Çoğu kez yazılarda, söyleşilerde bahsedilir, konu edilir “dip dalgası oluşuyor” diye.

    Gelişmiş uluslar az gelişmiş ulusları, iktidarlar halkı devamlı kontrolleri altında tutmak, tam anlamı ile biat içinde olmalarını isterler. En ufak bir muhalefet oluşumu onları çok tedirgin eder.

    Hele ki “hak arama” tarzında bir cepheleşme oluşmasından hiç hoşlanmazlar. Bu yüzden gençliğin, sendikaların, sivil toplum kuruluşlarının, sivil inisiyatif oluşumlarının bu cepheye dâhil olmasından endişelenirler. Bu nedenle devamlı bir baskı, yer yer de şiddet uygularlar.

    Dünyada ve ülkemizde bunun örnekleri fazlası ile görülmektedir.

   Tüm bunlara karşın, en baskıcı ülkelerde bile hak arama mücadelesi kesilmeksizin süregelmiştir ve devam edecektir.

    Ülkemiz eczacılarının tamamını ilgilendiren, mesleğimiz üzerinde iktidar tarafından planlı, programlı bir şekilde oluşturulan baskılardır. Raflarımızdaki ederi ve vergileri ödenmiş ilaçların bedellerinin düşürülmesi, Sağlık Bakanlığı’nın uygulamasına uygun olmasına karşın bazı ilaçların kurum ödemelerinden çıkarılması, Medula Provizyon ve İlaç Takip Sisteminin bilerek ve istenerek çalıştırılmaması sonucu oluşan mesai kayıpları, maddi ve manevi zararlar, kamu eczacılarının amir konuma gelmelerinin engellenmesi bu baskıların sadece buzdağının üzerinde görünen tarafıdır. Buzdağının altında kalan ve görünmeyen asıl büyük taraf ise bizlerin git gide mesleğimizin gereklerini yapamaz hale getirilişimiz ve insani duygularımızı yitirmemizdir.

    Tüm bu baskılara karşı tek tek hak isteme olgularının birleşmesi sonucu oluşacak dip dalgasının örgütlerimiz olan Eczacı Odaları ve Türk Eczacıları Birliği’nde odaklanması ve örgütlerin hareketlenmesi gereklidir.

     Aynı anda yapılması gereken eylemlilik, propaganda ve hukuk mücadelelerinin alt yapılarını hazırlamak, önderlik etmek yöneticilerimizin sorumluluğudur. Hiçbir yöneticimiz bu sorumluluktan kaçınamaz.

     Bir hareketliliğin kıvılcımı olarak Medula ve İTS’nin çalışmadığı süreleri, bunun eczacılar ve eczane çalışanları üzerinde oluşturduğu mesai kayıplarının, maddi ve manevi zararlarının Odalarımız ve TEB tarafından noter ya da Sulh Hukuk Mahkemesi kararı ile bilirkişi marifetiyle tespitini önerdim. Kendi adıma da tespit talebimi içeren bir metni dilekçe haline getirerek ve yanıt istemli bağlı bulunduğum İstanbul Eczacı Odası Yönetim Kurulu Başkanlığı’na ve Türk Eczacıları Birliği Merkez Heyeti Başkanlığı’na fax ile gönderdim. Ardından telefonla arayıp gelen evrak kayıt numaralarımı aldım. Dilerim sıkıntıyı çeken her meslektaşım bu ya da benzer yönde bir girişimde bulunur.

   Hak arama mücadelelerinin sadece günlük eylemlerle sınırlandırılması geçmişte de görüldüğü gibi yarar değil zarar getirmektedir. Boşa geçen her günde iktidarın elini güçlendirdiğini, saflardan ayrılan eczacı sayısının ise arttığını görmekteyiz.

    Bizimkisi ekmek kavgası…

 AN GELİR

Görünmez bir mezarlıktır zaman

Şairler dolaşır saf saf

Tenhalarında şiir söyleyerek

Kim duysa

Korkudan ölür

-tahrip gücü yüksek-

Saatli bir bombadır patlar

An gelir

Attila İlhan ölür

                ATTİLA İLHAN

 

NOT: Bir eczacı ünlü büyüğümüz facebook’taki yorumunda hakaret amaçlı olarak bizleri “eşkıya” olarak nitelemiş.

 

Oysa ki bu ülkenin tarihinde iktidara, kurulu düzene başkaldıranlar hep “eşkıya” olarak nitelenmiştir. Adlarına türküler yazılmış, yitimlerinde ağıtlar yakılmıştır.

 

Bu nedenle bizler “eşkıya” olmaktan mutluyuz, gururluyuz.  

 



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat