Durmadan değişen eczacılık mevzuatına bakıp, eczacılık da ne gelişti ha!.. diyeniniz var mı bilmiyorum.

Sadece bu yasaları çıkardıktan sonra, lunaparka uğramayı zahmetli bulup evlerine de birer adet yaptırdıkları rivayet olunan dev aynalarında “bak bak eczacılığı ne geliştirdik be!” diyenler dışında tabi…

Dibine kadar her türlü yasanın yapılıp ya da yapıldığı sanılıp, hiçbirinin doğru dürüst uygulanmadığı bir ülkedeyiz.

Hazır seçimler yaklaşırken, geçen yasama döneminin ilaç-eczacılıkla ilgili çıkarılan son dönem yasalarından örneklerle gidelim…

Son dönemde, geleneksel yasa yapma biçimimiz olan “istim arkadan gelir” metodu başarıyla uygulandı. Örneğin 2012 yılında 6197 sayılı yasayı değiştiren ve devrim niteliğinde olduğu iddia edilen düzenlemelerden ne kaldı geriye. Bilen yok. Trajikomik kısmı ise, bu değişikliklerin en iddialısı olan nüfusa göre eczacı sınırlamasının en kritik bölümü olan eczacı puanlama metodu daha uygulanmadan, evet daha uygulaması başlamadan meşhur torba kanunlardan birisiyle değiştirildi. “Devrim kanunu” da olsa bazen kervan yolda düzülmüyormuş demek ki.

Zaman içinde ortaya çıktı ki; 6308 sayılı (devrim) yasası ile getirilen tüm maddelerin yeniden gözden geçirilmesi gerekiyor.

Bu dönemde, sosyal güvenlik ve sağlık mevzuatının malul olduğu yerden eczacılık mevzuatı da vuruldu; hazırlıksız, çalışmasız, tartışan değil tasallut eden ben bilirimci tavra kurban gitti. Yasa değişiklikleri, yönetmelikleri, hatta eczane protokolleri bile büyük bir gizlilik içinde, soğuk savaş teknikleriyle yapıldı.

Yapıldı da ne oldu, işte ikinci eczacı uygulaması yasanın açık hükmü cari olduğu halde uygulanabilmiş midir? Hadi, 2012 Mayıs ayında çıkıp 3. yılına giren bu hüküm, uygulanıyor diyebilen bir bilgili babayiğit varsa, çıksın yanıtlasın bunu? Aceleci bir tavırla yüksek cirolu eczaneler afişe edilerek, iç çatışmaya yol açmaktan başka ne yapıldı.

Her yasal düzenlemeden sonra ortaya çıkan sorunlar, çözüldüğü sanılan sorunlardan fazla oldu… “Sanılan” demek gerekir, çünkü, hakikaten yapılan da halen sanal durumda. Nüfusa göre eczane sınırlaması, onca hengameyle, onca tantanayla çıkarıldı ama şimdi herkes suspus… Devrim tadında değişiklik, hiçbir işe yaramış gözükmüyor!..

Bu arada, bir oldubittinin eseri olduğu yönünde güçlü veriler olan “uzman eczacılık yasası” ise işe zamansal bir boyut kattı. Uzman klinik eczacıların, 100 yatağı aşan hastanelerde zorunlu istihdamı için Cumhuriyet’in 100. yılını beklenmesini emretti… Sıkı cumhuriyetçilik böyle olur işte!

Her düzenlemeden sonra bütüncül bir koruma değil, bir kısım eczacıdan alıp diğerine verme, birini ötekiyle karşılaştırma şeklindeki ezeli ve ebedi şark kurnazlığı ortaya çıktı… Geçmişte nasıl çalışanlar, ücretler gerekçe gösterilerek birbirine kırdırılıp, dümdüz edilmiş ve taşeronlaştırma ikame edilmişse, eczacılar da aynı uygulamaya “devrim niteliğinde” kanunlarla maruz kaldılar.

Düzenlemeler hep tehirli oldu ve avuçtan kayan bir meslek için hep ileriye doğru“sahte cennet” vaadi verildi; sabredin biraz, yasa ve yönetmelik çıkarıyoruz “altın dönem” geliyor denildikçe, eczaneye sıkışan eczacı zorla değil, gönüllü olarak “zincirin bir halkası” olmaya doğru evrilmeye başladı.

Müşteri odaklılık, finansman, akreditasyon, kâr, hizmet bedeli falan filan derken, kanser ilaçlarının satışının elden gitmesi, ithal ilaç bilmecesi gibi minimal düzenlemelerle odak da, kâr da güme gitti… Savaşların bile internet üzerinden yapıldığı bir dünyada, internet sitesi bile açamayan bir meslek grubuna devrim diye, öncekinden de ileri diye yutturulmaya çalışılan Yönetmelik değişikliğine “beyaz uzaylılar” bile güldü.

Öykümüz şöyle devam eder dostlar… Yasa yapıcılar toplandılar. Hep birlikte, güle oynaya müthiş bir uzlaşı içinde yasaları çıkardılar. Bunları, birtakım kişiler eczacılığın devrim yasaları olarak kabul etti. Ve bütün devrimler gibi bu devrim de önce kendi çocuklarını yemekle işe başladı.

 

https://twitter.com/_FevziCakmak_

f.cakmak@eczacininsesi.com

 



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat