“Eczacı İsmail Durmuş koronadan ölmüş” yazıyor her yerde

 

Biraz ümitle uyanıyorsun henüz güneş doğmamışken.
Yatağını topluyor, buz gibi suyu yüzüne çarpıyorsun.
Hiçbir şey olmamış gibi...
Hiçbir şey olmamış gibi, çayın fokurdayan sesine eşlik ediyorsun. Eskiden şarkı da mırıldanırdın belki ama şarkılar bıraktı seni bu aralar.
Sosyal medyaya bakmadan önce tezgâhın yanı hazırladığın KORONA KUTUSU’na bakıyorsun. Hiçbir şey olmasın diye Eczacı arkadaşından aldığın maske eldiven ve dezenfektanı görünce biraz rahatlıyor için. Aynı kutudan destek vitaminini alıyorsun.

Sonra o komik videoyu izliyor, sevdiklerinle paylaşıyor ve gülümsüyorsun.

Birden yaşadığın zulümkar zamanın zorunlu endişesi zonkluyor damarlarında.

Eczacılar, doktorlar ve diğer sağlık neferleri en ön siperde çarpışırken hem şükrediyorsun evde olduğuna hem de utanıyorsun.

Derken gelmeye başlıyor günün haberleri. Felaket ulakları el kadar beyaz ekranın en üstüne ardı ardına kuruluyor.

“Eczacı İsmail Durmuş koronadan ölmüş” yazıyor hepsinde. Tanıyor muyum diye soruyorsun kendine; hayır!

“Eczacı İsmail Durmuş koronadan ölmüş” yazıyor. Tanımıyorsun ama o anda kendin dâhil tüm eczacıların ölüm haberini almışçasına duruyor dünya. Kendisini korumaya fırsat bulamadan, kendisini ve mesleğini koruyan kimse olmadan 35m2 eczanesinde yüzlerce insanı bu beladan korumak için çalışan tüm meslektaşlarını öldürüyorsun bir anda.
Annen dâhil…

Metin ol” diyor iç sesin, dinlemiyorsun. Aklında eczacılığı kazandığında ailece yaptığın kutlama var.

Daha bu başlangıç” diye ekliyor. İçsesine çevirmediğin kafanda eczaneni açarken kurduğun hayallerin var.

Tek ölen İsmail değil” diye ısrarla devam ediyor konuşmaya. Bu sefer kafanı çevirmeden “Haklısın” diyorsun.

Zira sen,

aynı beyaz önlüğü sırayla giydiğin sınıf arkadaşının ateşini ölçemeyeceksin,

aynı laboratuvarda çalıştığın meslektaşına yoğun bakımda güç veremeyeceksin,

ve –annen dâhil- öldürdüğün hiçbir eczacının, hiçbir sevdiğinin cenazesine bile gidemeyeceksin!

“Eczacı İsmail Durmuş koronadan ölmüş” yazıyor. Bilmiyorsun hangi reçeteyi hazırlarken çıktı ateşi veya hangi hastasına elleriyle yaptığı dezenfektanı nasıl kullanmasını anlatırken başladı öksürmeye.

BİLMİYORSUN, kendisine “fırsatçı” diyebilen hangi hastasından geçti bu hastalık ve söndürdü hayatları aydınlatan Eczane tabelasını.

“Metin ol” diyor iç sesin. Susuyorsun ama cevabın olmadığından değil.

Ecz. İsmail Durmuş gibi hayatını kalanlar için siper eden güzel yüreklerin anısına saygıdan susuyorsun.

Acıya teyelli mesleğinin bir şehit daha verdi Eczacı Gaye! Acıyı tam yüreğinde hissediyorsun.

Çünkü nerde acı varsa orda çığrışmıştır kan çiçekleri, biliyorsun..!

Dua ediyorsun,
İleniyorsun.
Şükrediyorsun.

Gün yükseliyor bir yandan.
Evini topluyor veya sunum dosyanı kontrol ediyorsun.
Dilinde duaların,
Azdan az kalmış ümitlerinle yaşamaya çalışıyorsun.

 

Ecz. Gaye Karaata

Tüm sağlık şehitlerinin anısına…

onbirnisanikibinyirmi

 



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat