Son yıllarda eczacılık fakültelerinin sayısındaki ciddi artışlar sürekli gündemde. Bir önceki yazımda buna değinmiş, buradaki asıl amacın neoliberal sistemde “zincir eczaneler” oluşturma ve “taşeron eczacı” çalıştırma arzusu olduğunun altını çizmiştim. Yazıya olumlu veya olumsuz, fazla bir tepki gelmedi. Ülkemizdeki eczane eczacılığın protokol, ilaç fiyat kararnamesi, dijital tarama, ilaç yokları, ikinci eczacıya ödenecek ücretler ve buna benzer acil çözüm bekleyen ciddi sorunları var ve gündemi bunların oluşturması doğal.  Öte yandan kamu eczacılarının da kadro ve takdir görme sorunlarının yanı sıra sağlık personeli içinde özlük hakları ve gelir bakımından üvey evlat muamelesi görmesi söz konusu. Kamu eczacılarının özlük haklarında ciddi bir gözden geçirme ve iyileştirme gerekiyor. Geçen gün konuştuğum kamu eczacısı bir meslektaşım sorunun boyutlarını somut bir örnekle adeta gözüme soktu. Kendisi 40 yıllık bir kamu eczacısı. Farmakognozi alanında yüksek lisans yapmış, yani bilim uzmanı. Buna rağmen uzman kadrosu alamamış ve ocak ayında aldığı maaş 6114 TL. Buna karşın aynı yerde çalışan temizlik işçisinin maaşı ise 7927 TL. Tabii ki işçi kardeşimizin emeğinin karşılığıdır. Hatta daha fazla bile almasını arzu ederim. Burada sorguladığım yüksek lisans eğitimini de tamamlamış bir eczacının aldığı ücretin ne derece emeğinin ve eğitiminin karşılığı olduğu. Kamu eczacılarının özlük hakkı sorunu giderek derinleşiyor. Türk Eczacıları Birliği, Sağlık Bakanı ve ilgili bürokrasi ile yaptığı görüşmelerde altını çizerek bu sorunu dile getirdi. Sağlık personelinde bir düzeltme yapılırken kamu eczacılarının durumunun ayrı gayrı yapılmaksızın bir bütün olarak ele alınacağı ve düzeltileceğini umut etmekle beraber konu ciddi bir takip gerektiriyor.

Eczanelerde ve kamudaki sorunların yanında akademik eczacılık eğitimi de her geçen gün yeni sorunlar üretmeye devam ediyor. Fakültelerin sayısının fazlalığı ve alt yapısı tamamlanmamış yeni fakültelerin açılmaması için gösterilen tepkiler çok fazla işe yaramadığı gibi bazı üniversitelerin, Sağlık Bilimleri Fakültelerinin, “Beslenme ve Diyetetik”, “Dil ve Konuşma Terapisi”, “Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon” gibi bölümlerine kayıtlı öğrencilere eczacılıkta ikinci ana dal yapma imkânı ile yeni bir “bonus” sunduğunu görüyoruz. İnanılır gibi değil! Eczacılık fakültesi sayısı artmasın derken mevcut fakültelere başka programlardan öğrenci aktararak kontenjan artırılıyor. Üstelik bu çift ana dal programlarının uygulandığı fakültelerin bazılarının başında eczacı dekanlar bulunuyor. Dekanlar Konseyi bu konuda ne düşünüyor, merak ediyorum? Eczacılık eğitimini çift ana dal yapmaya açmanın benim göremediğim ne gibi bir faydası olabilir? Ben mi bu konuda çok tutucu ve cahilim yoksa meslek ciddi bir yara daha mı alıyor? Aklımda birçok soru var.

Öncelikle şunu belirteyim, çift ana dal eğitimine karşı değilim. Bazı alanlarda olabilir, hatta eğitimi zenginleştirir. Ancak eczacılık eğitimini çift ana dala açmanın mantığını oluşturmakta zorluk çekiyorum. Eczacılık eğitimini tam anlamıyla ve hakkını vererek yapıyorduk da ek olarak dil ve konuşma tedavisi, beslenme ve diyet ya da fizyoterapi ve rehabilitasyon bilgisi de olan eczacılara mı ihtiyaç duyduk? Bu öğrenciler başka bir bölümü okurken paralel olarak eczacılık eğitiminin, özellikle laboratuvarlar uygulamalarının hakkını verebilecek mi? Günümüz öğrencileri mi çok cevval, yoksa Farmasötik Kimya, Farmakognozi ve Farmasötik Teknoloji laboratuvarları benim zamanımdaki gibi değil mi? Laboratuvarlarda canımız çıkardı. Hiçbir şeyi de hiçbir zaman yetiştiremez, asistanlara da zor beğendirirdik. Biz öyle yetiştik. Bizim nesil mi yeteneksizdi, yoksa eğitim mi zordu? Benim anladığım bazı fakültelerin eczacılık eğitimi çift ana dala imkân verecek kadar esnemiş. Bu doğru değilse, böyle olmadığı konusunda ikna edilmeye ihtiyaç duyuyorum.

Başka sorunlar da var. Eczacılığa girişte 100 bin sınırı var diye biliyorum. Çift ana dala açılan bölümlerde ise böyle bir sınır yok. Deniliyor ki “biz zaten 100 binlik dilim içinden bu programlara dahil olan öğrencileri alıyoruz”.  O zaman şu soru aklıma geliyor. Bu öğrencilerin çift ana dal hakkı elde ettikleri eczacılık programına doğrudan giren son öğrenci sıralamada kaçıncı sırada? Örneğin eczacılık programı 50-60 binlerden kapanan bir üniversitenin başka bölümüne 90-100 bin bandında giren bir öğrencinin sıralamada bir anda kendine en az 30-40 bin kişilik bir avantaj sağlaması söz konusu oluyor mu? Denilebilir ki, tersi de geçerli. Eczacılara da bu bölümlerde çift ana dal imkânı sağlıyoruz. Buna karşı sorularım: Eczacılıktan bu programlara katılan öğrenci sayısı ne kadar? Ayrıca bu programlara katılarak eczacılık diploması alanların asıl motivasyonu ne? Örneğin kaç tanesi eczane açmayı düşünmüyor?

Bugünlerde memlekette müthiş bir eğitim ve kariyer aşkı ortaya çıktı. Herkes bir telaş içinde sınavla kazandığı bölümün üzerine az biraz daha koyup, şark kurnazlığı ile seviye atlama peşinde. Parası olan yurt dışına gidip Ukrayna, Macaristan, Bulgaristan ve buna benzer ülkelerin sağlık bilimleri ile ilişkili çeşitli programlarına kayıt yaptırıyor. İlginç olarak en çok rağbet görenler arasında beslenme ve diyetetik, fizyoterapi ve rehabilitasyon gibi bölümler var. Orada bir süre okuyup sonra Türkiye’de sınavla girip asla kazanamayacakları bölümlere yatay geçişle kayıt yaptırıp uğraşa didine barajları geçip tıp ve eczacılık fakültelerine girenlere sıra arkadaşı oluyorlar. Alt yapıları yetersiz olduğu için bunların çoğuna dersleri anlayabilmeleri için lise seviyesinde ders anlatmak zorunda kalıyorsunuz. Sizce alın teri ve emekle giren öğrencilere haksızlık oluyor mu? Ya da eğitim sulanıyor mu? Tıp ve eczacılık eğitiminin sulanması toplum sağlığı bakımından ne anlam ifade ediyor?

Surlarda bir kere bir delik açılıp, meslek ve eğitim ilkelerinden taviz verdikten sonra bunun önünü almak da haliyle zor oluyor. Memlekette bugünlerde tam bir akıl tutulması yaşıyoruz. Eczacı teknisyenliği ile ilişkili meslek yüksek okullarında okuyanlar eczacılığa yatay geçiş yapmak isterken, ambulans ve acil bakım teknikerleri kendilerine tıp eğitimi yolunun açılmasını istiyor. Bazı radyoloji teknikerleri radyologlardan daha fazla bildiklerini rahatça ifade etmekten kaçınmıyorlar. “Eczacılık dediğin nedir ki, masaya oturup bilgisayarda sistemi açacaksın reçeteleri alıp ilaçları verip kasayı para ile dolduracaksın”. “Hekimlik dediğin nedir ki, çoğu hekim damar yolu açmayı, enjeksiyon yapmayı biliyor mu? Acil teknikerlerine tıp yolu açılsın, hekim diploması verilsin” gibi laflar sosyal medyada da çok dolanıyor. Daha vahim olan ise bunlara fazla bir tepki göstermeksizin tebessümle bakılması. Yüksek Öğretim Kurulu’nun gelecek yıl sınavlarda barajı kaldırması da fazla önemsenmiyor. Aslında sınavlar tamamen kalksa ve her üniversite lise başarı durumuna göre öğrencilerini seçerek alıp sıkı bir eğitim ile mezun etse. Hak etmeyen mezun olamasa. Mezuniyet denetlense, bu olabilir. Ancak şu anda böyle bir şey söz konusu değil. Eğitimde nitelik düşüyor, eğitim sıradanlaşıyor ve tüm akademi, tüm ülke sadece izliyor. Yapılan yanlışlardan dönülmezse eğitimdeki yozlaşmanın uzun vadeli bedeli ağır olacak.

Lafı çok uzatmadan, bana gelmesi muhtemel bir eleştiriye yanıt vererek tamamlayayım. Denebilir ki, eczacılık eğitimine sağlanan çift ana dal eczacılar için bir nimettir. Bu sayede beslenme ve diyetetikçi, fizyoterapist, rehabilitasyoncu ve dil/konuşma terapisi yapabilen eczacılarımız olacak. Buna sıcak bakanlar olabilir; ama bence bu fareyi labirente sokmak için kullanılan bir yemden başka bir şey değil. Öte yandan, “Hadi alanı genişletelim. Niye sadece eczacılık? Tıp ve diş hekimliğini de çift ana dal programına dahil edelim” desem, bu asla mümkün görünmüyor. Tıp ve diş hekimliği alınan eğitimin ve mesleğin özelliği ile toplum sağlığını ilgilendiren yasal mevzuat gereği alakasız bölümlerin çift ana dal programına kapalı.  O zaman soru şu: Eczacı birinci basamakta görev yapan bir sağlık personeli olmasına rağmen, eczacılık eğitimini tıp ve diş hekimliği programlarından ayrıştırarak çift ana dala açacak kadar farklılaştıran özelliği nedir? Bu soruya tatminkâr bir yanıt bulamıyorum. Gördüğüm, eğitimin sözde zenginleşirken, içinin biraz daha boşaldığı. Sizce yanılıyor muyum?  

 



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat