19 Mayıs sıradan bir gün değildir.

Milli kurtuluş mücadelemizin fitilini ateşleyen 19 Mayıs 1919'un, yani Samsun’a çıkışın yüz altıncı yıldönümündeyiz...

Bir milletin kaderinde bu denli önemli kaç olay, kaç tarih vardır acaba?.. Gelişmişi, azgelişmişi hangi devlet; kurtuluşu ve kuruluşu için bu kadar önemli bir olaya, bu kadar duyarsız kalabilir ya da duyarsızlaştırılabilir.

Beklerdik ki, devletiyle, halkıyla, hükümetiyle, valilikleriyle, belediyeleriyle, üniversiteleriyle, okullarıyla, çocukluğumuzdaki, gençliğimizdeki gibi bir ulus ayağa kalksın. Ama böyle olmuyor. Gönüllü halk kitleleri hariç bırakın coşkuyla kutlanmasını, tam adıyla 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’nın eh şöyle böyle kutlandığı bile kuşkulu.

19 Mayıs 1919 tarihi, Atatürk ve arkadaşlarının, işgal altındaki ülkede milli mücadeleyi örgütlemek için, artık başka yol kalmadığını görerek, Anadolu’ya yani halka dönüşüdür. Mustafa Kemal 7. Ordu Komutanlığı’ndan 30 Ekim 1918 tarihinde Mondros Mütarekesi’nin imzalandığı gün Yıldırım Orduları Grup Komutanlığına atanır. Bu görevi, Temmuz’da padişah olan Vahdettin’in orduyu 8 Kasım’da dağıtması nedeniyle sadece sekiz gün sürer. Savaşın önemli günlerinde Alman generallere verilen komuta görevi, sıra ordunun dağıtılmasına gelince “İstanbul hükümeti için talihsiz bir tercihle” Mustafa Kemal’e verilir. Ama teslim olmak, orduyu dağıtmak, silahları teslim etmek yapısına terstir.

Mütarekeye ve İstanbul hükümetinin baskısına rağmen ordunun dağıtılmasını önlemeye, silahları İngilizlere vermeyip ülkenin değişik yerlerine göndererek, güvenli kişiler aracılığıyla istif etmeye çalışır ve “Savaş müttefikler için bitmiş olabilir, ancak bizi ilgilendiren savaş, şimdi başlıyor” der. Oturur hükümete Mütareke’nin belirsizliklerini açıklayın diye mektup yazar, cevap gelmeyince kendi düşüncelerini bildirir. Anadolu’nun savunması için İskenderun Limanı ve Toros tünellerine önem verilmesini belirterek, “Mütarekedeki belirsizlikler giderilmeden orduları terhis etmemeliyiz” açıklamasını yapar.

İngilizler 3 Kasım’da İskenderun’a asker çıkarmak isterler, hükümet izin ver diye bildirir, Mustafa Kemal hükümete karşı çıkarak, adeta gelecek günleri haber veren bir kararlılıkla birliklere “İskenderun’a asker çıkarılması halinde, çıkarmanın silah kullanılarak önlenmesi” buyruğunu verir. Hükümet telaşa kapılır. 11 Kasım 1918’de Yıldırım Orduları Grup Komutanlığı’ndan ayrılmak zorunda kalır. “Silahın yüksek şerefini koruyan” ve dört yıllık savaşta yenilmeyen tek komutan olarak İstanbul’a döner. Ancak 13 Kasım 1918 tarihinde Haydarpaşa’da trenden inip denize doğru ilerlerken; tesadüf ki aynı gün 22 İngiliz, 12 Fransız, 17 İtalyan, 4 Yunan gemisi ve 6 denizaltıdan oluşan 61 parçalık İtilaf Donanmasının aynı anda Boğaz’a yerleşmesini üzüntüyle izler. Yaveri Cevat Abbas’a ünlü sözünü söyler: “geldikleri gibi giderler

13 Kasım 1918’den 19 Mayıs 1919 tarihine kadar geçen 6 ay siyasal tarihimizin neredeyse en önemli ve ilginç altı ayıdır. Gerisini kulaktan dolma bilgileri bir yana bırakarak, bu dönemi doğrudan anlatan Alev Coşkun’un “Samsun’dan Önce Bilinmeyen 6 Ay” kitabından ya da Şevket Süreyya Aydemir’in “Tek Adam”, ya da bana kalırsa okullarda inkılap tarihi kitabı olarak okutulması gereken Metin Aydoğan’ın iki ciltlik “Ülkeye Adanmış Bir Yaşam-Mustafa Kemal ve Kurtuluş Savaşı” ya da Orhan Çekiç’in “İmparatorluktan Cumhuriyet’e” kitaplarından okuyabilirsiniz.

Atatürk, Söylev’e (Nutuk) “1919 yılı Mayıs’ının 19. günü Samsun’a çıktım. Genel durum ve görünüş…” şeklinde başlar ve sonraki gelişmeleri buradan itibaren anlatır. Bu nedenle Samsun’dan önce pek bilinmeyen bu dönemi anlamakta yarar vardır.

1938’den beri yattığı yerden gençliğe güvenen, bilimi kendi sözünün üstünde tutmasını öğütleyen, etnik ayrımcılığa ve dinciliğe karşı uygulamalı dersler veren, gençliğe geleceği emanet eden koca bir kurucu, koca bir lider var ve herkes, başta gençler, kimin samimi olduğu konusunda olan bitenin farkında. Bu nedenle, 19 Mayıs, öyle basit geçiştirmelerle değil, bilimsel etkinliklerle, anmalarla, törenlerle uzun uzadıya kutlanması gereken bir yıldönümü ve bayramdır.

Buna karşın, mirasyedi bir tavırla, sanki bu ülkeyi emperyalistler hiç işgal etmemiş, düşmanı kovmak için sanki hiç savaşılmamış, kan akmamış, ağır yenilgiler ve kayıplara karşı örnek bir direniş gösterilmemiş, savaşlardan yorgun düşmüş bir halkı yeniden heyecanlandırarak büyük önderimiz Atatürk tarafından kurtuluş hareketi hiç başlatılmamış, milli mücadeleden geriye şehitlerimiz, gazilerimiz hiç olmamış gibi davranılmaktadır.

Sanki Bandırma Vapuru, Atatürk ve arkadaşlarını Samsun'a hiç götürmemiş, çok kısa bir süre sonra Mustafa Kemal vatana ihanetle suçlanmamış, Atatürk Namık Kemal’in meşhur dizesini tornistan edip "bulunur elbet kurtaracak bahtı kara maderini” dememiş.

Sanki bu 19 Mayıs, Cumhuriyeti korusunlar diye gençlere emanet edilmemiş.

Bir ulusun doğuşunun, halkın egemenliğine yönelmiş bir devletin kıvılcımını çakan bir olay ve tarihten söz ediyoruz. Gelin görün ki neredeyse unutturduk çocuklara, gençlere…

Oysa kişisel tarihimizde de ne çok anımız var değil mi 19 Mayıs’lardan. Cep telefonu olmadığı için fotoğrafçıların okullarda en çok olduğu günler ulusal bayramlardır. Hemen bütün çocukluk fotoğraflarımız 23 Nisan'lardan... Hemen bütün gençlik fotoğraflarımız 19 Mayıs’lardan kalmadır.

Unutmayalım, unutturmayalım, hakkını teslim edelim ve hiç kimseye minnet etmeden her yıl daha büyük coşkuyla kutlayalım bu güzel bayramı.

Nice 19 Mayıs’lara.

 



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat