ARILAR ve Doğal Yaşam

Doğal yaşamın en ilginç canlıları arasında sanırım arılar gelmektedir. Arı deyince ise hepimizin aklına öncelikle bir doğa harikası olan bal gelir. Karşılaştığımızda dikkatli olmazsak kendilerini korumak için problem olabilecek bu harika varlıkları kısaca inceledikten sonra onlara zarar vermeden bulunduğumuz ortamdan doğal yöntemler ile uzaklaştırabilme alternatiflerine göz atalım.

Bal Arısının Dünya’ya Yayılımı:

Bal arılarının gen merkezi Afrika, Asya ve Avrupa kıtaları olduğu bilinmektedir. Yeni dünya ükelerine göç eden insanlar arı kolonilerini de taşımışlar ve böylece bütün dünyaya bal arılarının yayılmasını  sağlamışlardır. Bal arıları; 1683'te Kuzey Amerika’ya, 1822'de Avustralya’ya ve 1842'de Yeni Zelanda’ya götürülmüştür. Bal arılarının Amerika’nın batı tarafına girişi 1850 yılında gerçekleşmiştir.

Böylece Apis mellifera türüne bağlı bal arılarının 5 kıtada yaklaşık 200-250 yıldan beri yaşamı sürmektedir.  Bugün tanımlanan Apis mellifera ırk sayısı (alt türü) 27 dir. Alt türlerin oluşumuna etki eden faktörler arasında; coğrafi değişiklikler, bu bölgelerde meydana gelen izolasyonlar ve iklimsel farklılıklar bulunmaktadır.

Bal Oluşumu:

Arıların kovan içerisinde topladıkları nektar ve salgıları metabolize ederek bala dönüştürmesi biyokimyasal bir olaydır.

Arının topladığı nektar kaynağına göre bal; çiçek balı ve salgı balı olarak iki çeşittir.

Bal, arıların "midelerinde" oluşur.

Bal arısında iki tür mide bulunmaktadır.

  • Bal arısının yaşımına ve çalışmasına yardımcı olan normal mide.
  • Özellikle içinde balın hazırlanması ve toplanması için olan  bal midesi.

Bal arıları (Apis mellifera), çeşitli çiçeklerden şeker açısından zengin nektarı (% 80 su ve %20 kompleks şeker içeren şeffaf sıvı) tüp benzeri dilleri yardımıyla emerler. Tek bir işçi arı, bal midelerini nektarla doldurmak için yüzlerce çiçeği ziyaret eder.

Arı sindirim enzimleri ( amilaz, katalaz, glukoz oksidaz, asit fosforilaz ) aracılığı ile şekeri parçalayarak glukoz ve fruktoz karışımı haline getirir.

  • Saf bal, çoğunluğu su ve şeker olmak üzere, vitaminler, mineraller, amino asitler ve enzimlerle birlikte 200'e yakın farklı değerli element içerir.
  • Balın toplam kuru maddesinin yaklaşık %95’i  şekerdir.
  • Fruktoz, %32,5 ile %38,2 oranında  balın en önemli karbonhidrat bileşenidir.  
  • Glikoz oranı %28,5 -%31,3 arasında değişir. Glikoz alım sonrası süreçte insanların sindirim sisteminde hemen tutulur.
  • Bal, probiyotik ajanlar olarak görev yapan %4 -5  oranında frukto-oligosakkaritlerden oluşur.
  • Organik asitler, balın yaklaşık %0,57'sini oluşturur ve balın kendine özgü tadının sağlanmasında çok önemli bir rol oynayan asididesini sağlar. 
  • Baldaki mineral bileşikler %0,1 - %1,0 arasındadır.  Başta potasyum olmak üzere  kükürt, sodyum, magnezyum, fosfor, kalsiyum  daha düşük oranda ise manganez, çinko, demir ve bakır karışımında yer alır.
  • Vitamin  olarak B vitaminleri; B1 (tiamin), B2 (riboflavin), B3 (niasin), B6 ​​vitamini ve nikotinik asit, pantotenik asit, C vitamini içerir.

B6 vitamini, hücre koruyucu etki yaparken nikotinik asit, HDL kolesterolü yükseltici etki gösterir.

Balın  Etkileri:

Bal arılarının üretmiş oldukları bal, polen, propolis, arı sütü ve arı zehiri gibi ürünler insan beslenmesinde ve birçok hastalığın tedavisinde ilaç veya ilaç hammaddesi olarak kullanılmaktadır.

Balın cilt yenileyici etkisi vardır.

Balın yapısındaki  zengin aminoasitler ve enzimler, organik asitler, flavonoidler, fenolik asitler mineraller ve vitaminler  balı  besleyici, tedavi edici ve koruyucu bir gıda konumuna getirmektedir.

Sümerli hekimler tarafından yazılmış 5000 yıl öncesine ait  bal reçetesi bulunmaktadır.

Yapılan araştırmalarda; 2000 yıl kadar önce henüz bakterilerin enfeksiyon nedeni olarak bilinmediği dönemde, balın enfekte olmuş yaralarda kullanıldığı görülmektedir. Enfeksiyonlu yaralarda ve yanıklarda balın tıbbi etkisi Mısır, Yunanistan ve Hindistan’da tıbbi amaçla kullanıldığı literatürlerde bildirilmektedir.

Mısırlılar; cerrahi pansumanlar, göz iltihaplarının tedavisi gibi uygulamalarda bal kullanmışlardır.

Çin ve Hindistan’da çiçek hastalığının yayılmasını engellemek amacıyla hasta bireylerin vücutları bal ile kaplanmıştır.

Fransız bilim insanları tarafından balın tedavi edici etkisinin araştırıldığı bir çalışmada, bal bileşiminde bulunun hidrojen peroksitin küf, maya gelişimini önleyici etkisi rapor edilmiştir.

Hidrojen peroksitin yanı sıra; balın antimikrobiyal özellikleri sağlayan farklı etmenler bulunmaktadır. Bu etmenler; balın bileşiminden kaynaklanan yüksek osmoz basıncı, düşük su aktivitesi, asitlik, katalaz enzimi, polifenoller, fenolik  bileşimler, aromatik asitler, lizozim enzimi ve uçucu bileşikler gibi peroksit olmayan bileşiklerdir.

Hastalık ve enfeksiyonlara neden olan birçok mikroorganizmanın gelişimi bal tarafından inhibe edilmektedir. Yapılan laboratuar araştırmaları balın Escherichia coli, Staphylococcus aureus, ve Salmonella enterica, Ser. typhimurium gibi yaralarda bulunan bakterilere karşı etkili olduğunu göstermektedir.

Bal binlerce yıldır bakteriyel enfeksiyonlara ve gastrointestinal hastalıklara karşı kullanılmaktadır.

Balın bağırsak ve mide üzerine iyileştirici etkileri olduğu, hazımsızlık ve peptik ülser hastalıklarında destekleyici olarak kullanılabildiği görülmektedir.

Yapılan  araştırmalarda; koyu renkli balların açık renkli ballara kıyasla yüksek fenolik bileşen içeriği nedeniyle antimikrobiyal aktivitesinin de daha yüksek olduğu belirlenmiştir.

Arıların Doğal Yaşam Üzerine Etkileri:

Arıların doğaya ekolojik katkıları çok önemlidir. Çiçeklerin döllenmesi,arılarla gerçekleşmektedir. Arıların dölleme işlemine ihtiyaç duymayan bitki sayısı son derece sınırlıdır.

Gerçekte, bu sınıf içerisinde bal arılarından başka değişik yaşamlarıyla ilgi çeken yaban arıları da bulunmaktadır. Vahşi yaban arıları genellikle ağaç kovuklarına yuva yaparlar. Maalesef doğada bu hayvanların sayısı bir çok hayvan türü gibi giderek azalmaktadır.

Doğal alanların ve ormanların hızla, geri dönülemeyecek şekilde yok edilmesi ve bilinçsizce kullanılan böcek ilaçları arıların yok olmasında etkilidir.

Yazın sivrisinek ısırmaları dışında en fazla karşılaştığımız sorunlardan biri arı soklamalarıdır.

Arı Allerjileri:

Arılar, yaban arıları veya ateş karıncaları gibi böceklerin sokmalarına karşı ciddi alerjiler  ortaya çıkabilmektedir.

Arı alerjisi, arı zehirine (venom) karşı gelişen tip I aşırı duyarlılık reaksiyonu  nedeni ile oluşmaktadır.

Yapılan araştırmalarda insanların %56-94’ü yaşamları boyunca en az bir kez arı sokması yaşamaktadır.

Arı sokmalarında genellikle lokal reaksiyonlar görülürken ender olarak ölümle sonuçlanabilen anaflilaksi- sistemik alejik reaksiyonlar oluşabilmektedir.

Bal arıları; nispeten kısa, sarı ve kahverengi çizgileri olan tüylü arılardır.

Arının iğnesi ve venom kesesi sokulan kişinin derisi içinde kalır ve venom kesesi kasılarak zehir boşalır.

Kancalı olan arı iğnesi deriden çıkarılmazsa zehir akmaya devam eder. İgnesini ve venom kesesini kaybeden bal arısı evisserasyon sonucu ölür. Tüm arı alerjilerinin en az yarısı bal arısı sokmaları ile gelişir.

Kovandan uzakta, nektar veya polen arayan bir bal arısı, üzerine basılmadığı veya kabaca tutulmadığı sürece nadiren sokar. Bal arıları, genellikle saldırı feromonlarının salınmasıyla uyarılan kovanın tehdit altında olduğunu algıladıklarında aktif olarak  sokarlar.

Arı sokmalarının neden olduğu reaksiyonlar basit bir eritem veya şişlikten anaflaksiye kadar gidebilen sonuçlar doğurabilirler.

Lokal Reaksiyon:

Arı sokması sonrasında %96-98  oranında arının soktuğu bölgede gelişen lokal reaksiyonlardır.

  • Derinin sokulan bölgesinde lokal ağrı
  • Eritem ve şişlik
  • Kaşıntı en sık karşılaşılan reaksiyonlardır
  • Lokal reaksiyon genellikle birkaç saat içinde geriler. 

Lokal Reaksiyon Tedavisinde  Neler Yapılmalıdır:

  • Arının derinin altında kalan iğnesi  cımbız yardımı ile fazla hareket ettirmeden hızlı şekilde çıkarılır.
  • Arının soktuğu yer temizlenir ve buz kompress yapılır. Böylece  lokal kan damarlarının daralması sağlanarak bölgeye kan akımı baskılanır. Arı zehirinin daha fazla yayılması engellenir ve şişlik hafifletilir.
  • Ağız, boğaz ve dudak bölgelerindeki arı sokmalarına hemen buz konmakta, ya da buz emilmektedir. Vücudun  baş ve boyun  bölgelerinin sokulması tehlikeli olabileceği için bir an önce en yakın sağlık merkezine gidilmelidir.
  • Lokal kaşıntı ve kızarıklık için antihistaminik kullanılabilir.
  • Topikal kortikosteroidler enflamasyonu azaltmada yardımcıdırlar.

Geniş Lokal Reaksiyon:

% 5-25 oranında arı sokmaları sonrasında karşılaşılabilmektedir.

  • 10 cm veya daha büyük boyutta arının soktuğu bölgede şişlik ve kızarıklık gelişir.    
  • Sokmadan 24-48 saat sonra şişlik ve kızarıklık en yüksek düzeye ulaşır, düzelmesi 1 hafta 10 güne kadar uzayabilir.
  • Derideki sertlik o bölgede deri içerisine fibrin birikimi sonucu oluşur. Bir ekstremitenin büyük bölümünde eritem ve şişlik olabilir.
  • Bazen lenf bezlerinde şişliğe neden olabilir.
  • Reaksiyon çapı sıklıkla 20 cm den büyük olabilmektedir, bazen bütün bir kol veya bacağı tutabilir, reaksiyon ağır ise bitkinlik ve bulantı ile birlikte olabilir.
  • Çöplük dolaşan arıların sokmaları dışında genellikle enfeksiyon görülmez.  

Geniş lokal reaksiyonların tedavisinde:

  • Bölgenin temizlenmesi
  • Soğuk kompres
  • Ekstremitenin yüksekte tutulması 
  • Ağrı kesici ilaçlar
  • Oral antihistaminik
  • Gerekli olursa kısa süreli kortikosteroid verilebilir.
  • Kortikosteroid tedavisi geniş lokal reaksiyon özellikle baş ve boyun gibi riskli bölgelerde oluştuğunda hızla uygulanmalıdır .
  • Geniş lokal reaksiyon görülen olgularda daha sonraki  arı sokmalarında anafilaksi gelişme olasılığının %5-10 arasında olduğu bildirilmektedir .
  • Geniş lokal reaksiyon görülen olgular mutlaka bir allerji uzmanı tarafından konsulte edilmelidir.

Sistemik Alerjik Reaksiyonlar:

  • Arı sokmasına bağlı sistemik alerjik reaksiyonlar,  IgE aracılı (tip I aşırı duyarlılık reaksiyonu) reaksiyonlardır.
  • İzole deri reaksiyonları orta ve ağır sistemik reaksiyonlara oranla daha sıktır. Arının soktuğu alanla ilişkisiz olarak derinin başka bölgelerinde yaygın bulgular (kaşıntı, kızarıklık, ürtiker veya hafif anjiyoödem) görülür.
  • İzole deri reaksiyonları olan akut ürtiker veya anjiyoödem, tek başına bulgu olarak çocuklarda erişkinlere göre daha sık görülür (%60).
  • Vasküler semptomlar ve anafilaktik şok erişkinlerde daha sıktır.
  • Anafilaksiden ölümler arı sokmasını takiben en sık 30-60 dakika içinde olduğu rapor edilmiştir.
  • Semptomlar boğazda kapanma hissi, nefes darlığı, göğüste sıkışma, baş dönmesi, artan kaygı, baş ağrısı, mide bulantısı, karın krampları ve çarpıntı gibi semptomlar gösterdiği zaman hastada ciddi alerjik reaksiyonlar ve anafilaksi ortaya çıkabilir.
  • Anafilaksi tedavisi çok acil bir durumdur.
  • Adrenalin tedavinin primer ilacıdır. Adrenalin kan basıncını arttırır, hava yolu direncini azaltır ve anjioödemin ilerlemesini durdurur.  

 

Sistemik alerjik  reaksiyonların tedavisinde:

  • Deri reaksiyonları için ilk yapılması gereken orta ve ağır sistemik  reaksiyon bulgularının  değerlendirilmesidir.
  • Anafilaksi bulguları varlığında diğer nedenlere bağlı anafilaksi gibi tedavi edilmelidir.  
  • Reaksiyonun başlangıcıyla tıbbi tedavinin uygulanması arasındaki süre uzadıkça risk artmaktadır . Bu nedenle erken tanı ve tedavi önemlidir.  
  • Deride ürtiker veya anjiyoödem gibi izole bulgular varsa: Antihistaminikler, oral veya enjektable IM /IV  kortikosteroid uygulanır.  
  • Epinefrin anafilaksi tedavisinde ilk uygulanması gereken temel ilaçtır. En iyi ve hızlı emilim için uyluk ön yan kısmından (vastus lateralis kasına) IM uygulanmalıdır.

Arı Sokmasını Engelleyebilmek için Bazı Öneriler:

  • Bahçe işleri yapılacaksa  eldiven, uzun çorap, ayakkabı giyilmelidir.
  • Çalılıklar, hendekler, balkonlar, terk edilmiş evler ve eski tavan aralarında çalışırken korunaklı kıyafet giyilmelidir ve dikkatli olunmalıdır.
  • Pembe, mavi, mor, parlak renkli, çiçekli giysilerden kaçınılmalıdır.
  • Arıların daha az dikkatini çeken renkler olan beyaz, yeşil ve kahverengi , pastel tonlu kıyafetler tercih edilmelidir.
  • Sulu meyveler, çöp kutuları ve çöp yığınları yaban arılarını çekeceği için açıkta çöp, gıda, şekerli gıda ve içeceklerin bulundurulmaması önemlidir.
  • Parfümler, kokulu deodorantlar, losyonlar, saç kremleri, güneş kremleri kullanımından kaçınılmalıdır.
  • Sıcak havada zorlu fiziksel aktivitelerden kaçınılmalıdır.
  • Arı bir bireye yaklaştığnda; sakin olunmalı, ani hareketlerden kaçınılmalıdır, çoğu arı kendiliğinden sokmaz ve rahatsız edilmedikçe bir süre sonra uzaklaşır.
  • Arılar kendilerini tehlikede hissedince diğer arıları ortama çekip sokmaya teşvik eden uçucu maddeler salgılarlar. Bu nedenle arıları korkutacak hareketlerden kaçınılmalıdır.

Arılara zarar vermeden  çevre dostu yollarla  uzaklaştırma...?

Arıların ekosistem için faydaları yadsınamaz. Arılar çevre sağlığının göstergesi olarak hareket ederler.

Çoğu insan, arıların doğada hayati bir rol oynadığının, ekinleri tozlaştırdığının ve gıda tedarikini sağlamaya yardımcı olduğunu bilir.

Dünyanın yeşil olması için toprak, su ve güneş ışığından daha fazlasına ihtiyacı bulunmaktadır.  Çapraz tozlaşma, bitkilerin %90'ının büyümesi ve çoğalması için gereklidir.

Doğada, arılar ekolojik dengenin ve biyolojik çeşitliliğin korunmasında önemli  rol oynarlar.

Doğamızı seviyor ve gelecek nesillere aktarmak istiyorsak çevre dostu yaklaşımları tercih etmemiz gerekmektedir. 

Bir arı kolonisi günde 300 milyon çiçeği tozlaştırabilir.

Arıların varlığı, yokluğu veya miktarı değiştiğinde, çevre ile ilgili bir sorun olduğunu ve buna uygun davranmamız gerektiğini söyleyebiliriz.

Ancak, evimizde veya  çevresinde arıların bulunması sorun yaratabilir, arı sokmaları hepimizi rahatsız eder ayrıca  ciddi alerjisi olan kişiler için tehlikeli olabilir.

Peki  doğa için büyük önem taşıyan bu varlıkları hem onlara zarar vermeden hemde soluduğumuz ortamı kirletmeden çevremizden nasıl uzaklaştırabiliriz?

ÇEVRE DOSTU YAKLAŞIMLAR VE AROMATERAPİ:

Sirke ve Itır hidrosolü:

Hepimizin evinde sirke bulunur. Sirke spreyi, arıları bahçemizden  uzaklaştırmada etkili ve ekonomik bir yoldur. Doğal olduğundan arı ve doğaya zarar vermeden uzaklaşma sağlayabiliriz.

Bir sprey şişesinde, eşit miktarda ıtır hidrosolü  ve sirkeyi birleştirip ,  arının dolaştığı yerlere , bahçedeki   çiçeklere püskürterek arının uzaklamasını sağlayabiliriz. 

Arı Kovucu Bitkiler:

Tatlı kokulu çiçekler ve bitkiler arıları cezbeder.  Arılara zarar vermeden korunmanın bir yoluda evde ve bahçede arı kovucu bitkiler yetiştirmektir.   

Neem, Nane, Citronella, Okaliptüs ve Karanfil, Fesleğen arıları kovmanın en yaygın ve etkili yollarından bazılarıdır. Kadife çiçeği ve ıtır/sardunya gibi arı kovucular da arıları uzak tutmanın bir yoludur. Bu bitkilerin birçoğu rahatça bulunabilir, saksıda büyümeleri kolaydır ve fazla bakım da gerektirmezler.

Bir çiçeğin arıları uzaklaştırıcı etkisi olduğu mantığa aykırı gözükse de, ıtır ve sardunya az polen içerdiklerinden ve kokusunu arılar pek sevmediklerinden arıların uzaklaşmasını yardımcı olurlar.

Nane; kokusu, arılar da dahil olmak üzere böceklerin hoşlandığı bir koku değildir. Nane bitkisinin güçlü kokusu  haşereleri uzaklaştırır. Nane hızla büyür ve kolayca yayılır. Saksıda veya toprakta yetişmesi rahattır. 

Sitronella; sivrisinek ve tatarcık gibi böcekleri uzak tutmak için kullanılan bir kokudur. Bunun yanında harika bir doğal  arı kovucu olduğu pek bilinmemektedir. Diğer birçok istenmeyen haşereler gibi, arılar da sitronella'nın ekşi kokusunu sevmezler. 

Tarçın; arılardan kurtulmanın etkili bir doğal yolu da tarçın kullanmaktır. Bal arısı kovanı bulursanız ve onlara zarar vermeden yeni bir yuva bulmalarını istiyorsanız, kovanın etrafına yaklaşık bir hafta boyunca tarçın tozu serpin veya tarçın uçucu yağı içeren bir hydrosol karışımını kovanın çevresine emici – tahta gibi bir alana sıkın. Güçlü tarçın kokusu  arıların  yer değiştirmesini sağlayacaktır.

Aromaterapi :

Arı sokmasında ilk akla gelen geleneksel uygulama amonyak kullanımıdır . Amonyak pamuğa batırıp arının soktuğu bölge üzerinde  bekletilir amaç  rahatlama ve acıyı azaltmaktadır. Bu geleneksel uygulama birçok zaman cilt tahrişlerine neden olabilmektedir.

Aromaterapi arı sokmalarında doğal alternatif olarak  karşımıza çıkmaktadır.

Uçucu yağlar içeriklerinde bulunan çoklu kimyasal bileşimler nedeni ile birçok etkiye sahiptirler.

Ağrı Kesici Etki: Uçucu yağlar doğal ağrı kesici gibi davranırlar. Uygulandıkları bölgede batma, yanma gibi etkileri azaltırken irritasyon ve kaşınma gibi etkilere de yardımcı olurlar.

Anti-enflamatuvar Etki:  Uçucu yağların içeriğinde bulunan anti-enflamatuvar bileşimler şişkinlik, kızarıklık, sızı ve enflamasyonu azaltırlar.

Güçlü Antioksidan Etki: Uçucu yağlar güçlü antioksidan bileşikler içerirler. Bu bileşikler citteki serbest radikallerin neden olduğu zararlı etkilerle savaşırken bozulmuş olan hücre bariyerini onarırlar ve hücre yenilenmesini hızlandırırlar.

Güçlü Antimikrobiyal Etki: Uçucu yağlar güçlü antiviral, antibakteriyel  etkilere sahip doğal bileşimlerdir.  Haşere veya diğer ısırıklardan kaynaklanan enfeksiyonları engelleyerek cildin bütüncül yapısını korurlar.

Arı ve kovucu sprey yaparken hidrosoller ve uçucu yağ karışımları kullanılarak birçok farklı formül hazırlamak mümkündür.

KALENDULA  Yağı –Calendula officinalis: Kalendula sabit yağı dolaşımı arttırarak, bölgenin toksinlerden arındırılmasına, cilt enflamasyonunun giderilmesine ve cildin onarılmasına yardımcı olur. Günde 3-4 kez  arının soktuğu bölgeye masaj  şeklinde uygulanabilir.   

LAVANTA -Lavandula angustifolia: Lavanta uçucu yağı bölgedeki ağrı ve enflamasyonun azalmasına yardımcı  olurken antimikrobiyal etkisi ile enfeksiyon riskini azaltır. 

Lavanta uçucu yağı direkt olarak 15 dakika ara ile bir veya iki damla olarak bölgeye masaj şeklinde uygulanmalıdır.

Pansuman: Gazlı bezi lavanta hidrosolü ile ıslatarak pansuman yapıldığında enflamasyonlu bölgenin serinlemesine ve enflamasyonun rahatlamasına yardımcı olur.  

ÇAY AĞACI  -Melaleuca alternifolia:

Doğal bir antiseptik olan çay ağacı uçucu yağı, arı sokmalarından kaynaklanan acıyı hafifletir ve antiseptik etki oluşturur. Ciltte irritasyon veya bir enfeksiyon var ise çay ağacı uçucu yağı günde birkaç kez 1 damla damlatılarak  uygulanabilir.

KARANFİL - Eugenia Caryophyllata: 

Karanfil uçucu yağını, kalendula yağı içinde dilue edilerek, arının ısırdığı bölgeye sürülmesi ağrı ve enflamasyonu azaltır.

NANE  -Mentha piperita :

Arı sokmasıyla oluşan kızarıklığın giderilmesi için nane  uçucu yağı, arnika yağı içinde ısırılan yerin üzerien masaj şeklinde uygulanır.  Nane uçucu yağının soğutucu etkisi rahatlama sağlar ve ağrı üzerinde etki gösterir. Arnika yağı ciltteki ağrı, morarma , enflamasyonun azalmasına yardımcı olur.

PAPATYA HİDROSOLÜ ve NaHCO3 :

Arı iğnesi çıkarıldıktan sonra Karbonat ve Papatya hidrosolü karışımının macun şeklinde karıştırılmasıyla elde edilen yarı katı kıvamındaki karışım arının soktuğu bölgeye sürülür. Papatya hidrosol -karbonat karışımı, arının asidik zehrini etkisizleştirebilmektedir. Bu karışımı yaranın üzerinde en az 15 dakika bekletmek acı, kaşıntı ve şişkinliği azaltır.

Bir diğer uygulama ise Papatya hidrosolü içinde karbonatın eritilerek  gazlı bez ile arının soktuğu yer üzerine kompres şeklinde uygulanmasıdır. Papatya hidrosolünün cilt üzerinde yatıştırıcı ve serinletici etkisinden faydalanılır.

Doğada yürürken ve hareket ederken haşere engelleyici parfüm:

  • Jojoba yağı -Simmondsia chinensis veya üzüm çekirdeği yağı -Vitis Vinifera  9 ml
  • 7 qqt Tarçın kabuğu uçucu yağı- Cinnamomum Zeylanicum
  • 7 qqt Biberiye uçucu yağı - Rosmarinus officinalis
  • 7 qqt Sitronella uçucu yağı- Cymbopogon winterianus.
  • Hazırladığınız karışımı 10ml roller içine koyun doğa yürüyüşlerinizde parfüm olarak kullanın.

Arı kovucu/uzaklaştırıcı sprey:

Cadı fındığı hidrosolü-Hamamelis Virginiana 90ml

Ökaliptus uçucu yağı  - Eucalyptus globulus 3ml

Nane uçucu yağı - Mentha piperita    2ml

Sedir uçucu yağı - Cedrus atlantica 2ml

Gliserin 3ml

Bu sprey, üzerine püskürttüğünüz herhangi bir alandaki arıları öldürmeden kovmamıza yardımcı olur.

Karışımı pencere ve kapıların çevresine püskürterek evin içini arılardan arındırmak mümkündür.

Doğada, arılar ekolojik dengenin ve biyolojik çeşitliliğin korunmasında önemli  rol oynarlar.

Doğal alanların ve ormanların hızla, geri dönülemeyecek şekilde yok edilmesi ve bilinçsizce kullanılan böcek ilaçları  arıların yok olmasında etkilidir.

Doğamızı koruyalım…

Uzm.Ecz. Sevil Ağalar Altınel

www.nature&nurture.com

 

 

 

REFERANSLAR:

1. Biló BM, Rueff F, Mosbech H, Bonifazi F, Oude-Elberink JN; EAA- CI Interest Group on Insect Venom Hypersensitivity. Diagnosis of Hymenoptera venom allergy. Allergy 2005;60(11):1339-49.

2. Krishna MT, Ewan PW, Diwakar L, et al. British Society for Allergy and Clinical Immunology. Diagnosis and management of hymenoptera venom allergy: British Society for Allergy and Clinical Immu- nology (BSACI) guidelines. Clin Exp Allergy 2011;41(9):1201-20.

3-Müller U, Mosbech H. Position Paper: Immunotherapy with Hyme- noptera venoms. In: The European Academy of Allergology and Cli- nical Immunology (EAACI) Position papers. Allergy 1993; 48: 37-46.

4-Muller UR. Elevated baseline serum tryptase, mastocytosis and anaphylaxis. Clin Exp Allergy 2009;39:620-2

5-Doğru M, Duman H, Bostancı İ. Böcek ısırma ve sokmaları. Türkiye Klinikleri Aile Hekimliği Özel Dergisi 2012;3(3):55-61.

6-Razi CH, Bakırtaş A. Arı Duyarlılığı (Hymanoptera alerjisi). Klinik Pediatri, 2005;4(3):84-89.

7-Sin B. Böcek allerjisi. In: Aydilek R (ed). Allerjik hastalıklar ve bron- şial astma. Aktüel Tıp Dergisi 1998; I:179-204.

8-www.beauty-fitness-guide.com/beauty- fitness /bee-sting.html 


9-www.medicinenet.com/bee & wasp_sting_ treatment/views.html 


10-Vuinec, T., (1990). Preosjetlivost Covjeka na Pcelinji Otrov. Darovi Pcele. Sayfa 59-66. Zagreb.

11- Sarıöz, P. (2006). Deli bal. Arı Biziz Bal Bizdedir: Dünden Bugüne Türkiye’de Arıcılık. Balparmak Yayınları, İstanbul, 114-115.

12-Yaşar, N. (2010). Arı ve insan. Arıcılık Araştırma Dergisi, 2 (3): 9-10.
13-Güler, A. (2006). Bal arısı (Apis mellifera L.) Yetiştiriciliği Hastalıkları ve Ürünleri. Ondokuz Mayıs Üniversitesi Ziraat Fakültesi Ders Kitabı No: 55, Samsun, 574s.

14- Ruttner, F. (1988). Biogeography and Taxonomy of Honeybees. Springer-Verlag, Berlin Heidelberg, 284s.

15-Allen K. L., G. Huthınson, P. C. Molan 2000. The Potential for using Honey to Treat Wounds Infected with MRSA and VRE. Melbourne (Australia): First World Healing Congress



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat