Artık olağan hale gelen “torba” kanunlardan sonuncusuna, eczacıların da muzdarip olduğu konulardan birisi olan, işverenin yanında çalıştırdığı kişiden daha az prime esas kazanç bildiriminde bulunamayacağı, dolayısıyla ondan daha az prim ödeyemeyeceği kuralını içeren hükmün kaldırılmasına dönük madde konuldu.

Bu değişikliğin yapılmasında kimin etkili olduğu yönündeki mesajlar, açıklamalar, telefonlar eşliğindeki 3. dünya savaşları sürerken, aslında yapılanın ne olduğu ve nerelere uzandığı konuları yine yaşanılan heyecan içinde enikonu irdelenmedi ve yine bazı hususlar boşlukta kaldı. Bunlardan birisine, önceki yazımda değinmiş ve sözleşme böyle kaldığı sürece bir seferde yapılan benzer kesintilerle yine karşılaşılacağını belirtmiştim.

Süreç izlendiğinde herşeyin göründüğü gibi olmadığını, meclisteki eczacılar da dahil enikonu anlaşılmadan heyecana kapılmak suretiyle halledilmeye çalışıldığını düşünmemek elde değil. Tam burada eczacılık dünyasının farklı bakış açısı getiren düşüncelere muhtaç olduğunu belirtmek gerekir.

Şu halde, prim kesintileri işine genel bir sorumluluk düşüncesi ve biraz “eğrisi doğrusuna gelir” bakış açısıyla bakmaya çalışalım:

Öncelikle değiştirilmesi istenilen prime ilişkin hükmün, sadece eczacılar için yapılmış özel bir düzenleme olmadığını söylemek gerekir. Yanında en az bir işçi çalıştırmaya başlayarak işveren konumuna geçen herkes bu düzenlemenin içindedir. Dolayısıyla yapılmak istenilen değişiklik sadece eczacıları değil bütün bir sosyal sigorta sistemini etkilemektedir. Mağduriyet varsa, bu tüm işverenler içindir. Eczacılar ise sadece sözleşmedeki alacağın kesilme biçimi nedeniyle fazladan mağdur olmuşlardır. Şu halde bu değişiklik sahiplenilmeye çalışılırken daha etkili diğer işveren aktörlerin de işin içine girdiğini kulak arkası etmemek gerekir.

Ayrıca idarenin (nerdeyse bu hızla ilk defa) hemencecik sahiplenmesi de kanuni bir yükümlülüğün geç ve eksik yerine getirilmesiyle bağlantılıdır. Sorumluluk yaratacak şekilde maddenin doğru dürüst uygulanmadığı gözükmektedir. Böylece hükmün kanunla kaldırılması herkesin işine gelecektir. Yoksa, eczacının hangi asal sorununda bu türden bir hız ve cevvaliyet gösterilmiştir.

Diğer yandan bu hüküm geçmiş deneyimlerin ürünüdür. Yanında 15, 20 ya da 30 işçi çalışan bir işverenin işçiden az kazandığı bildirimi ya da asgari ücrete muadil bir kazanç bildirimi gerçekçi değildir. Böyle bir şey olsa o iş zarar ettiği için bir dönem sonra işe devam etmeyecektir. Dolayısıyla madde esasında eczacılarla ilgili olmadığı gibi, konulması da eczacılarla bağlantılı değildir. Bu nedenle, yapılan girişimler kasıtlı davranan diğer işverenlerin bu yönüyle değirmenine su taşımaktadır.

Değişikliğe konu olan husus kimi işverenlerce bilinçli bir biçimde yapılmaktadır. Eczacı cephesinde ise kasıt olmadığı açıktır. Sadece basit bir uyarı bile yapılsaydı, zaten herşeyi kayıt altında olan eczacılar bir sonraki dönem -kesin olarak emin olmak gerekir ki- hemen değişiklik yaparlardı. Başka bir deyişle, bilgi eksikliği giderildiğinde kasten bu işi yapacak eczacı çıkmazdı. Ancak bu işi kasten yapmaya devam eden işverenler için bu madde hükmünün kaldırılması doğru bir yaklaşım değildir. Bunun yerine bugüne kadar yapılan bildirimler affedildikten sonra “5 işçi ve üzeri ya da 10 işçi ve üzeri” gibi limitler konularak maddenin devamı sağlanmalıydı.

Öte yandan yüksek prim kesintisinin, sonradan toplu bile olsa yapılması, şayet konu iyi anlatılsaydı belki de bir kısım eczacının tercih edeceği ve isteyebileceği bir şey olacaktı. Zira 5510 sayılı yasanın temel mantığı (bazı yanlış düzenlemeler hariç) yüksek prim ödendiğinde yüksek maaş bağlanması şeklindedir. Bugün tavandan prim ödenen bir işçinin maaşı en yüksek emekli maaşları arasındadır.

O halde bir de şu yanıyla bakalım, ödenecek bu primler diğer işverenlere yapıldığı gibi taksitlendirilerek alınsa, aftan yararlandırılsa ya da bu hükmü kaldırmak yerine bir ödeme kolaylığı sağlansaydı belki de pek çok eczacı emekli maaşlarına doğrudan etki edecek bu yüksek prim farklarını ödemek isteyeceklerdi.

Eczacılar bağımsız çalışan (4/1-b maddesi) statüsünde olduklarından prime esas kazanç bildirimlerini kendileri seçmekte, isterlerse asgari ücrete muadil bir kazançtan başlayarak üst sınıra kadar yükseltebilmektedirler. Kaldırılan Bağ-Kur uygulamasındaki basamak kavramı yerine günlük kazanç beyanları üzerinden hareket edilmektedir. Kaldırılmaya çalışılan kanunun bu maddesi ise bir çeşit taban, asgari bildirim sınırı koymaktadır. Ancak isterlerse yüksek emekli maaşı almaya dönük biçimde yüksek prim ödemesine geçebilmektedirler.

Öte yandan, edinilen izlenim örgütlerin ve eczacı milletvekillerinin tersine eczacıların bu kanun maddesinin değişikliği yönünde bir istekleri olmadığı, sadece toplu ödemeye kolaylık sağlanması, yanlışlıkla alınanların da bir an önce iade edilmesiydi. Zaten pek çoğu yanında çalıştırdığından daha az prim ödenmeyeceği bilincine varmış ve ona göre davranmaya başlamıştı. İlerisi için bu değişikliğe talepkâr değillerdi. Ancak iş birden nasıl oldu, nasıl bitti, yukardakilerin hayhuyu içinde kanun değişikliğine kadar uzadı.

İşverenin çalışanından az prim ödeyemeyeceği olgusal olarak mantıklı ve bu yönlü düşünceden vazgeçilmesi güçtür. Deneyimler, bu tür durumlarda çok geçmeden fiili kavrayacak başka bir düzenleme veya denetim modeline geçildiğini göstermektedir.

Özetle, heyecanla kaldırılmaya çalışılan hükümle ilgili olarak maaşlarına yapacağı yükseltici etki izah edilebilseydi, geçmişe dönük hatalı tahsilat hemen iade edilseydi ya da kesilmemişse çıkan borca faizsiz ve taksitle ödeme şansı verilseydi, belki de bazı eczacılar, kanun değişikliğine iltifat etmeden bu sistemin sürmesi yolunu seçecekti.

İşte böyle, bazen herşey göründüğü gibi olmuyor…

 

https://twitter.com/_FevziCakmak_

f.cakmak@eczacininsesi.com



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat