Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok (Orijinal adı: Im Westen nichts Neues) Erich Maria Remarque’nin yazdığı, savaşın korkunçluğunu ve anlamsızlığını ele alan bir romandır.

 

Im Westen nichts Neues romanı ilk kez Almanya’da 1929 yılının Ocak ayında yayımlandı ve daha ilk yılında 26 dile tercüme edilerek dünyaca meşhur oldu. Günümüze kadar 50 ayrı dile tercüme edilmiş ve 15-20 milyon satmıştır. 1930 yılında Lewis Millestone’in yönettiği Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok filmi bu romandan uyarlanmıştır.

 

Almanya’nın Nazi döneminde 1933 yılında gerçekleşen "Kitap yakılması" eylemlerinde bu roman da kurban düşmüştür. Roman, I. Dünya Savaşı’na, bağnaz öğretmenlerinin kışkırttığı vatanseverlik duygularıyla gönüllü olarak katılan Alman gençlerinin, savaşın gerçekliği altında nasıl ezildiklerini son derece çarpıcı bir biçimde okuyucuya sunmaktadır. Remarque’ın bu romanın kahramanı, yaşama bağlılığını, yaşama sevincini öylesine yitirmiştir ki, bu yaşam dolu genç adam, önünde uzanan upuzun bir yaşama bakıp, "Varsın aylar, yıllar geçsin. Nasılsa bana getirecekleri bir şeyleri kalmadı" diyebilmektedir sonunda. Remarque, savaşlara katılan insanların bir kısmının bedenen öldüklerini, geri kalanların ise ruhen öldüklerini savunmaktadır bu romanında. Ona göre sonuçta, savaşlara katılan herkes ölür, bedenen ya da ruhen, kimse savaştan sağ çıkamaz. Remarque’ye göre savaşın gerçeği işte budur.

(*) Vikipedi sayfasından alıntıdır.

 

Bu kısa değerlendirmeyi okuduğumda gözümün önüne eczanelerimiz, meslek örgütlerimiz, mesleğimiz ve meslektaşlarım, dolayısı ile kendi özüm geldi.

 

10 yılı aşkın bir süre önce büyük hayallerle, büyük umutlarla başlayan SSK, Yeşil kart serüveni, günümüzde SGK adı altında elimizi kolumuzu bağlayan, ruhlarımızı esir alan bir hale dönüştü.

 

Bırakın on yıl içinde yaşadığımız süreçleri, şu son bir, iki yıl içinde yaşadıklarımızı usumuzda canlandırdığımızda, tabloya biraz uzaktan baktığımızda halimiz hiç de iç açıcı olmayan bir görüntü ile karşımızda duruyor. Ancak, o kadar kendimizi kaptırmış gidiyor vaziyetteyiz ki, çoğumuzun bir şey görebildiği yok.

 

Eczane içindeki tüm yaşam döngümüz; ilaçların ödenebilirliği şartlarına nasıl uyum sağlayacağımız ve ödemelerimizin gününde ödenebilirliği üzerine kurulu.

 

Sadece eczane içindeki yaşam döngümüz mü? Örgütlerimizin yaşam döngüsü de benzer minval (biçim, yol, tarz) üzerinde.

 

Süresi 01 Temmuz tarihi itibarı ile biten SGK sözleşmesi yerine konulacak yeni SGK sözleşmesinde olması gerekenlerin belirlenmesi adına yapılan bir dizi Başkanlar Danışma Kurulu toplantılarının ardından Türk Eczacıları Birliği Merkez Heyeti bir açıklama ile mevcut sözleşmenin aynı şartlarda uzatılacağını açıklamış ve ardından imzalanan ek protokolle de bu süre uzatımının 01.10.2015 tarihi olduğu belirtilmiştir.

 

Bizler bu tuluat oyununu ne yazık ki, önceki yıllarda da bir çok kez izlemiştik.

 

Ve yine ne yazık ki, meslek örgütlerimiz de var oluş sebeplerini unutmuş durumda, SGK odaklı yaşam sürer hale gelmişlerdir.

 

Eczanemde staj yapan ya da bir şekilde yüz yüze geldiğim eczacılık fakültesi öğrencilerine de "nasıl bir eczacılık olmasını istiyorsunuz" diye sorduğumda, geleceklerini şekillendirecek meslekleri hakkında doyurucu bir yanıt alamıyorum. Var olanı kabulleniş söz konusu.

 

Yazının başına dönersek; ağırlıklı SGK’nın belirlediği değişken şartlarda eczacılık hizmeti vermeye çalışmak gitgide mesleğimizi anlamsız hale getirmektedir.

 

Yaşatmak için yaşamak zorundayız.

 

Umarım bu ölü toprağını üzerimizden atabiliriz.

 

 

 

İLETİŞİM

e.ciftci@eczacininsesi.com
Tel : 0212 5474746

https://twitter.com/#!/ECiftci1

https://www.facebook.com/#!/ertan.ciftci1

 



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat