Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi (SSM), Gala-Salvador Dalí Vakfı'nın işbirliğiyle, 20. yüzyılın en önemli sanatçılarından, sürrealizm akımının temsilcisi Salvador Dalí'yi ağırlıyor.

Salvador Dalí'nin kapsamlı bir retrospektifi niteliğini taşıyacak sergide; yağlıboya tablolar, çizimler ve grafiklerden oluşan 270 eserin yanı sıra, el yazmaları, fotoğraflar ve çeşitli dokümanlar yer alacak. Gala-Salvador Dalí Vakfı koleksiyonuna ait eserlerle, vakıf dışında gerçekleştirilen en büyük geçici sergi olma özelliğini taşıyacak sergi, 20 Eylül 2008 - 20 Ocak 2009 tarihleri arasında izlenebilecek.

Serginin küratörü Montse Aguer Teixidor, İstanbulluların Salvador Dalí'yi ve onun olağanüstü sürreel dünyasını sergi sayesinde daha yakından tanıyacak olmasının altını çiziyor: "Sergi, eşsiz, yenilikçi, yetenekli ve farklı bir sanatçı olan Salvador Dalí'yi, ilk kez İstanbullularla buluşturacak. Bu evrensel ve provokatif sanatçının düşüncelerini, saplantılarını, ikonografisini ve olağanüstü sürreel dünyasını herkesin anlayabilmesini, daha yakından tanımasını sağlamayı amaçlıyoruz."


Salvador Dalí Biyografisi


Salvador Domingo Felipe Jacinto Dalí y Domènech, kısaca Salvador Dalí (11 Mayıs 1904 – 23 Ocak 1989), sürrealizm akımının en önde gelen temsilcilerinden İspanyol ressam ve özgün baskı sanatçısı.

Madrid Güzel Sanatlar Okulu’nda eğitim gördüğü sıralarda metafizik resmin öncülerinden de Chirico ve Carra’nın etkisi altında kaldı. Ön-Raffaellocuların ayrıntılı gerçekçiliğine ve Ernest Meissonier gibi 19. yüzyıl ressamlarının yapıtlarına da derin bir ilgi duydu.

1927’de Madrid’de İber Sanatçılar Derneği’nin sergilerine katılmaya başladı, ayrıca Barselona’da Dalmau Galerisi’nde sergiler açtı. Şair Federico García Lorca ve sinema yönetmeni Luis Bunuel ile bu sıralarda arkadaş oldu. 

1928’de iki kez Paris’e gitti, Picasso ve Míro ile tanıştı. 

Ertesi yıl Goemans Galerisi’nde yapıtlarını sergiledi ve sürrealizm akımına katıldı. Aynı yıl şair Paul Eluard’ın eski karısı Gala ile evlendi. Dalí’nin yaşamında her zaman önemli bir yeri olan Gala onun sürrealizmle bütünleşebilmesinde de önemli bir rol oynadı. 

Dalí, Bunuel ile 1928’de Un chien andalou (Bir Endülüs Köpeği), 1930’da da L’Âge d’or’u (Altın Çağ) çevirdi. 1934’te Lautréamont’un Les chants de Maldoror (1869; Maldoror’un Şarkıları) adlı kitabını resimledi. 

1937’de İtalya’ya bir gezi yaptı. 

II. Dünya Savaşı nedeniyle 1940’ta birçok Avrupalı sanatçı gibi ABD’ye gitti, 1941’de New York kentindeki Modern Sanat Müzesi’nde bir retrospektif sergi açtı. Aynı yıl La vie secrète de Salvador Dalí (Salvador Dalí’nin Gizli Yaşamı) adlı otobiyografisini kaleme aldı. Bu kitapta, çocukluğunda şiddetli isteri krizleri geçirdiğini belirtiyordu. Okulda öğrencileri ayaklandırmaya kışkırttığından cezalandırılmış, 1926’da da okuldan uzaklaştırılmıştı. Dalí yaşamı boyunca olağandışı tavırları ve gösterişçi yanıyla da ününü sürdürdü.

Dalí’ye göre insan, klinik paranoya olayında olduğu gibi, gerçek bir düş dünyası yaratmalı, ama bunu yaparken de usun denetim altında tutulup iradenin bilinçli olarak bir süre askıya alındığını da unutmamalıydı. Bu yöntemin sanatsal yaratının yanı sıra, günlük yaşamda da benimsenmesini savunan Dalí, hem yapıtlarına hem de yaşamına bu doğrultuda yön verdi. 1936’da Londra’daki Uluslararası Gerçeküstücülük Sergisi’nin açılışına dalgıç giysileri içinde ve tasmalarındna tuttuğu iki tazıyla gelmesi bu tür davranışlarının bir örneğiydi.

Dalí, Sigmund Freud’un bilinçaltı imgelerin erotik çağrışımları üzerine yazdıklarından ve Paris sürrealistlerinin bilinçaltını ortaya çıkarma eğilimlerinden büyük ölçüde etkilenmişti. Sürrealizmde düşüncenin herhangi bir mantık çizgisi izlemeden akmasını temel alan otomatizm kavramını benimsediyse de, bunu öbür sürrealistlerden daha iyimser bir bakış açısıyla işledi ve bu eğilime “eleştirel paranoya” adını verdi. 

Yapıtlarında yarattığı düşsel (büyülü) gerçekçilik, betimlediği gerçekdışı düşsel mekan ve garip düşsel imgelem ile bir karşıtlık oluşturuyordu. Bu yapıtlarda düşle gerçeği ayırmak neredeyse olanaksızdı. Dalí’nin amacı günlük uğraşıları alaycı bir tavırla düşsel hale getirmekti.

Çoğu kez karanlık bir Katalan manzarası içine yerleştirilmiş, vücudundan yarı açık çekmeceler çıkan insan figürleriyle (“Yanan Zürafa”, 1936-37, Sanat Müzesi, Basel) sanki balmumundan yapılmış ve güneş ısısıyla eğrilip bükülmüş saatler (“Belleğin Israrı, 1931, Modern Sanat Müzesi, New York) en sık kullandığı temalardı. “Veristik sürrealizm” olarak da anılan bu eğilim içinde Dalí birbiriyle ilişkisiz düşsel imgeleri gerçekçi bir yaklaşımla ve otomatizm yöntemini kullanarak bir araya getirmişti. “Aydınlatılmış Hazlar” (1929, Modern Sanat Müzesi, New York), “Delfli Vermeer’in Bir Masa Olarak Kullanılabilen Hayaleti” (1934, Salvador Dalí Müzesi, Cleveland, Ohio) ve “İç Savaş Sezgisi” (1936, Sanat Müzesi, Philadelphia) onun bu doğrultudaki önemli yapıtlarıdır.

Dalí 1937’deki İtalya gezisinde Raffaello ile İtalyan barok ressamların etkisi altına girdi ve kendine özgü bir çağdaş klasikçilik arayışına yöneldi. 

1939’da André Breton tarafından sürrealistler grubundan çıkartılan Dalí, II. Dünya Savaşı sonrasında mistik bir anlayışa yönelmekle birlikte, sürrealist öğelerden bütünüyle uzaklaşmadı. “Son Yemek” (1955, Ulusal Sanat Galerisi, Washington, D.C.), “Diriliş” (1961, Bruno Pagliali Koleksiyonu, Mexico) ve “Dalí’ye Bakan Gala” 81965, André François Petit Galerisi, Paris) geç dönem yapıtlarına örnektir.

Kaynak: AnaBritannica Genel Kültür Ansiklopedisi, Ana Yayıncılık A.Ş., İstanbul 1994, Cilt 13, sf: 256-257.



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat