Yönetim sürecinin bir parçası olan örgütlenme, yerleşik düzene geçilmesinden itibaren insanlık tarihinin her aşamasında ortaya çıkmış bir kavramdır ve süreklilik arz eden etkinliktir.

Mesleğin sosyal bir kavram olarak gelişmesi her ne kadar kapitalizmin gelişim süreci ile doğrudan ilişkilendirilse de yaşadığımız topraklarda “Ahilik” olarak isimlendirilen, 13.ncü yüzyılda ortaya çıkan “esnaf dayanışma teşkilatı”nın varlığı bilinmektedir.

Ülkemizde Kamu Kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları anayasal düzlemde ilk kez 1961 Anayasasında yer almış, ardından daha detaylı bir şekilde 1982 Anayasasının 135.nci maddesinde şekillendirilmiştir.

Meslek örgütlerinin ortaya çıkışının iki temel sebebi vardır;

İlki, mesleğin ve meslektaşların çıkarlarının korunması,

İkincisi ise toplumun tamamına ve devlete yönelik olması. Toplumun gereksinmelerinin karşılanması ve kamu yararının (sağlık, eğitim, güvenlik vb) korunmasına katkı sunmasıdır.

Devlet düzeneği, toplumun ortak yararına olması ve mesleki uzmanlaşma ve birlikteliğin sağlayacağı birikimlerden yararlanmak adına bazı meslek örgütlerine “kamu kurumu niteliği” tanıyarak ayrı bir yasal tüzel kişilik vermiştir. Bu meslek örgütlerinin kendi yapılanmalarını, görevlerini, sınırlarını belirleyen özel yasaları düzenlenmiştir.

Meslek örgütü, gerek mesleğin çıkar ve kazanımlarını sürdürebilmek ve gerekse kamu yararı açısından siyasi erkin de içinde olduğu her türlü otoriteyle olan ilişkilerinde bazen uyum, bazen de çatışmacı bir şekilde birbirlerini etkileyebilirler.

Demokratik ilkelerin benimsendiği ülkelerde mesleki örgütler birer danışma ve baskı unsuru olarak idari sistemin olmazsa olmaz unsurları arasındayken ne yazık ki ülkemizde siyasi erkin bazen aba altından, bazen açıkça tehdidi altındadırlar.

Örneğin; önceden mesleğini icra eden her meslek sahibinin ilgili meslek kuruluşuna üye olması zorunlu iken 1982 Anayasası’nda “Kamu kurum ve kuruluşları ile kamu iktisadi teşebbüslerinde asli ve sürekli görevlerde çalışanların meslek kuruluşlarına girme mecburiyeti aranmaz” fıkrası eklenerek meslek kuruluşlarının zayıflatılması ve meslek kuruluşu ile meslek erbabının ilişkisi engellenmeye çalışılmıştır.

Sonrasında da çıkarılan kararnameler ve yönetmelik düzenlemeleri ile ne yazık ki meslek örgütlerinin görev, yetki ve sorumluluk alanlarında kısıtlamalara gidilmiştir.

Son olarak 14.03.2023 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan Eczacılar ve Eczaneler Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik ile Meslek Odalarının yetkileri törpülenmekte, muvazaalı eczane açımlarının engellenmesi siyasi erkin insafına terk edilmekte, eczanelerin çalışma yükü daha da ağırlaştırılmakta, herhangi bir nedenle mesleğine ara vermek zorunda kalan eczacılar için hak kaybı getirmektedir.

Tüm bu ve önceki düzenlemeler meslek örgütü yöneticileri ile görüşülmeden tek taraflı dayatılmış durumdadır.

Siyasi erkin ve kamuoyunun unutmaması gerekir ki, Sivil Toplum Kuruluşları ve Meslek Örgütleri demokrasi ile idare şekillerinin olmazsa olmazlarıdır. Görevleri ve üstlendikleri misyonları gereği kamu yararına çalışmaktadırlar.

Son yaşadığımız deprem felaketinde de sahaya ilk inenlerden biri ve halen sahada olan eczacı örgütleri olmuştur. Verdikleri ilaç eczacılık hizmeti ile siyasi erkin elini büyük ölçüde rahatlatmıştır.

Son gelen bilgi; 1262 sayılı İspençiyari ve Tıbbi Müstahzarlar Kanununun da içinde olduğu birçok sağlıkla ilgili yasada değişiklik yapılmasına dair bir kanun teklifi TBMM’ne sunulmuş.

Eczacılar için de karşılanamayacak miktarlarda para cezaları uygulanması teklifi içermekte.

Yaşayıp, sonucu göreceğiz.

Umarım siyasi erk ve milletvekilleri ellerini vicdanına koyarlar.

 

 

İLETİŞİM

e.ciftci@eczacininsesi.com
Tel: 0212 5474746

https://twitter.com/#!/ECiftci1

https://www.facebook.com/#!/ertan.ciftci1



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat