PİSİKOLOCİK DELİYE MEKTUP!

                                                   13 Mart 2022

                                               Samanyolu Galaksisi-Güneş Sistemi-Dünya-

İstanbul’da bi yerler

Sevgili Pisikolocik Deliciğim,

“Nasılsın? İyi misin?” diye sormayacağım, her zamanki gibi delirmiş vaziyettesin biliyorum. Beni soracak olursan çok şükür senden farklı durumda değilim. Her sabah aynada gördüğün üzere keçileri kaçırmama çeyrek var. Gerçi doktora gitsem on geçiyor der ama doktorların işine karışmayayım, etik olmaz.

Doktorların işine karışmayayım dedim de aklıma zertifikat alarak doktorluk yapanlar geldi, daha mektuba başlar başlamaz cinlerim tepeme çıktı yine! İnternette mouse’ını sallasan doktorluk yapana denk geliyor bu aralar; kulağına zeytinyağı damlat deyip milletin kulak zarını delen mi istersin, burnuna asit çektirerek insanların burnunu yakanları mı istersin, üst üste binen damarlara kaçak yolcu muamelesi çekip kolundan tuttuğu gibi bindiği damardan indirenleri mi istersin…

Say say bitmez bir delilik furyası var ki sen onların eline su dökemezsin valla…

Bir de iyot çılgınlığı var ki sorma gitsin. Harıl harıl “Lugol” solüsyon arıyor millet. Görsen var ya, nükleer serpinti ya da füze saldırısı var sanırsın. “Kan değerlerine baktırdın mı” diyorsun, “Ne gerek var ki” diyor. “İyodun fazlası tiroid bezinin çalışmasını bozar, ihtiyacın yoksa kullanmaman gerekir” diyorsun, “Ben kuartır için alıyorum, tiripot için değil ki” diye cevap veriyor. “Yok kardeşim, doktor reçetesi olmadan hazırlamam, vermem” diyorsun, “İnternetten almayayım eczaneden alayım dedim yanlışlık olmasın diye” bir de makul gerekçe sunuyor sana haspam… Sanki ben para kazanmak istemiyorum ya da kapitalizme gizli savaş açtım ilaç satmayarak…

Gel de delirme…

Zaten fatura kesme süreci yeterince delirtiyor adamı…

İlaç yok, bulamıyorsun, bulurum diye ay sonuna kadar bekletiyorsun reçeteyi, hasta her gün gelip soruyor “Buldun mu” diye, yok diyorsun, ay sonu gelip geçiyor, yeni ayın birinden itibaren komşularından arkadaşlarından telefoncudan yalvar yakar bir tane iki tane buluyorsun, ayın 7’sinde faturayı sonlandırman lazım, tam reçeteyi kapatacaksın sistem uyarı veriyor; “Bu saatler arası düzeltme yapamazsın” diye. “İnnaaa saaabirin” diyorsun bekliyorsun o saati. Süreyi kaçırmayayım diye keki yakmamak için saat kurar gibi saat kuruyorsun, vakit dolunca giriyorsun sisteme, bu sefer de “Erişim yetkiniz yoktur” mesajı çıkıyor karşına, sistem duvara çarpar gibi seni dışarı atıp atıp duruyor. “N’oluyor yaaa, fesih mi ettiler sözleşmemi” falan diye kısa süreli bir kalp sektesi geçiriyorsun ki Allah’tan whatsapp ve facebook grupları falan var, “Spas”ını kaybeden sistemin aramaya gittiğini öğrenip derin bir oh çekiyorsun ama reçetelerin hala açık… Allah’tan eskisi kadar uzun sürmüyor da gelir gelmez sıpasını kaybedip bulan eşeğin sahibi gibi sevinerek sisteme reçetelerini kayıt ediyorsun…

Garip kulunu da Allah böyle sevindiriyor işte…

İlaç yokları dedim de, ilaç fiyatlarının belirlenmesinde kullanılan Avro kuru güncellenmediği için ilaçlar bulunmuyordu ya, 6 lira 29 kuruş gibi süper yüksek bir rakama(!) yükseltildiği için sektör şoka uğradı, hala şokta oldukları için herhalde hala birçok ilaç bulunamıyor. İthal olanların çoğu yok, gümrükte bir sorun var herhalde! Gerçi firmaların bazıları şoku çabuk atlattı, MF’leri falan kaldırarak bizim bu yüksek artış sonrası çok para kazanıp yoldan çıkmamızı önlemek için satış koşullarını değiştirdiler de o ilaçları artık bulabiliyoruz. Bir de küçük bir ayrıntı, 4.ncü ve 5.nci kademeye geçen ilaçlar yüzünden yasal karımızı düştü, artık sabit işletme giderlerimizi bile sattığımız ilaçlarla karşılayamıyoruz ama olsun, ne demiş atalarımız; “Paranın gittiğine bakma, işinin bittiğine bak”…

İlacı buldun, hastaya verdin, faturanı kestin mi?

Evet…

O zaman para kazandım mı kaybettin mi diye neden dert ediniyorsun di mi ama?

Hem zaten doğru dürüst para kazansan bankadan kredi çekmeyeceksin, ekonomiye ve bankacılık sektörüne zarar vereceksin…

Bencil olmamak lazım…

İlaç deyince de aklıma internette dolaşan müthiş mucize formüller, karışımlar, iksirler geliyor, tam yukardaki gibi bir aydınlanma yaşamış, relaks olmuşum, tekrardan çıldırıyorum.

Tarım Bakanlığı ruhsatlı ürünlerden halk sağlığının yeterince bozulmadığını düşünen etanol yerine metanolü “o da alkol bu da alkol” mantığıyla kullanan müteşebbislere o kadar yol verilmiş durumda ki, neredeyse her internet sayfasında her televizyon kanalında uzman adı altında boy gösteren bu müstesna insanlar normalde 30-40 lira etmeyecek (-ki o da ambalaj ve reklam masrafı) bitkisel çer çöpü 400 ya da 500 liradan satıyorlar; tansiyona, kolesterole, kansızlığa, uykusuzluğa, sinir bozukluğuna iyi gelir, enerji verir, cildi gençleştirir, kemikleri güçlendirir, dişleri kuvvetlendirir, ayriyeten aganigi naganigi diyerek… Kapış kapış gidiyor valla… “Kripin 2 lira 25 kuruş mu olur” diyen amcalar keş para ödeyip alıyor hem de...

“Yahu kaç senedir alışamadın mı, hem artık Sağlık Bakanlığı da olaya el atıyor, sağlık beyanı ile satılacak bunlar, onu da düzenleyecekler” deme, daha da deliriyorum.

Yapmayı düşündükleri düzenleme ile “Olur mu bu kadar endikasyon” dediğimiz ürünlerin üretimi denetlenmeden, analizi yapılmadan yine eskisi gibi piyasaya verilecek, hatta bu sisteme girmek istemeyen az sayıdaki ilaç firması üzerlerine “sadece eczanelerde” şeklinde ifade bile yazamayacak…

Yani uyuklayarak gittiği akademik değeri belli olmayan kurstan aldığı katılım zertifikatı ile uzman oldum diye ortalarda dolaşan abiler, ablalar diledikleri yerden, diledikleri şekilde alıp satacaklar bunları.

İnsanların aldıkları bu ürünler kullandıkları ilaçlarla etkileşir mi, etkileşmez mi, yan etki, istenmeyen etkileri gibi durumlarda ne yapılacak diye bir düzenleme yapmayı düşünmemiş büyüklerimiz.

Bu uyarımdan sonra, “Beklenmeyen bir etki görüldüğünde eczacınıza danışınız” yazılmasını zorunlu yapalım diye bir çözüm üretebilirler de benim bu ürünler hakkında herhangi bir “zertifikat”ım yok ki!

Nasıl cevap vereceğim?

Analiz sonucu da yok elimde, bilmiyorum içinde neler var?

Bazen bana getirip soruyorlar, bu nasıl diye, bilmiyorum ki içinde kullanılan ürün nedir ne değildir.

Dolu dolu yazıyorum ve söylüyorum; BİL-Mİ-YO-RUM!

Ne yapayım diye bir sürü kronik rahatsızlığı olup ısrarla soranlara da “Bunları kullanırsan tez zamanda muhtemelen rahmetli büyüklerini, kullanmazsan da torunlarını görürsün” diyebiliyorum ancak.

Cahillik başa bela işte; sen o kadar sene git eczacılık fakültesinde oku, yıllarca kendini sürekli güncel tutmak için meslek içi eğitimlere katıl, yeni gelişmeleri takip et ama her şeyi bilmeni sağlayacak bir zertifikat alma!!!

Bu da benim ayıbım, düşündükçe utancımdan çıldıracak gibi oluyorum.

“Sen de amma abarttın, bu kadarcık şey adamı delirtir mi” deme sakın.

Daha yazacaklarım bitmedi…

Albatros kuşu gibi takip edip 6 yıl sonra gelen kesintiler konusu var ki,

Yazınca sen de bana hak vereceksin…

Zarfı kapattığım için devamını öteki mektupta yazacağım,

Herkese selam…

KİB bye…

Ecz. Kadir Sedat Sofugil

basareczanesi@gmail.com

 



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat