Biz de tiyatroyu mesleğimize bir okul olarak kalsın diye başladık ve bugünlere geldik. 18 senedir sürdürüyoruz.

1999-2001 döneminde İstanbul Eczacı Odasında görevliyken başladık tiyatroya. Ve tiyatro hazırlayıp sahneleyen ilk sivil meslek örgütü olduk.

İstanbul Eczacı Odası Tiyatro Topluluğu kurucularından ve oyuncularından Ecz. Avni Kurtuldu ve Ecz. İsmail Mürtezaoğlu ile Eczacının Sesi ofisimizde söyleştik, keyifli bir röportaj gerçekleştirdik.

Emek, çaba ve cesaret dolu yıllar…

Konuğumuz olarak, anılarını ve bilgilerini paylaştılar, kendilerine teşekkür ediyoruz.

 

Ecz.Özlem Demir- Ecz.Gaye Özeken

 

18 Yıllık Emek ve Cesaret Öyküsü

1. Bölüm

 

Eczacının Sesi: Merhaba, Eczacının Sesine hoş geldiniz. İstanbul Eczacı Odası Tiyatro Topluluğunu kuran sizlerle birlikte olmaktan mutluluk duyuyoruz. Okuyucularımıza da bu mutluluğa iştirak etmesi için önce sizleri tanıyarak başlayalım sohbetimize.

İsmail Mürtezaoğlu: Merhaba. Ben İsmail Mürtazaoğlu. 1999-2001 senelerinde İstanbul Eczacı Odası’nda Avni arkadaşımla beraber yönetici olarak görev aldık. O dönemden günümüze kadar devam eden bu tiyatro topluluğunun kurucularıyız. O dönemde sosyal ve kültürel açıdan daha güçlüydük. Oda bünyesinde resim, müzik, felsefe ile ilgili girişimler daha yoğundu.  

Biz de tiyatroyu mesleğimize bir okul olarak kalsın diye başladık ve bugünlere geldik. 18 senedir sürdürüyoruz. Hatta ilk başlarda oynayacak eczacı bulamadık, oyuncu olarak eczacı yakınlarını da aldık aramıza. Ülkü Ayvaz’ın basın danışmanlığı ve Selim Canpolat hocamızın önderliğinde 1,5 sene süren ciddi tiyatro eğitimi aldık. Şan, nefes, dans, diksiyon gibi birçok başlık vardı.

E.S. : İlklerin tadı başkadır. Ben de henüz deneyimlediğim için biliyorum. İlk oyununuz hangisiydi?

 

İ.M. : İlk oyunumuz Haldun Taner’in "Gözlerimi kaparım vazifemi yaparım" adlı oyunuydu. Oldukça ilgi toplayan bu oyunla İzmir’e Samsun’a birçok yere turnelere gittik. Slogan olarak "Her 14 Mayıs’a 1 Oyun" u belirlemiştik. Zaman zaman eski oyunlarımızı tekrar oynasak da hep yeni reji ve oyuncularla oynadığımız için sözümüzü tuttuk diyebilirim.

   

E.S. : O zaman hemen şimdi hazırladığınız oyuna geçelim. Bu sene ne izleyeceğiz?

 

İ.M. : Bu sene oynayacağımız oyun yine Haldun Taner’in 1970’li yılların Türkiye’sini anlatan "Vatan Kurtaran Şaban" isimli oyunu. 15 Mayıs’ta Sarıyer’de, 17 Mayıs’ta CKM’de sahnelenecek. Eczacının Sesi ekibini ve tüm meslektaşlarımızı bekliyoruz.  

Önemle belirtmek isterim ki bu uğraşımız gönüllülük esasına dayanmakta ve tüm oyunlarımız ücretsiz sahnelenmektedir.

 

E.S. : Buradan bize ve tüm okuyucularımıza yaptığını açık davet için çok teşekkür ederiz. Mutlaka orada olacağız. Okuyucularımızla tiyatro vesilesiyle birarada olmak bizi de çok mutlu edecektir.  

Avni Bey’i tanımak da öyle…

 

Avni Kurtuldu : Ben Avni Kurtuldu. Fakülteden 1980 yılında mezun oldum ve o tarihten beri serbest eczacılık yapıyorum. İsmail Abi’nin belirttiği gibi 1999-2001 döneminde İstanbul Eczacı Odasında görevliyken başladık tiyatroya. Ve tiyatro hazırlayıp sahneleyen ilk sivil meslek örgütü olduk.

E.S. : Bu oldukça iddialı bir söylem… Kutluyoruz.

 

A. K. : Bizden önceki kuşaklardan Ecz. Turgay Ağabeyimiz ve ekibi "Ayak bacak fabrikası" isimli oyunu hazırlamışlar ama sahneleyememişler. Sahneleme olarak ilkiz demek daha doğru olacak.

 

E.S. : Gönül vererek başladığınız bu işin bu kadar uzun soluklu olacağını ve büyüyeceğini düşünmüş müydünüz? 

 

A. K. : Açıkçası başlarda eğlenmek için birlikteydik. Eğlenmek zamanla yerini paylaşmaya, paylaşmak da tüm meslektaşlarımızı tiyatronun sanatın içine çekme arzusuna bıraktı.

 

E.S. : Oynayacağınız oyunları neye göre seçiyorsunuz? Mutlaka eczacılıkla bağlantısı olan veya bağlantı kurulabilen oyunlar mı oynanıyor?

 

A. K. : Kimi zaman eczacının güncel sorunlarını kimi zaman siyasi ortamın hicvini kimi zaman da hepsinden bağımsız serbest oyunları sahneye koyuyoruz. Mesela Molier’in Hastalık Hastası oyununu "SGK Adamı Hasta Etme" ismiyle uyarlama olarak sahneledik. Bu eczacının sorunlarını sahnelediğimiz en keyifli oyunlardan biriydi.

 

İ. M. : Düşündüğümüz her oyun önce tiyatromuzun sekretaryasının onayından geçmek zorunda. Oyunu defalarca okuyoruz hazırlıyoruz güncel göndermeler koyuyoruz. Zaten temel amacımız bu. Detaylı bir hazırlık sürecinden sonra güncel göndermelerle seyircinin zihninde algı oluşturmak veya oluşan algıyı pekiştirmek. Bizim için her oyun bir fırsattır düşüncelerimizi söyleyebilmek için, tabii ki kırmadan ve saygı sınırlarını aşmadan. Kendi adıma uyarlarken de oynarken de en keyif aldığım bölüm buralar oluyor.

 

E.S. : Sizce izleyicileriniz oyundan önce ve sonra nasıl hissedip düşünürler? Oyun onlarda nasıl bir etki bırakır?

 

A. K. : Öncelikle kendi içlerinden meslektaşlarının böyle bir uğraşı profesyonel hale getirmesinin hem şaşkınlığını hem de gururunu yaşıyorlar. Hemen her oyundan sonra en az 2-3 eczacı sürekli izleyicilerimiz arasına giriyor. Ve hatta oynamak için talip oluyorlar.

 

E.S. : Peki tiyatronuzda gönüllü olarak görev veya rol almak isteyen biri ne yapmalı? Sahip olması gereken bir sertifika veya önceden almış olduğu bir tiyatro eğitimi gerekiyor mu?

 

A. K. : Kesinlikle hayır... Bizimle sahneye çıkmak isteyen kişinin eczacı olması yeterli. Çünkü burası eczacının yeri. Eğitimli eğitimsiz tecrübeli tecrübesiz yetenekli yeteneksiz olmasının hiçbir önemi yok. Kaç kişi başvurursa o kadar kalabalık bir ekiple devam ediyoruz yolumuza. Hatta öyle ki kült oyunlara fazladan rol yazmak durumunda bile kalıyoruz.

 

 

 

E.S. : Bu durumda rol dağılımı yapmak zor olsa gerek...

 

İ. M. : Biraz öyle oluyor tabii ama bu konuda tecrübesiyle hocamız Ali Yaylı muhteşem rol dağılımları çıkartıyor. Bugüne kadar sahnede rolü büyük veya küçük gelmiş bir kişi bile olmadı. Ali Yaylı aynı zamanda İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nda da hoca zaten. Yeni gelen arkadaşlarımıza eğitimlerini de kendisi veriyor. Senaryo anlamında Avni arkadaşım göndermeleri titizlikle seçerken hocamız da yarattığı reji ile bu göndermeleri destekliyor.  

 

E.S. : Unutamadığınız bir rolünüz var mı? 

 

A. K. : Olmaz mı? Bir oyunda Mehmet Domaç’ı canlandırmıştım, "Mehmet Topaç" rolüyle.

 

E.S. : Mehmet Domaç’ın haberi var mı bundan?

 

A. K. : Tabii ki... Sonrasında eczaneme geldi. "Abi kusura bakma tiyatro bu" dediğimde "sen istediğini yap" demişti bana. Sanata bakış açısı çok geniş biridir.

 

E.S. : Oyuna geri döneceğiz ama ben tiyatroya gönül vermiş iki meslektaşımı bulmuşken sormak istiyorum; mesleki boyutta değerlendirmeden "tiyatro" sizin için ne ifade ediyor?

 

A.K. : Ben 9-10 yaşlarımdayken Büyükşehir Belediyesinin eğlence işleri müdürü bizim komşumuzdu ve her oyuna bana bilet getirirdi. Zeki Alasya, Metin Akpınar, Nejat Uygur gibi duayenlerin her oyununu daha o yaşlarda izleme imkanım olmuştu. İstanbul Eczacı Odası’nda çalışırken bu tiyatroyu kurmamızın kendi açımdan geliş yeri çocukluk dönemimde aşkla izlediğim o oyunlardır. Son geldiğimiz noktada ise beni en çok mutlu eden kısım oyun içinde yaptığımız göndermeler.  

 

İ.M. : Avni’nin karşılık bulmayan hiçbir göndermesi olmamıştır bu 18 sene içinde. Uyarladığımız oyunların hem mesleki boyuta dönüşmesinde hem de güncel olaylara dikkat çekmesinde Avni’nin büyük rolü var.

  

A.K. : Mensubu bulunduğum mesleğin ve meslektaşlarımın iç dinamiğini bilmemden kaynaklanıyor sanırım bu. Ben Kasımpaşa’da sokakta büyüdüm. Sokağı, insanları gözlemleyecek çok fırsatım oldu. Ve hem sokağı hem de insanlarını biliyorum. Mesleki ilgi haricinde bunun da çok faydası olduğuna inanıyorum.

 

 

 

 

 

E.S. : İsmail Bey’e dönelim. Sizin için tiyatro ne ifade ediyor?

 

İ.M. : Ben Trabzon asıllıyım. Samsun Bafra ilçesinde gençliğim geçti. Bafra sigaralarını bilirsiniz, bizim orada tütün yapılırdı imece usulü. Mahallemizde sadece rahmetli Ömer Dayı’nın radyosu vardı sadece ve bu radyo mahallenin en büyük iletişim kanalıydı. Radyoda Zeki Müren çıkınca kendimden geçene kadar dinler ve söylerdim. Bulunduğum ortamdaki insanlardan daha farklı olduğumu ve yeteneklerimi keşfettim zamanla. Buna en büyük örnek aslında sahneye ilk çıkışımdır. Amcamın kızı ile beşik kertmesiymişiz. Ben yaşım kemale erip bunun ne kadar yanlış bir şey olduğunu anladıktan sonra zaman kollamaya başladım. Yine bir imece günü kalabalık ortamda bir sandalyeyi ortaya koydum ve üzerine çıkıp "Sayın büyüklerim komşularım, bu kızla biz kardeş gibi büyüdük. Biz nasıl olacakta evleneceğiz. Biriniz bana bunu anlatabilir mi? Ben bu işe karşıyım" dedim. 12 yaşındaydım ve ilk sahneme tiyatronun doğasında olan "düzene kafa tutma" içgüdüsüyle çıktım. Benim için bir dönüm noktası oldu bu ve ileri zamanlarda tiyatroyu bir yaşam tarzı olarak belirledim kendime.  

 

A.K. : Tiyatro benim için de her zaman bir muhalefet, bir direniş olmuştur. Toplumun yaşadığı bir sıkıntıyı alıp sahnede muhalif ama uygun bir dille canlandırmaktır tiyatro. 

 

2. Bölümü, 21 Mayıs pazartesi günü...



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat