Ecz. Murat AKER

 

TEB’in Ankara’daki ilk adresi Farabi Sokak No:35 numaradaki 4 katlı binaydı. Bu bina benim de 1990 yılında göreve başladığım ilk iş yerimdi.

Giriş katında, genel sekreteryanın ve yardımlaşma sandığının çalışanları, 2. Katta kütüphane ve bu alana yerleşmiş biz, tercümanlık, yayıncılık ve TEB haberlerini hazırlayan ekip, 3.katta TEB Merkez Heyetinin toplantı salonu ve ofisleri, en üst katta ise genelde oda başkanları toplantılarının yapıldığı mini konferans salonu vardı. Hafızamda kalanıyla böyle bir yerleşkesi vardı. Daha sonra bu bina ihtiyaçları karşılayamadığından Willy Bradnt’taki bina satın alındı ve TEB uzun yıllardır burada faaliyetlerini yürüttü. Geçen hafta, Mustafa Kemal Mahallesi’nde ki gene 4 katlı ama bu sefer neredeyse 1000 m2 oturumlu, bodrum ve teras katıyla devasa büyüklükte çok güzel bir binaya taşındı. İçini görmedim ancak en iyi şekilde teşrif edildiğinden hiç şüphem yok.

Meslek Birliğimin, böylesine güzel bir binaya sahip olmasına sevinmem mi gerekli? Yoksa üzülmem mi? Açıkçası karışık bir duygu halindeyim.

Nedenini belki şöyle açıklayabilirim; 1982 Anayasa değişikliğiyle, birlik merkezlerinin, Ankara’da olma zorunluyla, İstanbul’dan taşınan TEB’in seçimle göreve gelen, başkanlık divanını; Prof. Dr. Mekin Tanker, o zamanlar sanırım Doç. Dr. olan Doğu Nebioğlu ve Nurettin Abacıoğlu’ndan oluşan Merkez Heyeti, mesleğimiz için çok güzel çalışmalara ve projelere imza atmışlardı.

Sürsaj hakkının elde edilmesinden, tek tip sözleşmelere geçilmesi, zincir eczane projelerinin önünün kesilmesi, EGAŞ’ın ve Eczacılar Vakfının kurulması ilk aklıma gelenler.

Gene o dönemki Merkez Heyeti, Wolsvagen Transporter bir minibüsle, tüm odalara ulaşmaya çalışır, yeri gelir Birliğin bütçesinden karşılanması gerekli hesapları kendi ceplerinden karşılarlardı.

Bu duyarlılık tüm oda yöneticilerinde de mevcuttu.

İşte üzüldüğüm nokta da tam olarak burası galiba. TEB’in ekonomik imkanları, Yurtdışı İlaç Temin Birimi’nden dolayı bizim bilemediğimiz ve tahmin edemeyeceğimiz boyuta geldi.

Yanlış anlaşılmasın, ben de Meslek Birliğimin ekonomik yönden güçlü olmasını isterim ancak bu gücü bizlere de yayarak ekonomik sıkıntı çeken eczanelere de pekala yansıtılabilir düşüncesindeyim.

Örneğin, sözleşmeleri ücretsiz dağıtabilir, en büyük projelerinden biri olan, eczane tabelalarını yaptırabilir, ısı ve nem ölçer cihazları yine ücretsiz dağıttırabilir, ihtiyacı olan meslektaşlarımıza kefilsiz kredi sağlayabilir, hatta hayal olan, özel sigortalara aktarılan, ikinci emeklilik projelerine her meslektaşımız adına para aktarılabilir vb…

Makam araçlarını, son model Audi ve BMW’lerle değiştirerek, devasa binalarda lüks ve konfor içinde çalışarak, ilaç üreteceğiz diyerek, taklit ürünlerle bizleri gülünç durumlarda bırakarak, paralarımızı zarar edecek yatırımlara bağlayarak iş yapmaya çalışacaklarına, keşke o ilk Ankara’daki Merkez Heyeti gibi özveriyle çalışarak bizi bu zor ekonomik koşullarda bir nebze de olsa rahatlatsalar güzel olmaz mıydı?

TEB Merkez Heyeti uzun yıllardır aynı seçilmiş(!) profesyonel kadrolar tarafından yönetilerek, meslek çıkarlarını korumaktan öte TEB’in ekonomik çıkarlarını arttırmaya yönelik bir çalışmayla “Birlik Ruhu” dan uzaklaşmış, adeta TEB HOLDİNG görünümüne gelmiştir.

Neredeyse son yirmi yıldır, TEB’in imkanları artmış, binaları büyümüş, çalışan sayıları çoğalmış ama beraberinde sorunlarımız, azalacağına maalesef artmıştır. Yöneticilerimiz sorunlarımızdan biraz uzaklaştılar galiba…



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat