İnsanların siyasi duruşlarının ve savundukları fikirlerin bir gecede değiştiği, dünya görüşlerini tişört değiştirir gibi hiçbir izaha gerek duymadan değiştirdiği bir ortamda, eskilerin “fikir namusu” dediği kavram pek önemsenmiyor.

        Yazının bulunduğu çağlardan beri aydınların sahip çıktığı ilke gereği, 92 yılından beri savunduğum fikirlere karşı olarak “Var mı bunlara verecek cevabı olan biri, hodri meydan!” tarzı sorulmuş sorulara, her zamanki “meraklı turşucu” ataklığıyla verdiğim cevaplara beklediğim itiraz geldi.  

        Kendini beğenmiş, konuyu kişiselleştirmiş, egoist ve hakaret eder tarzda yazı yazdığıma (ki hakaret boş beyinlerin işidir) yönelik ithamları da ne yazdığımı bildiğim için okurların takdirine bırakıyor; ilk cevabımda olduğu gibi yine sorular çerçevesinde kalarak sade bir eczacı olarak cevap vermek istiyorum.

        Fikir namusu deyip de konuyu sadece mevcut yasal düzenleme ile sınırlamak doğru olmaz. 1992 yılından beri savunulan ve hayata geçirilmek istenen düzenlemeler içinde; akreditasyonun sağlanması için board sınavı yapılması, o olmazsa staj zorunluluğu getirilmesi, nüfusa göre eczane sayısının sınırlanması, 65 yaş üstü eczacıların eczanelerinde bir eczacı çalıştırması gibi düzenlemeler bir paket halinde vardı.

        Bu satırların yazarı el-fakir, el-hakir, el-garip eczacı; nüfusa göre eczane sayısının sınırlanması hariç diğer düzenlemelere hep karşı çıktı ve 65 yaş üstü eczacıların eczanelerinde bir eczacı çalıştırma zorunluluğu ile ilgili düzenleme çok şükür ki hayata geçmedi.    

        Çok şükür diyorum, çünkü o düzenleme hayata geçmiş olsaydı;

 “Madem yaptığınız ve savunduğunuz düzenlemeler çok iyi ve olmazsa olmaz, siz de bize örnek olması için kendiniz bir eczane açın da, bize bu harika düzenlemelerin ne kadar harika olduğunu bizzat gösterin”

        Deme hakkını kendimde bulamazdım.

        Zira o zaman da savunuyordum ve bugün de ısrarla savunuyorum: Hayatın kime ne getireceği belli olmaz. Hepsi çok hayati işler yapan meslekler olan avukatlar, mühendisler, doktorlar için olmayan bir sınırlamayı eczacılara istemenin mantığı da, izahı da bulunmamaktadır. 65 Yaş üstünde ve sağlıklı olan bir eczacının çalışmak zorunda kalması durumunda “Sen tek başına eczane açamazsın!” demek doğru bir yaklaşım değildir. Ayrıca bu düzenleme eczacıya ve eczaneye olan güveni de örseler. Siz de eczane açmak zorunda kalabilirsiniz ve şu anki mevzuata göre başka bir eczacı aramak zorunda kalmadan eczane açabilirsiniz.

        ...

        Kader sizin hakkınızı, size rağmen savunmaya yine beni mecbur bırakmış görüyor musunuz?

        ...

        “Yine derken, ne demek istiyorsun?” diye bir soru işareti akıllara gelmiş olabilir.

        Şöyle izah edeyim;

        1996 yılında yapılan yönetmelik değişikliği ile eski başkanların bölgelerarası toplantılara katılma hakkı ortadan kaldırıldı. Yani eski Merkez Heyeti Başkanları 1996 yılında yapılan değişiklikle bölgelerarası toplantılara “resmi” olarak katılamazlar, kürsü alamazlar. Sadece izleyici ya da dinleyici olabilirler. Bu meraklı turşucu o zaman da yerinde duramadı, bu değişikliğe itiraz etti, dillendirdi, yazdı ve çizdi.

        Meraklı turşucu; yazdıklarının, söylediklerinin yalan olduğu iddiasını dillendirenlere karşı kongre kürsüsünde “Böyle bir düzenlemenin olmadığını söylüyorsunuz ama bu elimdeki çıktıyı sizin başında olduğunuz birliğin internet sitesinden aldım. Orada da yanlış bilgi var o zaman, düzeltin” dedi.

        Ama hala düzelmedi(!).

        ...

        Bölgelerarası toplantılarda da Büyük Kongrelerde de konuşma hakkınız olmalı ve gerekli gördüğünüz konularda konuşmalı, fikirlerinizi yöneticilerle ve eczacı kamuoyuyla paylaşmalısınız. Eski Türk filmlerinin benzer repliği gibi  “Durun! Siz konuşamazsınız!” diyen olursa da 20 yıl önce olduğum çizgide olduğumu, yine bu garibanın fikirlerinizi ifade etme hakkını savunacağını belirtmek isterim.

        Zira konu kişiler değil, eski yöneticilerin bilgi ve birikimlerini -bize göre doğru da, yanlış da olsa- ifade etmesidir. (Son bölgelerarası toplantıda 45 dakikalık konuşma süresi boyunca bu değişikliği niye yaptığınızı hiç sorguladınız mı diye de merak etmiyor değilim.)

        ...

        Diğer taraftan; karşı cevaplara baktığımda ise madde madde cevapladığım soruları savunmak yerine toptancı bir yaklaşımla “farazi görüşler” olarak yanıtlamadan geçiştirilmiş.

        Farazi rakamları hiçbir zaman kullanmadım, belgesiz konuşmayı ve yazmayı tercih etmem. Vay narsist, egoist, demeyin. Resmi makamlar farazi rakamlar ile görüşleri bulur ve tezlerinizin hepsini toptan çöpe atar. Bir mesleğin hakkını savunuyorsanız doğrulanabilir veriler üzerinden tezinizi ve talebinizi ortaya koymalısınız. Benimki alışkanlık yani. Farazi denilen rakamlar belki gözlerden kaçmış olabilir “Eczacıların Güncel Sorunları ve Talepleri Hakkında Bilgilendirme – Ekonomi Koordinasyon Kurulu 17.03.2016” başlıklı sunumun içinden alınmadır. Yazdığım yazıda okuyanlar sıkılmasın diye yuvarlayarak verdiğim rakamlar ve fazlası da mevcuttur.

(Bu satırların yazarı gibi meraklı olanlar için linki: https://www.adanaeo.org.tr/dosyalar/file/haber/104933TB8SUNUM.pdf)

        ...

        Verilen diğer cevap(lar)da en fazla üzerinde durulan ve ısrarla savunulup öteki konuların adeta görülmemesi istenerek işlenen husus ise bu düzenlemelerin hazırlanma, yasalaşma ve hayata geçme süreci olmuş.

        Yasanın ortak teklifle meclise gelmiş olması, bütün siyasi partilerin oy birliği ile geçmiş olması, alt komisyonda tartışılmış olması çok doğru ve çok yerinde bir düzenleme olduğu, değiştirilmemesi gerektiği, değişmesinin istenmeyeceği anlamlarına gelmez. Bu yaklaşım hukuki bir karine de olmaz.

        Öyle olsa, tüm yasal düzenlemeler bir defa yapılır, bir daha hiçbir değişiklik ya da düzenleme yapılmaz. Oysa yüzde 92 “evet” oyuyla kabul edilen 82 anayasası bile kaç defa değişti. Yasal düzenlemeler “dogma” değildir; değişebilir, güncellenebilir hatta yürürlükten kaldırılabilir.

        ...

        Bu arada; gözlerden kaçmış olabilir, eczacıların ve eczacı teknisyenleri ile teknikerlerinin mesleki yeterliliği ve yetkinliğinin sorgulanmasından vazgeçilmiş. Sağlık hizmetinin daha kaliteli olması amaçlandı denilerek yumuşak bir geçiş yapılmış.

        ...

        Eczane ekonomilerinin kötü olduğuna dair tespitlere de hiçbir itiraz yok ayrıca...

        ...

        Fikir namusuna sahip olmak; hayatın olağan akışı ve gelişimi çerçevesinde değişen düşünce ve fikirleri gerekçeleri ile savunurken, geçmişteki kimi hal, tavır ve fikirlerin de bugün için yanlış olduğunu söyleyebilme erdemine sahip olmaktır.

        Hiçbirimizi eren, ermiş ya da peygamber değiliz.

        Mutlaka yanlış fikirlerimiz, projelerimiz, planlamalarımız olmuştur, olacaktır...

        Bu yanlışları en aza indirmek için bizim düşüncemizi tasdik ederek, “başkana bu makam arabası yakışır” dan başka ağzından cümle çıkmamış insanları etrafımızda çoğaltmaya çalışmak yerine, sorgulayan ve alternatif fikirler üreten bireylerin olmasını tercih etmek ve çoğalması için uğraşmak en doğru, en rasyonel yöntem olsa gerek.

        ...

        Zira herkes sizinle aynı şeyi düşünüyorsa etrafınızdaki hiç kimse hiçbir şey düşünmüyor demektir.

        ...

 

        basareczanesi@gmail.com

        s.sofugil@eczacininsesi.com

 



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat