GIDAMIZDA GENETİK TEHLİKE ; G D O

Genetiği değiştirilmiş organizmalar; kısa adıyla GDO, uluslararası literatürde kısaltılmış şekliyle "GM" veya "GMO" olarak geçen "Genetically Modified Organism"in Türkçe karşılığı."Modern biyoteknoloji kullanılarak elde edilmiş yeni bir genetik materyal kombinasyonuna sahip olan herhangi bir canlı organizma."

 Gen değişikliği tarım, sağlık, gıda endüstrisi gibi pek çok alanda kullanılıyor.

 GDO'yla ilgili en önemli kaygılardan biri; aktarılmış genlerin doğal bitki türüne atlayarak, bulundukları çevredeki doğal türlerde genetik çeşitliliğin kaybına neden olmaları, yabani türlerin doğal yapılarında sapmalara neden olmaları, ekosistemdeki tür dağılımını ve dengeleri bozmaları.

 Günümüzde mısır, patates, domates, pirinç, buğday, ayçiçeği, soya, balkabağı, pamuk, kanola, yerfıstığı ve bazı balık türlerinde genetik değişim gerçekleştirilmiştir. Muz, çilek, kiraz, kavun, karpuz, ananas, ahududu ve biberde ise çalışmalar devam etmektedir. Dünya üzerinde ticari amaçlı olarak en fazla yetiştirilenleri ise soya, mısır, pamuk ve kanoladır. Dünyada toplam soya ekim alanlarının %60’lık kısmı genetiği değiştirilmiş soya alanlarından oluşmakta. Bu oranlar pamukta %28, kanolada %18, mısırda %14’dür.

 Ülkemize bu ürünler giriyor! Türkiye, gerek soya ve gerekse mısırdaki tüketimini karşılayabilmek amacıyla, genetiğiyle oynanan bu ürünleri en çok yetiştiren ABD ve Arjantin’den almaktadır.

 Biyoteknoloji şirketleri ürettikleri GDO’lu tohumlardan meydana gelen tarım ürünlerinin sağlık açısından zararı sorulduğunda, “Bir sakıncası varsa siz ispatlayın” demekteler. Gıda SUÇLUDUR. Ancak SUÇSUZLUĞU ispat edildikten sonra piyasaya sürülebilir. Çünkü insan hayatı değerlidir. Bu suçsuzluğu tüketici değil, onu üreten ispat etmek zorundadır.

 Ayrıca, bugün dünyada tohumlara gen nakli ya da genetik değişimin %90’ı herbisite toleranslı ve haşerelere dirençli bitkiler yaratmak üzere yapılmaktadır. Bu da toprakta yaşayan bir bakterinin, insan gıda zincirinde yer almayan, zehir salgılayan geninin tohuma monte edilmesi yoluyla gerçekleştirilmektedir. Herbisite [ot ilacı] dayanıklı GDO lu tohumlarda kullanılan glufosınate ve bromoxynil adlı kıymasal maddelerin dogrudan kanser yapıcı oldugu bilinmektedir.

  Biyoteknoloji devi Monsanto, GDO’lu soya tohumlarını Arjantin’e çok ucuza, yüksek karlar vaat ederek soktu. Öylesine çılgınca GDO’lu soya ekimine yönelindi ki, Arjantin kendi ekolojisinde yetiştirebileceği ürünleri dahi ekmeyerek, fakat ihtiyacı olduğu için dışarıdan alarak bu ürünlerde dışa bağımlı hale geldi. GDO’lu soya tarımı yayıldıktan sonra Monsanto, sadece patent hakkını istemekle kalmadı, ihraç edilen soya danesi, yağı ve küspesinden de pay istedi. Niçin mi? Yaptığı açıklama gayet kısa ve net: “İhraç edilen bu ürünler benim GDO’lu tohumumdan elde ediliyor, benim genim bu ürünler içinde de var, onları da satıyorsunuz!” Şimdi Arjantin Hükümeti ile Monsanto mahkemelik.

 2005 yılında Rusya’da fareler üzerinde yapılan bir denemenin sonuçları açıklandı. Üç grup fareden bir grup sadece GDO’lu soya ile, bir grup sadece normal soya ile, bir grup da soya harici normal gıdalarla beslendi. GDO’lu soya ile beslenen farelerin yavrularının %55,6’sı üç hafta içinde öldü. Sadece normal soya ile beslenenlerin ise %9’u öldü. Soya dışında normal gıdalarla beslenenlerde ise ölüm oranı %6,8 oldu. Ayrıca, sadece GDO’lu soya ile beslenen gruptaki yavruların %36’sı olmaları gereken ağırlığın altındaydı. Rusya Bilim Akademisi’nden Dr. Irina ERMAKOVA bu şok edici gerçek karşısında, bulduğu sonuçları dünyaya açıklamadan önce denemesini tam 3 kez tekrarladı ve sonuçları 10.10.2005 tarihinde National Association for Genetic Security (NAGS) tarafından düzenlenen genetik modifikasyon konulu seminerde kamuoyuna açıkladı.

 Ülkemizde ise soya direk olarak tüketilmese bile mamul halde ( büskivi ve pastacılık sanayininde ) bol miktarda kullanılmaktadır. Soya 900 mısır 700 ürün veya katkı maddesi olarak kullanılmaktadır.

  GDO ürünleri sağlığımızı nasıl etkiler?
GDO'lu ürünlerin temel sakıncalarından biri de insan sağlığına karşı olumsuz etkileri. Uzmanlara göre, sağlık riskleri şunlar; antibiyotiklere karşı dayanıklılık oluşması, gıda olarak kullanımda insan ve hayvanda toksik ya da allerjik etki yapması, doğrudan alım durumunda insan ve hayvan bünyesindeki mikroorganizmalarla birleşme ihtimali.

GDO'lu ürünlerin oluşturduğu sağlık risklerini doğrulayan bilimsel araştırmalara her geçen gün bir yenisi daha ekleniyor. Örneğin, Brezilya fındığının bir genine sahip olan transgenik soya fasulyesi, fındığa alerjisi olanlarda alerjiye neden oluyor.

Gen transferinde kullanılan plazmidin içerdiği antibiyotik direnç genidir. Teknik açıdan antibiyotik direnç geninin varlığı E. coli’deki yabancı genin çoğaltılması ve rekombinan bitki hücrelerinin gen aktarımı başarılı olmamış hücrelerden ayrılarak seçilmesi için gereklidir. Gen transferi sonrası ortama söz konusu antibiyotik eklendiğinde, aktarılması istenen yabancı genle birlikte transfer edilen antibiyotik direnç geni, transferin başarılı olduğu bitki hücrelerinin hayatta kalmasını sağlamaktadır. Buna karşılık gen transferi başarılı olmadığı için aktarılmak istenen yabancı geni ve antibiyotik direnç genini almamış  hücreler duyarlı oldukları için antibiyotiğe maruz kaldıklarında ölürler. Yani antibiyotik direnç geni, gen aktarımının başarılı olduğu hücrelerin laboratuvar koşullarında kolaylıkla ayırt edilmesini sağlayan bir tür belirleyicidir. Böylece işlemin verimliliği artırılır. Ancak aslında antibiyotik direnç geninin aktarılması genetik modifiye bitki için gereksiz, ürünü tüketen canlıların sağlığı açısından da tehlikelidir. Bu tür değişiklikler allerjik reaksiyonlara neden olana proteinlerin ve toksit maddelerin üretimine yol açabilir.

 Antibiyotik Direnci Genlerinin Yol Açabileceği Sorunlar:

            GDO’larin üretimi sırasında belirteç gen olarak kullanılan antibiyotik direnç genlerinin en büyük tehlikesi, ortamda bulunan bakteriler aracılığıyla yayılmasıdır. Bakteriler arasında doğal yollarla gen alışverişi yapıldığı bilinmektedir. Antibiyotik direnç genlerinin patojen mikroorganizmalara geçişi, bu bakterilerin neden olduğu enfeksiyonların kontrol altına alınmasını güçleştirecektir. Bakteriler uygun ortamda çıplak DNA’yı yapısı içine alabilmektedir. Bir başka deyişle GDO’yü tüketen canlının sindirim sisteminde bulunan bakterilerin GDO’nun yapısında bulunan antibiyotik direnç genini alması kuramsal olarak mümkündür.

İngiltere de dahil olmak üzere bazı Avrupa ülkeleri, ampisiline direnç geninin mısırdan besin zincirindeki bakterilere geçiş yapabileceği ve ampisilinin bakteriyel enfeksiyonlara karşı kullanımını tehlikeye sokabileceği endişesiyle  bioteknolojik  mısırın yetiştirilmesini yasaklamışlardır.

Bilinçli tüketiciler olarak; bu ürünlerin antibiyotik direnci oluşturduğunu, hastalık yapan bakterileri güçlendirdiğini, alerjiye yol açtığını, toksik etki yarattığını ve biyolojik çeşitliliği yok ettiğini göz önünde bulundurarak tüketmemeli, çevremizi sürekli bilgilendirmeli ve bu konuda uğraşı veren platform, meslek odaları ve derneklere destek vermeliyiz.

Derleyen  Ecz. H.Kübra Uzel

Kaynak; Ekoloji Hareketleri Platformu, Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar Deklarasyonu.

              ZMO İstanbul Şube Başkanı Ahmet Atalık Makalesi

 

 

 

 

 



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat