Dünyanın en gelişmiş en eğitimli toplumlarında bile sanılanın aksine toplumun büyük bir kesimi günlük kaygılar dışında geleceğe yönelik kaygılar taşımadan hayatını devam ettirir. Gelişmişlik düzeyi ne olursa olsun, şehir yaşamı süren toplumlarda genellikle insanlar sabah kalkar, kahvaltısını yapar, işe gider, öğlen ne yemek yiyeceğini düşünür, akşam olunca evine döner, televizyon izler, yatar uyur... Geleceğe yönelik tek planladığı, kısa vadede hafta sonu ne yapacağı, uzun vadede ise tatilde nereye gideceği olur.

          Dünya ortalamasında üç aşağı beş yukarı durum bu seviyededir.

          Eğitimli toplumları diğerlerinden ayıran ve öne çıkmasını sağlayan özellik ise toplumsal kaygıları ön planda tutan, bu konuda fikir ve proje üreten, çalışan insanların görüşlerini dinlemeleri, onları karar mercilerine taşımaları ya da karar mercilerine taşıdıkları kişilerin bu tip insanlara danışarak çalışıp çalışmadığını gözetmeleridir.

          Bir ormanda aslan, ceylan, tavşan ve tilkinin yan yana ve aynı yöne doğru koşmasını “Orman ahalisi sağlıklı yaşam koşusuna başlamış, ne güzel” diye yorumlayanlar yerine “Belli ki ormanda büyük bir yangın çıkmış, hemen tedbir alalım” diyenlerin sözüne itibar edilen bir ortamda hayatlarını sürdürmenin rahatlığı ile günlük kaygılar dışında bir şeye bu sayede kafa yormazlar.

          Yani İsveç’te akşam ev halkı oturup “Atomlar bile belli paternlerle hareket edebilirken gerçekten hür iradeden bahsedilebilir mi?” tarzı felsefi tartışmalar yapmaz. “Sağlık sisteminde bir olumsuzluk var mı, yok mu?” diye endişe etmez.

          Biraz araştırınca rahatlıkla bulabileceğiniz bilgilere göre günümüzde kadınların ortalama yaşam süresi İsveç’te 84 yıl iken erkeklerin ki ise 80’dir. Bizde adı bile artık anılmayan ebelerin eğitimine önem vermişler, 18.yüzyılda doğum sırasında kadın ölüm oranı yüzde bir iken günümüzde binde 25’e düşürmüşler ve daha da aşağı nasıl düşürürüz diye araştırıyorlar. İsveç Ebeler Birliği profesyonel kuruluşlarının 125. yılını ve bilimsel ebe eğitiminin 300. yılını geride bırakmışlar.

          ...

          “Çıtayı o kadar yükseltme” diyenler olabilir. Tamam, daha bize benzeyen, bizim gibi Akdenizli İspanya’ya bakalım o zaman:

          İspanya’da eczaneler ilaçla ilgili her türlü hizmeti vermekte, ilaç dışı ürünler dâhil birçok ürünü ve hizmeti hiçbir yerden ayrıca izin ya da ruhsat almadan yapabilmekte ve de satabilmektedirler. Eczacıların yetkisini ve yetkinliğini kimse tartışmaz. İlaçta tek söz sahibi eczacılardır. Tabi ki eczacılar normal eczacı karları dışında bir de eczacı meslek hakkı alıyorlar tüm dünyada olduğu gibi. Ekonomik açıdan bize göre daha iyiler. İspanya Eczane modeli ise örnek model olarak görülüyor.  

          İspanya deyip geçmeyin;

          İngiltere’de yayınlanan "Kalite ve Sağlık Hizmetlerine Erişim" başlıklı rapora göre İspanya 90 puanla halk sağlığı alanında dünyanın en iyi sekizincisi oldu.     

Türkiye ise 81. sırada.

          ...

          Bu ülkeler sağlık çalışanlarına, eğitime niye önem veriyor? Eczacılara niye meslek hakkı ödüyor?

          Yaranki gibi bir sözde bir prof. bulup çıkaramamışlar mı; herkese “onun sapını, bunun kökünü kaynat iç ama sakın haaa, ilaç içme!” desin?

          Diye sorabilirsiniz.

          ...

          İrlandalılar sormuşlar,

          Ama farklı soruyu sormuşlar:

          Biz bu eczacılara ekstra para ödüyoruz ama iyi mi yapıyoruz, kötü mü yapıyoruz diye.

          PWC diye dünya çapında bir firma var. Ona üste para verip araştırma yaptırmışlar bir de.

          O araştırmada yazanlara göre;

          “Eczacıların verdiği bedava tıbbi tavsiyelerin karşılığı tahmini 400 milyon Euro dur. Bundan hazinenin karı tahmini 200 milyon Euro dur. Tahmini tasarruf edilen paranın yarısı hastanın, ilaç kullanırken uyum problemi yaşamasında eczacının tavsiye vermesi sayesinde elde edilmiştir. Bazı tıbbi konularda eczacıların danışmanlık yapması da tasarrufun üçte birini içermektedir. Eczacılar yaklaşık olarak küçük medikal durumlar için 13 milyondan fazla tıbbi tavsiyede bulunmuştur. Eczacılar, pratisyenlere yapılan ziyaretleri tahmini yıllık 3 milyondan fazla azaltmaktadır. Öte yandan 500 binden fazla gereksiz acil yardım başvurusunu da eczacıların verdiği danışmanlık sayesinde engellemektedir.”

           ...

          Dünyanın neresine bakarsanız bakın, insan ve toplum sağlığını korumak, insan ömrünü kaliteli bir şekilde uzatmak için akıldan ve bilimsel yöntemlerden ayrılmıyorlar.

          Bizde ise ilaç ve eczacılık, bir başka deyişle akıl ve bilimsellik “tu kaka” ediliyor.

          Koca koca unvanları olan insanlar televizyonlarda ilacın nasıl zararlı bir şey olduğunu saatlerce anlatıp duruyorlar.

          En iyisi doğal yöntemler ve doğal ilaçlar diyorlar, nereden temin edeceğini soranlara da kendi internet sitelerinin adresini veriyorlar.

          “Onun sapı, bunun kökü” kullanılan o öykündüğünüz dönemlerde insan ömrü 30, bilemedin 40 yıldı. Bebek ve çocuk ölümleri inanılmaz boyuttaydı. O ilkel yöntemlerle yapılan ilaçlarda neyin ne işe yaradığı bilinmiyordu, etken maddenin bulunup izole edilmesi ve günlük kullanılabilir dozlar halinde verilebilmesi, yani ilaç haline gelmesi ile insan ömrü İsveç dâhil aklı ve bilimi kullanan ülkelerde 80’in üzerine çıktı.

          Yoksa İsveçliler sabah içbeniotu suyu içtikleri için uzun yaşamıyorlar.”

          Diyen biri de çıkmıyor karşılarına.

          ...

          Tu kaka edilen ilaç etken maddesinin izole edilmesi, sentezlenmesi bile yeterli görülmüyor artık. Örneğin; “Sitalopram” etken maddesinin “S” izomerinin asıl etkin madde olduğunun tespiti ile artık “Essitalopram” etken maddeli olan ilaç tercih ediliyor ve kullanılıyor.

          Yani etken maddenin uzay düzlemde duruşu bile etkiyi değiştiriyor.

          “Nereden toplandığı bilinmeyen, içinde etken madde olup olmadığı bile belli olmayan sözüm ona gıda takviyeleriyle halkımızın kandırılmasına, sağlığın çalınmasına bir dur diyeceğiz. Bunları artık Sağlık Bakanlığı denetleyip ruhsat verecek” diyen bir yetkili çıkar mı, bilemiyorum.

          …

          Diğer taraftan; hastaya hava atmak ve onu ne kadar sevdiğini göstermek için hastasına bakacak doktoru hastanelik eden ve bununla da övünen İsveçli adamın haberini okuduk mu bugüne kadar?

          Okumadık!

          O cümlenin İsveççeye çevrilebileceğini bile sanmıyorum. (“Hastasına bakacak doktoru döverek hastanelik eden adam” cümlesinin dünyada başka bir dile de çevrilebileceğini sanmıyorum ya, neyse...)

          Ama Bimer ve Cimer’e yazılan her şikâyetin, aslında şikâyet konusu olup olmadığına bile bakılmaksızın işlem yapılmasından cesaret alanların bir de şiddet kullanmaları doğal bir hak gibi görüldüğü sürece ne İsveç’e, ne de İspanya’ya yaklaşamayacağımız kesin.

          Sistemin çıkardığı ilaç fiyat farkı için eczacıyı, kaynının kullandığı ilacı yazmadığı için doktoru Bimer’e şikâyet edenin şikâyeti soruşturma konusu olmamalı, şikayetinin haksız ve mesnetsiz olduğu kendisine izah edilmelidir. 

          Ayrıca, sağlık personeline şiddet uygulayan Kurtlar Vadisi özentisi “Çakma Memati” önce kendi hastasının sağlığa ulaşmasına engel olmaktadır, sonra da sırada bekleyen hastalara.   

Yani toplum sağlığına, insanlığa karşı işlenmiş bir suç vardır ve bu suç da cezasız kalmamalıdır.

          Öğünlük düşünmekten öte bir yetisi olmayan bu tiplerin SGK üzerinden aldığı sağlık yardımının süresiz iptal edilmesi ülkemizdeki sağlık çalışanlarına saldırıyı önemli ölçüde azaltacaktır. (Çünkü bu türlerin aklı her ne kadar öğünlük çalışsa da “sağlık karnem iptal olur” korkusu en önemli korkularındandır.) 

          …

          Yok, böyle devam edeceğiz deniliyorsa; hekimlere ıslak odun yazması yetkisi verilsin, eczanelerde bulunacak zorunlu malzeme listesine konulsun, SGK da bunu ödesin.

          Saldırı malzemesi için mağduriyet yaşanmasın(!)

          ...

          Haaa,

          Düzenleme yapmak yerine başını kuma gömenler de hepimiz gibi potansiyel hasta oldukları için hastane acilinde doktor, nöbetçi eczanede eczacı bulamazlarsa da şaşırmasın.

          “Yaşatmak için hastanelik olmamak” gibi insan olmaktan kaynaklı bir özelliğimiz var.

          Acilin yeni baş asistanı “Çakma Memati” birazdan sizle de ilgilenir nasılsa(!)

          ....



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat