Eczacının Sesi’nin Hürriyet Gazetesi’nden aktardığı “Özel Hastaneler ‘Cep Yakıcı’ Önlemler İstiyor” başlıklı 22.03.2014 tarihli haberini görünce, bir “cennet vaadinin” daha sonuna gelindiği iyice ortalığa döküldü.

Haberde yazılan istemlere baktığımızda “ticari bir kuruluş” için tamamen mantıklı, ancak “kamusal bir hizmet yürüttüğü iddia edilen sağlık kuruluşları için” tamamen anlamsız bir durumla karşı karşıyayız.

Bu talepler, “Sağlıkta Dönüşüm Politikası” adıyla yere göğe konulamayan ticari uygulamaların iflas ettiğinin somut kanıtlarıdır.

Sağlıkta, bir dünya cenneti yaratma iddiasıyla ortaya atılan ve ağırlık merkezini “işletme tipi sağlık sisteminin” oluşturduğu; yansımalarının ise ilaç uygulamalarında, kamu-özel sağlık kuruluşu tercihlerinde, sağlığın tarihe mal olmuş ve ülkemizin özgün koşullarından doğan yönetsel yapısının değiştirilmesinde, Genel Sağlık Sigortası adı altında finansmanında görüldüğü, bu “küreselleşmeci” politikalar artık sapır sapır dökülmektedir.

Eskiden, özel sağlık kuruluşlarını “parası olanın yararlandığı” bir ticari kuruluş olarak bilir ve ekonomik yapı içinde biraz olsun anlayabilirdik. Ancak küreselleşme rüzgarı altında, sağlık hizmetin özelleştirilmesi, kamu sağlık kuruluşlarının ticarileştirilmesi, koruyucu hekimlik hizmeti yerine sadece özel hastane ve diğer sağlık kuruluşlarını finanse eden tedavi edici hekimlik hizmetlerine ağırlık verilmesi, kamu sağlık kuruluşlarının ve Sağlık Bakanlığının yönetsel yapısı ve alışkanlıklarının deforme edilmesiyle ortaya ne deve ne kuş kabilinden ne idüğü belirsiz bir sağlık sistemi çıkmıştır.

Bu arada özel sağlık kuruluşları sürekli desteklenmiş, sağlıkta dönüşümün finansman abiliği yapması istenilen SGK eliyle uzunca bir süre kaynak aktarılmış, tıp merkezleri, zincir hastaneler pıtrak gibi çoğalmıştır.

Ancak giderek böyle finanse edilemeyeceği anlaşıldığında “tavşana kaç tazıya tut” denilerek bu kez katılım payları uygulaması, ilave ücret artırılmak suretiyle finansmanının SGK’dan hastaya kaydırılması, fiyatların nerdeyse altı-yedi yıldır aynı tutulması, bazı özel kuruluşlarının bazı bölgelerde müşteri kaybetmemek için ilave ücret alamaması, kamu sağlık kuruluşlarının yeniden desteklenmeye ve yenilerinin açılmaya başlamasıyla, başlangıçta desteklenen özel sağlık kuruluşları orta yerde öylece kalakalmıştır.

Tıp merkezleri kapanmaya, bir kısmı hızla zincir hastanelerin eline geçmeye, çalışan ve sağlık hizmeti kalitesi düşmeye, sağlık kuruluşları zarar etmemek için olmadık yöntemlere başvurmaya başlamıştır.

Böylece sağlıktaki cennet vaadi, kendine özgü cehennemler yaratmaya başlamış, sorunu körün fil tarifi gibi tutulan organdan tanımlayan o büyük şehir efsanesi “erişim kolaylığı” ve “özel kuruluşta muayene ve tedavi olma kolaylığı” çökmüştür. Bu çöküşün ana hızlandırıcısı katılım payları uygulaması olmuştur.

Cennet vaadinin çöktüğünün itirafı ise özel sağlık kuruluşlarının isteklerinde somutlanmaktadır. Mesela şimdilerde % 200’e kadar alınabilen “ilave ücret”teki sınırın tamamen kaldırılması isteniyor. İlave ücret bir katılım payı değil, hastadan SGK’ya yapılan ödemenin belli oranı üzerinden ayrıca alınan tedavi bedelidir ve tamamen sağlık kuruluşuna kalmaktadır. Bu oran bilindiği üzere % 30’la başlayarak % 200’lere gelmiştir.

Cennet vaadi çökerken, bir hakkı teslim etmeden geçmemek gerekir:

Özel hastaneler ve diğer sağlık kuruluşlarının oluşturduğu dernek ve birlik örgütlenmelerinin, meslek kuruluşu benzeri yarı kamusal bir yapıları olmadığı halde; kuşkusuz kendi ticari bakış açıları çerçevesinde sorunları teşhis, yakın takip, somut önerilerle kamuoyuna duyurma, iletişim, baskı grubu ve eğitim faaliyetlerinde gösterdikleri başarı dikkat çekicidir.

 

f.cakmak@eczacininsesi.com



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat