devrimcinin sigarası Birinci’ dir. İçersen iç, içmezsen b..k iç” denilince hatamı anlıyor ve teşekkür ediyoruz .
Merkez bina bünyesinde bulunan, ankesörlü telefonların her birinin önündeki onlarca metre kuyruk dikkatimizi çekiyor.Arkadaşımın çantasındaki jetonla, bizde bir kuyruğa giriyoruz.Ancak çok geçmeden telefonun jeton haznesinin dolduğunu ve kullanılamaz duruma geldiğini öğreniyoruz.Faal kalan son telefon kuyruğundakilere şöyle bir talimat veriliyor.
“Her jetonu olan arkasında sıra bekleyen 5-6 kişinin telefonunu bir kağıda yazarak, kendi ailesine bu numaraları yazdırsın. Ailelerde bu numaralara telefon edip çocuklarının üniversite binasında ve sağ olduğunu iletsin. Bu 5-6 kişide ellerindeki jetonları bize teslim etsin. Jetonu olmayan arkadaşlara verip ,her jetonla 6-7 kişinin ailesine ulaşmış olalım” denilerek daha az jetonla, daha çok kişiye ulaşmak amacına varılıyor.
Benim ailem İstanbul dışında ve evimizde telefon olmadığı için ulaşmaya çabalamıyorum.
Akşam olunca acıkıyoruz.

Görevlilerce her sınıftan para toplanacağı ve yiyecek alınacağı söylenince yanımdaki 2 kişiye de yetecek miktar para hesaplayıp veriyorum. Yarım saat kadar sonra el ele tutuşmuş öğrencilerin arasında gelen büyük bez torbalarda ekmek ve yanındaki zeytin tenekelerinden mönünün ekmek-zeytin olduğunu anlıyoruz.
Kürsünün yanındaki büyük masada dörde bölünen somun ekmeklerin arasına koyulan 4 veya 5 adet zeytinin herkese en fazla bir tane verilmesi hayallerimizi kırar gibi olsa da, bir tane daha rica edip nazlanan görevliye “ ben fazla para vermiştim” deyince minik bir azar işitiyorum. Bunun üzerine, elimdekini iki lokmada bitirip, hemen arka sıralardan birine sessizce ilişiyorum. Dağıtım yapan görevli, yüzümüze bakmadığı için bir adet daha alma şansım oluyor.
Karanlık basıp, hava hafiften soğumaya başladığında yine sığınacak sınıf ararken ,kapısında “Aileler” yazılı bir sınıf görüyoruz.
Orta yaşın üstünde olmak kaydıyla çocuğunu arayan aile bireyleri, dış nizamiye kapısından görevli öğrencilerce alınıyor, bu sınıfa getirilip oturtuluyor, çocuğunun adı alınarak diğer bütün sınıfların tahtalarına ; “ .… isimli öğrencinin babası, aileler sınıfındadır, ” diye mesaj yazılıyor.Mesajı okuyan öğrenci o sınıfa gidip ailesini görüyor.

Sağlıklı görme amaçlı ve çok kısa görüşme bittiğinde, aile bireyi gene görevlilerce merkez binanın arka kapısına götürülüp dışarı gönderiliyor, Bu organizasyonla binanın içinde karmaşa önlenmiş ve binlerce kişilik kalabalıklar içinde birbirini arayanların görüşmesi sağlanmış oluyor. Gece boyunca sürekli dolaşıyoruz.
Her sınıfın her noktası dolu ve sürekli marş söyleniyor.
Bir ara, kısa süreli oturduğumuz bir sınıfın tahtasında ismimi görünce, beni de birilerinin aradığını anlayıp Aileler sınıfına gidiyorum.
O dönemde benim kaldığım ve çalıştığım otelin sahibi olan bey, beni merak edip bulmaya gelmiş. Görüştük, sağ olduğumu ve bu gece burada kalacağımı öğrenince aklı geride kalarak görevliler nezaretinde okuldan ayrılıyor.
Gece ilerlerken Beyazıt meydanında merkez binaya dönük tankları ve aralarından sızan projektör ışıklarını görebiliyoruz.

Sürekli eyleme son verilmesi konusunda anons duyuluyor.
O dönemin İçişleri Bakanı‘ nın görüşme talebi uzun tartışmalardan sonra kabul edilince görüşmeye gelecek olanların davranış biçimi ve sayısı dışarıya bildirilip, buna uygun olarak protestolar arasında gelen İçişleri Bakanı İrfan ÖZAYDINLI , eylem komitesi ile görüşme yapıyor.
Dışarıda çok sayıda askeri birliğin bulunduğu, bir an önce eyleme son verilmesi gerektiği konusunda uyarılarda bulunmasına rağmen, işgalin devam edeceği, bazı şartların oluşmasıyla,ertesi gün morgdan cenazeler alınıp işgal eylemine son verileceği, bunun dışında hiçbir kuvvetin bu eylemi bitiremeyeceği söyleniyor.
Gecenin uzunluğu ve sıkıntılı oluşundan kimse gocunmuyor .“O anda morgda veya hastanelerdeki yaralılar arasında olabilirdik,hiç olmazsa yaşıyoruz düşüncesi bize güç veriyor”.
Olay sonrası TV de ,” İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi önündeki öğrencilerin arasına atılan bombalı saldırıda 7 öğrenci hayatını kaybetmiş, 80 kadar öğrenci yaralanmıştır” denilince bütün ailelerin akın, akın üniversiteye hücumu devam ediyor..

Herkes kendi çocuğunu arıyor,bulan seviniyor,bulamayan hastaneleri,morgları aramaya devam ediyor.
Gece boyunca merkez binaya gelen ve eyleme katkıda bulunmak isteyen öğrencilerle birlikte,topluluk çok büyüyor.
Zira geceyle gelen soğuk ayaza dönmüş,dışarıda durmak mümkün olmuyor. Saat 24 ten sonra dış kapılardan giren, çıkan azalmış, sadece içeride çalışmalar devam ediyor. Taşınan bezler,tahta çubuklar,sopalar ve boyalardan anlaşılacağı üzere,yarın ki yürüyüşte kullanılacak pankartların hazırlıkları yapılıyor.
Yönetim odasındaki çalışmalar; yürüyüş nizamından tutun,grupların güvenliği,hazırlanan pankartlar, atılacak sloganlara kadar her konuyu kapsıyor.
Sabahın ilk ışıkları solgun yüzlerimize vururken, Atatürk heykelinin bulunduğu merkez binanın ön bahçesinde sıra olmaya ve pankart taşıyıcıları tespite çalışılıyor.
Yan yana 6 lı - 7 li yürüyüş kolu ve yüzleri yürüyüşçülere, arkaları kaldırıma dönük vaziyette ve kol kola girerek zincir teşkil etmiş kişilerden oluşmakta.

Bu; hem grubun güvenliği ve gruba sonradan girmek isteyenleri engellemek açısından önemli. Kalabalığın sayısını tahmin etmek çok güç.
Ön grup Sultanahmet yoluyla Adli Tıptan cenazeleri aldıklarında, öğrencilerin bir kısmının hala üniversite bahçesinde sıra olmakla meşgul olduğu söyleniyor. Sirkeci iskelesi bu kadar büyük bir kalabalığı pek görmemiş sanırım.Konuşmaların sonunda cenazelerin bazıları Harem otobüs garına gönderilmek üzere vapura yüklendiğinde ,eylem ve yürüyüş bittiği haberi yayılıyor.
Geceden kalanlar uykusuz ve solgun yüzlerle evlerine gitmek üzere dağılırken, bende Taksim’e çıkmak üzere otobüse biniyorum.

Sıkışık otobüste tavandaki tutamakları tutarak ayakta olduğum halde uyukluyorum. Ara durakları hatırlamıyor,sadece son durağa yaklaşırken uyanıyor ve bazı yolcuların ;
- Bu da , Dün gece üniversiteyi basan anarşistlerden biri olsa gerek …dediklerini hatırlıyorum.
Dünden beri yaşadığım korku,telaş,heyecana, şimdi de anarşist tanımlamasına olan şaşkınlığım ekleniyor. Ölümün kıyısından döndüğümüz, bu acı olayın ardındaki en masum protesto eylemine yapılan tanımlamaya bak.!!
Tarih sayfalarına bir kara leke daha düşüyor.
Bu kara lekede rol alan katiller, bugün belki kurbanlarıyla aynı kaderi paylaşıyor. Kişiler ve isimler değişse de, ellerine verilen senaryoya uygun olarak gerçek hayatta çevirdikleri filmle, yapımcı ve rejisörlerine para, kariyer, makam, güç kazandırmaya devam ediyorlar.
Ne yazık ki; Egemen sınıfın katı kuralları değişmiyor.
Yıllar boyu konuşulanlar, sadece izlenen filmin kareleri oluyor nedense.


Saygılarımla.

16 Mart 2008


 



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat