Eczacı Odaları ve Türk Eczacıları Birliği seçimleri yaklaştıkça sosyal paylaşım sitelerinde eczacılıkla ilgili sayfalar çoğaldı, forum sayfaları da hareketlendi. Bir çok kişi aklının erdiğince, dilinin döndüğünce olması  istediğini, çözüm önerilerini yazıya döküyor, dillendiriyor.

Ancak genellikle yazılanlar, dillendirilenler eczacıların kendi arasında kalıyor. İktidar erkinin kulağına gitmediği gibi, istemler doğrultusunda bir baskı unsuru da oluşturmuyor.

Lafı uzatmadan,  şimdiye kadar fazla dillendirilmemiş hak aramaları hikayelerinden bir bölümünü anlatmak istiyorum.

Bildiğimiz gibi yakın tarihteki ilk ilaç fiyat düşüşü 2002 yılının Ocak ayında Dr. Osman Durmuş’un Sağlık Bakanlığı yaptığı dönemde oldu. " Artı 10" diye tanımlanan iskontolar bir kararname ile kaldırıldı. Türkiye genelinde uygulanan kepenk indirme eylemi  sonucu kaldırılan artı 10 iskontolar artı 7,  yüzde 5 olan kamu kurum iskontoların da yüzde  2,5 şeklinde olmasında anlaşıldı. Bu nedenle başında Ecz. Mehmet Domaç’ın bulunduğu dönemin TEB Merkez Heyeti "hak kaybına uğrandığı, eylemin erken bitirildiği" suçlamaları ile ağır bir şekilde eleştirildi.  

Bu esnada benim de üyesi olduğum İstanbul Eczacı Odası Yönetim Kurulu’nun öncülüğünde hazırlanan dosyalarla bir çok eczacı yapılanın hukuksuzluğu nedeni ile İdare Mahkemesinde dava açtı.

Akabinde ithal ilaçlarda alımdan yüzde yirmi, satımdan yüzde 16,66 oranında düzenlenen eczacı karlılığı karşısında yöneticilerin çoğunluğu "aman tekrar hükümetle kötü olmayalım, zaten krizden sonra tekrar düzeltecekler" düşüncelerini dillendirerek seslerini çıkarmadı, çıkaranları da engelleme yoluna gitti.

Yapılan genel seçimlerden sonra bugünkü mevcut iktidarın tek başına iktidara gelmesinin ardından 14.02.2004 tarih ve 25373 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan İlaç Fiyat Kararnamesi ve bu kararnameye dayanarak çıkarılan 03.03.2004 tarihli Beşeri ve Tıbbi Ürünlerin Fiyatları Hakkında Tebliğ ile 15.06.2004 tarihinde ilaç fiyatları büyük oranlarda düşürüldü.

Yine aynı kararname ve tebliğ baz alınarak 15.07.2005 tarihinde ilaç fiyatlarında Sağlık Bakanlığı eli ile büyük bir düşüş daha yaratıldı.

Bu düşüşlerde ilaç firmaları, aynı bugün olduğu gibi devede kulak bile sayılamayacak fark ödemelerinde bulundular.

Her iki fiyat düşümünde de Sulh Hukuk Mahkemesi kararı ve bilirkişi marifeti ile zarar tespiti yaptırarak Sağlık Bakanlığı’na karşı zarar tazmin davası açtım. Benimle birlikte tüm Türkiye’de sadece iki eczacı mahkemede hak arama yoluna başvurdu. İlkinde Ecz. Metin Seval, ikincisinde o zaman Amasya ili Merzifon ilçesinde, şimdi Samsun’da eczacılık yapan Ecz. Aysin Melek Taşdelen. Her iki meslektaşıma da beni yalnız bırakmadıkları için sonsuz teşekkürler.

Açılan ilk dava nedeni ile Sağlık Bakanlığı’nın İstanbul Valiliği’ne yazılı emri (03.08.2004 tarih ve 031312 sayı) ile Metin’le benim eczanemi İl Sağlık Müdürlüğü ekipleri günlerce denetledi. (Her halde Türkiye Cumhuriyeti tarihinde Sağlık Bakanlığı yazılı emri ile denetlenen ilk eczane sahipleriyiz).

Açılan ilk dava Ankara 9. İdare Mahkemesi’nin 2007/1139 sayılı kararında "Her nitelikteki zararın ya da riskin idarenin kusursuz sorumluluğuna sebep olması, sosyal yaşamın gereği olarak bazı toplum üyelerinin, karşılık beklemeden toplum halinde yaşamanın olağan sakınca ve sıkıntılarına katlanmak zorunda olduğu gerçeği karşısında kabul edilemez.

Dava konusu olayda da, yukarıda açıklandığı nitelikte anormal ve ağır bir zararın meydana gelmediği açık olup, idarenin düzenleyici işlemine dayalı hukuka uygun işleminden doğduğu iddia edilen bu zarara davacının katlanması gerektiğinden, idarenin kusursuz sorumluluğundan bahisle tazminata hükmedilmesi de mümkün değildir." savıyla davanın reddine karar verdi.

Açılan ikinci dava da Ankara 5. İdare Mahkemesi’nin 2008/492 sayılı kararında "Bu durumda, çok geniş bir pazara sahip olan ve yüksek kar oranları ile satışı mümkün bulunan ilaçların piyasaya en uygun fiyatlarla verilmesi amacıyla, çerçevesi objektif kriterler gözetilerek konulan kuralları içeren ......

....belirtilen hukuka uygun düzenlemeler uyarınca davacının uğradığı bir zarardan söz etme imkanı bulunmamıştır" savı ile dava reddedildi.

Her iki kararın özeti; siz eczacılar zarar etmişsiniz ama çok kar ediyorsunuz bu zararı sineye çekin anlamını taşıyor.

Her iki mahkeme kararına karşı yaptığım itiraz da Ankara Bölge İdare Mahkemesi tarafından reddedildi ve iç hukuk yolları tıkandı.

Sonucunda her iki mahkeme kararını da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşıdım. 17.02.2009 ve 18.11.2009 tarihli gelen yazılarla başvurularımın 1476/09 sayı ile kayda alındığı bildirildi.

"Hak Aramalar ve mücadeleler" hikayesinin bir başka bölümü de 2006 SSK ve 2007 SGK İlaç Alım Protokollerinin iptali için açtığım davalar.

2006 SSK protokolünün iptali için açtığım dava Danıştay 10. Dairesi tarafından 2006/5054 sayılı kararla reddedildi. Yaptığım itiraz başvurusu sonucu Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu tarafından 2008/1175 sayılı karar ile temyiz istemim kabul edildi. Dava hali hazırda Danıştay 10. Dairesinde 2008/9203 esas no ile sürmekte.

2007 SGK protokolünün iptali için açtığım dava Danıştay 10. Dairesi’nce 2009/10063 sayılı kararla protokolün 6.3.24 maddesinin(*) iptali, diğer iptali istenen maddelerin reddi ile sonuçlandı.

(*)2007 SGK Protokolü Madde 6.3.24: 10 veya daha az adette, eczacı ya da çalışanları dışında sahte olarak tanzim edildiği tespit edilen reçete veya küpür veya raporun Kuruma fatura edildiğinin tespiti halinde, bulunan sahte reçete veya sahte küpürlü reçete veya sahte raporlu reçete tutarının 5 katı tutarında cezai şart uygulanır ve sözleşme feshedilerek 3 (üç) ay süreyle sözleşme yapılmaz. Eczaneye ait geriye dönük 3 aylık reçeteler incelenir, inceleme sonucunda bu dönemlere ait eczacı ya da çalışanları dışında sahte olarak tanzim edildiği tespit edilen reçete veya küpür veya raporun ilk tespit edilenlerle birlikte 10 adet veya daha az adet olduğunun tespit edilmesi halinde 10 katı tutarında cezai şart uygulanır. Geriye dönük inceleme sonucu ilk tespit edilenlerle  birlikte 10 adetten fazla olduğunun tespit edilmesi halinde bulunan tutarın 10 katı cezai şart uygulanarak sözleşme yapılmayacak süre 1 (bir) yıla çıkarılır.

Bir fatura döneminde 10 adetten fazla, eczacı ya da çalışanları dışında sahte olarak tanzim edildiği tespit edilen reçete veya küpür veya raporun Kuruma fatura edildiğinin tespiti halinde veya bu fiilin/fiillerin tekrarı halinde ise bulunan tutarın 10 katı tutarında cezai şart uygulanarak sözleşme feshedilir ve 3 (üç) yıl süreyle sözleşme yapılmaz.

Danıştay 10. Dairesinin bu kararının bozulması amacı ile temyize başvurdum. Henüz sonuçlanmadı.

Bu arada SGK avukatları genelde kaybettiğim bu davadaki avukatlık ücreti nedeniyle bana haciz ihbarı gönderdiler. 668,75 TL’nı İcra Müdürlüğü’ne yatırdım.

Bunları niye mi anlatıyorum?

Cevapları bir sonraki yazıya.

 

İLETİŞİM

e.ciftci@eczacininsesi.com
Tel : 0212 5474746

 

 



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat