Ecz. İrfan DEMİRCİ

Gaziantep Eczacı Odası Başkanı

 

 

Çok değil yedi-sekiz yıl öncesine kadar pek de önemsemediğimiz sosyal medya, şimdi hepimizin vazgeçilmezi! Yalnızca bireyler değil, özel ve resmi kurumlar da çağımızın iletişim biçiminin öneminin farkında ve etkili biçimde kullanmaya çalışıyorlar.

Artık sosyal medya sayesinde bizim de toplantılarımız, kongrelerimiz daha izlenir ve bilinir hale geldi. Böylelikle eczacı, eczanesinde otururken kendisiyle ilgili olup bitenleri izliyor. Daha da ötesi, edindiği bilgi ile görüşlerini paylaşabiliyor. Bu durumun yaygınlaşması üyenin örgütsel yapıya katılımcılığını sağlıyor.

Tersinden bakacak olursak da yine faydalı bir durum. Böylelikle örgüt yöneticileri üyenin ne düşündüğünü kolayca görebilecek, üye ile yöneticisi arasındaki mesafeler kapanmış olacaktır.

Medya, sıradanlığı, olağan olmayı sevmez yada ilgilenmez. Sıradışılık, olağanüstülük doğası gereği daha çok ilgisini çeker .

Mardin’de yapılan bölgelerarası toplantı sonrası sosyal medya yorumları ve oda yazıları, eczacı kamuoyu gündeminde yoğun bir biçimde yer aldı. Üç gün boyunca merkez heyeti gündemini anlattı; akademisyenler, oda başkanları, delegeler, ecza kooperatifleri düşüncelerini paylaştı. Ancak toplantının olağan gündeminden çok olağanüstü gündemi dışarıya daha çok yansıdı.

Neydi olağanüstü diye tanımladığımız gündem?

Çoğumuzun konuşulmasından bile rahatsız olduğu, bazı konuşmacıların “odamızın iç meselesi” diye tarif ettiği konular.

Yine tartışmanın ötesine geçen, hoş olmayan olayları da yaşadık. Keşke yaşanmasaydı dediğimiz anlar oldu.

İşte dışarıdan bakıldığı zaman bölgelerarası toplantı yalnızca bu biçimde geçen toplantıymış gibi görülüyor.

Bu tip olaylardan örgütü, kendimizi uzak tutmamız gerekli. Bir an önce bu atmosferden kurtulmamız lazım. Çünkü sosyal medya sayesinde yanlış algılar, düşünceler ortaya çıkabiliyor. Üye, örgütü yalnızca etik tartışmaların, kavganın, gürültünün sıklıkla yaşandığı biçimiyle algılayabiliyor.

Mardin’in üç günlük gündemi, yalnızca sanal dünyaya yansıyanlar değildi. Çok daha ötesiydi. Bugünümüzü, yarınımızı yakından ilgilendiren konular görüşülüp konuşuldu.

Nisan ayı başında revize edilen İlaç Alım Sözleşmesi.

Eczanelerimize yeni bir alan olarak giren Medikal Malzeme Sözleşmesi.

Yıllardır gündemimizden hiç düşmeyen ve şimdi baskısını daha şiddetli hissettiğimiz OTC ve reklam konusu.

Önümüzdeki süreçte yaşamaya başlayacağımız istihdam sorunu .

Bu konular Mardin’in temel başlıklarıydı. İlk ikisi imzalandı, bitti ve yasal süreç olarak en azından 2018 martına kadar önümüzde olmayacak.

OTC ve istihdam Mardin’in geleceğe dönük öne çıkan iki başlığıydı. Önümüzdeki süreçte çokça konuşup tartışmak zorundayız.

2018 yılında nüfusa göre eczane sınırlamasının tam anlamıyla başlamasıyla birlikte, eczacı istihdamı konusu, yalnızca bunu yaşayanların değil, hepimizin sorunu olacak. Mardin’de çok sayıda konuşmacının, bu konuyu şimdiden gündeme taşıması, sevindirici bir gelişme.

OTC’ye ilişkin kendi aramızda ufak tefek bakış farklılıkları olduğu belli. Ancak bunlar çözülemeyecek kadar derin değil .

Her zaman olduğu gibi karşımızda iki güçlü müdahil var. Kamu tarafı ve ilaç sanayi.

Net olan bir şey var ki; konunun en önemli muhatabı kamu tarafı, bu işi “kırk katır mı, kırk satır mı” noktasına taşıyarak bizi zorlayacak.

İlaç sanayi OTC‘ nin reklamla birlikte uygulanmasını ve yaygınlaşmasını, çok istiyor.

Bir tek onlar mı?

Meydana çıkacak yüz milyonlarca liralık reklam pastasından yararlanacaklar da ellerini ovuşturmuş bekliyorlar.

Peki biz ne yapacağız?

Elimiz kolumuz o kadar da bağlı değil. Bizim kullanacağımız argümanlar var. Her şeyden önce mücadele gücümüz var. Bunun bilincinde olacağız. Düşüncelerimizi ortaklaştıracağız, gücümüzün farkına varacağız, dayanışacağız.

Gerçekleşen ve gerçekleşmeyen isteklerimizle ilaç alım sözleşmesi revizyonu yapıldı. Gerçekleşemeyen, görmezden gelinen taleplerimiz, 2018’in ilk aylarında başlaması gereken protokol görüşmelerinde yeniden masada olacaktır.

İlaç alım sözleşmesiyle birlikte imzalanan medikal malzeme sözleşmesi olumlu bir gelişmedir. Atılacak doğru adımlarla eczanelere ciro anlamında önemli katkılar oluşturulabilir.

Diğer taraftan Sosyal Güvenlik Kurumu da, bizim üzerimizden bu alanda hastalara daha kaliteli hizmet verilebileceğinin farkında.

Medikal malzeme sözleşmesine olumlu gözle bakarken, etik değerler ve deontolojik kurallar konusunda sorun yaşayabileceğimizi de dikkatten kaçırmamamız gerekir.

ÜLKENİN YAŞADIKLARI KUŞKUSUZ BİZİ DE ETKİLİYOR.

Ülkemiz son dönemlerde neredeyse hiç azalmayan gerginlikler gündemi ile yaşıyor. Bunun yanında toplum katmanları arasındaki ayrışma ve kutuplaşma da dertlerimiz arasında ön sıralarda.

Türk Eczacıları Birliği bu ülkenin bir meslek odasıdır. Dolayısıyla ülkede yaşananlardan etkilenmemesi, kendine düşen payı almadan uzakta kalması mümkün değil.

Dönüp baktığımızda 2015 büyük kongresinden bu yana, ayrışmalardan, kutuplaşmalardan ve de gerginliklerden payımızı aldığımızı net bir biçimde görüyoruz. Bunun yarattığı olumsuzluklar, kongrenin üzerinden zaman geçmesine rağmen, azalacağına, giderek dozunu arttırarak sürüyor.

Yine Türk Eczacıları Birliği ve odalar yapısının etik ve deontolojik değerlere yaklaşımı, kuralları ve uygulaması bellidir.

Etik değerler, deontolojik kurallar konusunda örgüt içi bakışta farklılık olmamalıdır. Nerede yer alırsak alalım; bu duyarlılık gerektiren konuda birlikte olmalıyız ve bu değerleri ortaklaşa korumalıyız.

İktidar –muhalefet tartışmaları ve kavgalarının, tartışma –görüşme platformlarımızın dışına çıkarak sosyal medyada derinleştirilmesine izin veremeyiz. Yine yöneticilerin etik değerlere uygun olup olmadığına ilişkin tartışmaların sanal ortama taşınmasının, hem de kirli bilgi ile taşınmasının önüne geçmeliyiz.

Türk Eczacıları Birliği 60 yıllık geçmişinde eczacı için çok mücadeleler verdi. Bu yolda mücadele verilirken, mitingler, kapama eylemleri yapılırken, dayanışmalar ortaya çıkarılırken, yönetim yapılanmasındaki iktidar-muhalefet ayrımını hiç kimse dikkate almadı. Herkes için tek ve ortak amaç, eczacının eczanesindeki koşulları iyileştirmek oldu. Bu günlere gelinirken elde edilen kazanımlar için hep birlikte emek verildi.

Bu güçlü yanımızın, en önemli silahımızın, ayrışarak veya ayrıştırılarak elimizden alınmasına izin vermemeliyiz.

Nerede yer alırsak alalım; bizi yoran bu iki konuyu birlikte çözüp, örgütün prestijini ve ağırlığını korumak hepimizin görevidir.

Tartışmaları derinleştirme, sürekli gündemde tutma çabaları kime ne kazandırır?

Kimseye bir şey kazandırmaz. Hatta en çok kaybeden bu tutum sahipleri olacaktır.

Ancak asıl kaybeden ise; dayanışan, meslek için mücadele eden örgütlü yapımız olacaktır .

Örgütün yaşadığı bu yıpratıcı süreçten uzaklaşıp bütün dikkatimizi, eczacının geleceğini ilgilendiren konularda yoğunlaştırmalıyız.

Mücadele gücümüzdeki enerjimizi, örgüt içine akıtmayı bir yana bırakalım.

Gelin bu gücü sinerji ile büyütelim ve sözüm ona gözümüzü boyamaya çalıştıkları eczane projeleri ile aslında bize açıkça meydan okuyan dünyada binlerce zincir eczanesi olan yapılarla mücadele için harcayalım.

Bugünden yarına gündemimiz tartışmanın derinleştirilmesi yada uzatılması değil; OTC ve bizi bekleyen istihdam sorunu olmalı. Yönetici olmanın sorumluluğu bunu gerektiriyor.

Bu yüzden sorumluluklarımızı yerine getirmek, buralardan kurtulmayı başarmak zorundayız.

Başaramazsak?

Yaşanacak erozyonlardan hem sorumlu olur hem de hep birlikte altında kalırız.

 



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat