Türk Eczacıları Birliği seçimleri üzerine yazan, çizen, konuşan çok oldu…

Bu son derece doğal; hatta halkla içiçe, önemli bir kamu hizmeti ifa eden bir meslek topluluğu için az bile…

Eczacılık dünyasında seçimlerden sonraki bu birden sessizleşmeyi, ağır sükûtu hep ilginç bulmuşumdur. Seçimlerin iki yıl gibi kısa süre içinde yapılması bu duruma yol açıyor olabilir. Nerdeyse seçim sonuçlandığı anda yeni seçim süreci başlıyor.

Buna karşın temel neden bu değil… Sadece meslek örgütlerinde değil ülkenin her katmanında seçimlerin sadre şifa olmadığı, hiçbir şeyi çözümlemediği zamanlardan geçiyoruz. Bu nedenle seçenlerin ilgisi giderek azalıyor, bir algı meselesi de değil üstelik bu, gerçeklik haline dönüşmüş.  

Ancak yerelde ve genelde kavi, kaya gibi sert, yerinden nefes almak için bile kıpırdanmak istemeyen yöneticilere karşın; TEB seçimlerinde sonuç ne olursa olsun yine de eczacı örgütlenmesinin taşları az da olsa yerinden oynuyor… Üstelik bu devinim öyle zoraki de değil; bile isteye oluyor. Ya da öyle görünüyor.

Son TEB seçiminde de böyle oldu.

Üst yönetim seçimini kazanan kimi yerel yöneticiler illerindeki eczacı odası başkan ve yöneticiliklerinden ayrılarak daha iyi bir göreve geçtiler. Adeta bir terfian rotasyon gerçekleşti.

Asıl hikaye bundan sonra başladı, onların yerlerine daha genç, daha yeni ya da yıllarca yönetim de olan eczacılar geçiverdi. Bu ciddi bir değişimdir aslında.

TEB gibi büyük mesleki örgütlenmeler, esnaf oda ve birlikleri, sendikalar veya çok güçlü derneklerin değişmeyen tepe yöneticileri de çoklukla yerlerini yine seçimlerle bırakmaktadırlar. Hem ağlarım hem giderim pozisyonudur bu. Ah! imkân olsa ikisini birlikte yapacaklardır…

Belediye seçimleri, milletvekili seçimleri bu iş için biçilmiş kaftan oluverir birden. Bir bakarsınız, ellerinden gelse ölünceye kadar sımsıkı sarılacağı örgüt yöneticiliğini “sanki kariyer planının bir parçası” gibi, dolduruşa getirilmiş sürükleyici bir atmosfer içinde bırakıverirler. Siyasal düzenimizin bu tip, yani giderek “devlet gibi” davranan ama moda deyimle “sivil!” örgütleri bu durumdadır artık.

Bu elbette eczacılık camiasına özgü bir şey değil. Büyüme, öğrenme, paylaşma ve nihayetinde hepsinin oluşturduğu demokrasi kültürümüzün bir parçası.

Kültürümüzde öyle kolayından bırakmak yoktur. Ya benimsin ya kara toprağın!.. Ya da çevresinde oluşturduğu kitle ve ilahi hâle ile “ben bıraktım o bırakmıyor” noktasına gelinir, istifa ediyor gibi yapılır, zorla geri getirilir.

Bunun en çarpıcı yansıması hiç kuşkusuz partilerdir.

Türk siyasal yaşamında hatırladığım kadarıyla kurultayda seçim kaybederek parti genel başkanlığını bırakan hiç kimse yoktur. Yanlış hatırlıyorsam bağışlayın. Sadece buna yakın bir şey vardır: O da Ortanın Solu Hareketi ile gümbür gümbür gelen genel sekreteri Ecevit’e karşı yapılacak kurultayda seçimi kaybedeceğini anlayan İsmet Paşa’nın 08.05.1972 tarihinde yapılacak 5. Olağanüstü Kurultay öncesi istifası... Yine de önce DP’ye, sonra AP’ye karşı sürekli seçim kaybeden İsmet Paşa’nın genel başkanlığın gideceğini anlayınca istifa etmesini Kurultay’da seçimi kaybetme olarak kabul edemiyoruz.

İngiltere’de sadece AB’den çıkma kararına ilişkin Brexit oylaması daha şimdiden iki başbakan götürdü. Oylamanın sonucu istediği gibi olmadığı için önce David Cameron, oylama sonrası işleyen süreç istediği gibi olmadığı için de Therasa May Muhafazakar Parti başkanlığı ve başbakanlıktan istifa etti. Bizim topraklarda bunun karşılığı “efenim seçmen bizi uyardı” deyip koltuğa daha sıkı yapışmadır.

Eczacılık dünyasına dönersek; son TEB ve gözlemlediğim kadarıyla diğer tüm TEB seçimlerinin az da olsa yönetim kadrolarında kıpırdamaya yol açmasını, önemli bir dışsal fayda olarak yabana atmayın. Gerçi eskiler ehven- i şer hiç iyi bir şey değildir derler ama olsun varsun, hareket iyidir iyi…



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat