Ünlü anarşist Emma Goldman’ın seçimin kategorik olarak kendisine değil ama özellikle yapılma biçimi ve sonuçlarına ilişkin kült bir özdeyişi vardır: “Oy vermek bir şeyleri değiştirseydi yasaklanırdı.”

Bu söz çok uzun yıllardır tartışılan temsili demokrasinin krizini gösterir. Başka bir deyişle, demokratik mekanizmalar içinde hukuksal bir çerçeve ya da kisve ile faşizan yöntemlere başvurularak varolan durum ve düzen pekâla sürdürülebilir.

Böylece halinizden memnun, vatandaşlık görevini yerine getirmiş ve yönetime katılmış hissiyle hem oy vermiş olursunuz, hem de her şeyi iktidarın sürmesi üzere kurgulanmış bir sistemde egemenlere -yapay da olsa- bir meşruiyet sağlarsınız. Sonrasında her şey olduğu gibi devam eder. Yeni bir “seçim” oluncaya kadar gündelik yaşama yeniden dönerek “geçim, meçim” işleriyle oyalanırsınız. Muktedirin dünyasıyla sizin dünyanız arasındaki farklılık da neymiş canım; “oy alıp da geldik buralara!” seslerini şaşırarak durmadan duyarsınız.

Bu genel şablonu sınıf başkanlığı seçiminden başlayarak, apartman yöneticiliği, dernek veya oda yöneticiliği, milletvekilliği, cumhurbaşkanlığına kadar geniş bir skalada hemen bütün seçimlere uygulayabilirsiniz. Kullanışlı bir aparattır kontrollü seçim.

Geçenlerde yapılan eczacı odası seçimleri de bu bakımdan şablona doğrudan oturdu. Eczacı odalarının geçmişte heyecan yaşanan nispeten çok adaylı seçimleri giderek yerini daha çok tek adaylı, tek listeli seçimlere bıraktı. Çok adaylı odalarda da adayın çokluğu; birkaç büyük şehir dışında, önceki başkanların yeniden aday olmamasından kaynaklanıyor.

Yüce Emma Goldman’a “toprağı bol olsun” dedirten seçimlerden birisi oldu yani.

Ancak dikkat çekici olan sadece çok aday çıkmaması değil, seçmenlerin de ortalıkta olmayışıydı. Yani çok özgün ve eğitimli bir kitlenin temsilcilerinin seçiminde hem aday yok, hem seçecek seçmen yok. Genel olarak bu türden seçmen davranışı için, insanlar hallerinden ya çok memnun olduklarında ya da verdikleri oyların bir şeyi değiştireceğine inanmadıklarından sandık başına gitmezler denir.

Buna karşın, daha da dikkate çeken çok değişmeyen delegasyona rağmen TEB seçimlerinin oda seçimlerine oranla daha hareketli, ateşli ve bol adaylı olduğu…

Şu halde, aşağıda, yani seçim jargonuyla söyleyelim “tabanda” yaprak kımıldamazken, hatta eczacıların pek çoğu seçimlerin yapılacağını bile unutmuş ya da yapıldığından haberi yokken, yukarıda yani artık profesyonel adaylar arasında, hızlı bir yarış sürmekte…

Bu davranışın nedenlerinden ufacık birini ben söyleyeyim… Galiba herkesin derdi aynı değil? Geçim’le uğraşanlarla Seçim’le uğraşanlar arasında kopukluk var. Eczacılar, unvanları dışında sosyal ve ekonomik olarak türdeş değiller.  

Yanlış anlamayın, bu sadece eczacılara özgü bir şey değil. Seçimlerin sorunların ifade edildiği, çözümlerin önerildiği bir enstrüman olmaktan çıkması uzun süredir olan bir şey. Gelenin bir daha gitmediği, tabanla yönetsel kadroların ayrı telden çaldığı, yapay çoğunluk mekanizmalarının olduğu artık inkar edilemez noktada…

Öte yandan seçimlerin reel yanını ikame eden algı yönetimi sır değil. Hep seçim kazanarak bir yerler gelmiş, hatta milletvekili olmuş eski TEB yöneticisi; ilaç-eczacılık konusunda çıkarılan kanunla ilgili kendisine yapılan gayet doğal ama sıkı eleştirilere “seçim yaklaşıyor ya onun için böyle yazılıyor, söyleniyor” demekten çekinmiyor. Üstelik eleştirel yazıları yazanların hiçbiri, herhangi bir yere aday filan da değilken.

E peki sormak lazım, seçim yaklaşırken bu konuların, tartışılması, konuşulması hızlanmayacak da ne zaman hızlanacak?.. Seçim niye var?

Komşu misafirliği ya da lüks otellerde yapılan eczacı etkinliklerindeki konuşma tadında, herhangi bir yaptırım/oy vermeme tehdidi içermeyen seçim sonrası rehavetinde mi söylenecek her şey? Ne yani adaylar seçmenlerin taleplerini, söylediklerini dinlemesinler mi? Geçim meselelerini konuşmasınlar mı? Böyle etliye sütlüye karışmayan, magazin bir seçim isteniyorsa 30 yıldır Best Model of The World organizasyonlarını yapan Erkan Özerman’a bu seçim işini bırakmak daha etkin ve eğlenceli bir yol olurdu. Ya da kişisel gelişimci, her şeyi bilen Metin Hara abimiz çağrılarak Adriana Lima ablamızla olan anıları anlattırılabilir.

Seçimlerin sade suya tirit etkinlik formundan çıkacağı, öncesinde ve sonrasında sıkı tartışmaların, fikir ve projelerin döndüğü, yaratılan sanal ve algısal ortama değil, gerçekten ‘ayinesi iştir’e bakılarak oy verildiği, aday olunduğu; özetle her seçimin doğası gereği bir şeycikleri değiştirdiği günlere ulaşmak dileğiyle...



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat