Kelimeleri yeni yeni anlamaya başlayan bir çocuğa "hanimiş bakiiim kulağı" dediğinizde sağ elini sağ kulağına, sol elini de sol kulağına götürür. Yapılan eylemin en kısa ve en doğru yolu da budur.

Şimdiye kadar böyle bir yaklaşıma muhatap olup da sağ eli ile sol kulağını ya da sol eli ile sağ kulağını gösteren bir çocuk görmedim. Hele hele bu iş için her iki eli ile ayağını kavrayıp, kulağına götürmeye çalışan çocuğu ise hiç mi hiç görmedim.

Zaten bu şekilde davranan ya da tam tersi hiç tepki vermeyen çocuğu acilen bu konu ile ilgili bir doktora götürmek gerekir.

...

Bir kurum ya da kuruluşta bilgisayar ve bilgisayar programları ne için kullanılır?

Elbette yapılan işleri insan hatası faktörünü daha azaltarak, daha çok işi daha çabuk ve daha kısa bir zaman sürecinde yapabilmek için. Dolayısı ile insanın insanca yaşam koşullarını sağlaması, sağlığı ve mutluluğu için kendine ve sevdiklerine daha fazla zaman ayırabilmesini sağlamaktır amaç.

Doğru program yapılarak, doğru veriler girildiğinde bilgisayarda yapılan işlerin "su götürmez bir şekilde" doğruluğundan şüpheye düşmemek gerekir. İlerleyen süreçte ihtiyaçlar dahilinde programlarda iyileştirmeler yapılabilir, kullanılan bilgisayarlar daha hızlı işlemciler, daha geniş belleklerle donatılabilir.

Amaç hiç değişmez. Yapılacak işleri daha daha kısa sürelerde yaparak, insanın kendine ve sevdiklerine ayıracağı süreyi arttırabilmek.

...

Şimdi oturduğunuz koltukta arkanıza iyice yaslanın ve gözlerinizi kapatın...

Bir ülke düşünün. Aslında üzerinde yaşayan insanların kültürlerinin çeşitliliği ile, doğası, coğrafyası ile "cennet gibi" denilebilecek, ancak yine üzerinde yaşayan insanların atalarından gelen kültür birikimlerinin aksine yozlaştığı, yaşadıkları toprakların yeşilliğini, yaşam alanlarını yok ettiğini. Bu düşünce yapısına sahip kişilerce yönetildiğini düşünün. Böyle bir ülkede eczacı olarak sağlık hizmeti vermeye çalıştığınızı düşünün.

Düşünün ki, eczanelerinizden eczacılık hizmeti, ilaç hizmeti alan vatandaşlar devlet güvencesinde olmalarına karşın nerede ise aldıkları ilacın toplam bedelinin yarısına yakınını muayene ücreti, reçete yazdırma ücreti, fark bedeli adı altında ceplerinden ödüyorlar. Sizinle hiç ilgisi olmayan bu ödemeler için de her seferde -sanki ilk kez karşılaşıyorlarmış gibi- hesabını sizlerden soruyorlar.

Düşünün ki, ülkedeki bir kurum neredeyse tek ilaç alıcısı haline gelmiş, bu kurumun tek taraflı dayattığı şartları kabul etmeyen eczane sahibi eczacıların mesleklerini yapabilme olanağı kalmamış.

Düşünün ki, yine bu kurumun mensuplarına ilaç verebilmek için kurum tarafından hazırlanan reçete provizyon sistemi adındaki program kurum idare edenlerince kafalarına göre iki günde bir değiştirilmekte, yeni yeni işlemler eklenmekte. Böyle bir bilgisayar programı olmasına, her reçetenin bu bilgisayar programına işlenerek işlem yapılmasına karşın, reçetelerin eczacı olan sizler tarafından ayrıca ve manuel olarak kontrol edilmesi, program onay verse de kurum tarafından devamlı değiştirilen ilaç verim şartlarından, reçeteyi yazan hekimin hatalarından, reçete yazılan sağlık kuruluşunun eksikliklerinden sizlerin sorumlu olduğunuzu, bu nedenle sizlerden "örnekleme" ve "ceza" adı altında bütçenizi sarsacak derecede büyük sayılacak paralar kesildiğini düşünün.

Düşünün ki, bu programa işlediğiniz reçete bilgilerini, bu programın haricinde başka programlara da işlemek zorunda olduğunuzu, sizlerden her bir işlemler için ayrı ayrı çıktılar ve bu çıktılara onaylar istendiğini. Elektronik ortam olmasına rağmen bu mantıksızca istemler nedeniyle harcadığınız kağıdın her ay için ülkenizin "kocaman bir orman" olarak tanımlanacak yeşilliğinin, yaşam alanının yok olmasına neden olduğunu.

Düşünün ki, adına "medula" denen bu reçete provizyon sistemi programının sık sık çalışmadığını, bu çalışmama nedeniyle eczanenizi kapattıktan sonra bile eczanenizin içinde elinizde reçeteler, önünüzde ilaçlar programın çalışmasını beklediğinizi ya da reçeteleri ve ilaçları evinize götürüp, ailenizle veya dostlarınızla geçirmeyi ya da kendinize ayırmayı düşündüğünüz zamanı evdeki bilgisayarınızın başında reçete girmeye çalışarak geçirdiğinizi.

Sinirlerinizin yıprandığını, sağlığınızın bozulduğunu, bu nedenle yakınlarınızı, sevdiklerinizi kırdığınızı, üzdüğünüzü düşünün.

Düşünün ki, bu ülkenin mahkemelerinin kurumun dayattığı mantıksız  kuralları iptal etmesine karşın, kurumun evirip çevirip aynı kuralları dayatmasını.

Düşünün ki, aldığınız, bedelini, vergilerini ödediğiniz ilaçlarınızın devamlı ederlerinin düşürüldüğünü, ilaç firmaları adına sizlerin kuruma iskonto yaptığınızı,  cebinizden çıkan bu iskontoların toplamının eczane sermayenizden fazla olduğunu, tüm bunlara karşın ülkede en yüksek vergiyi ödediğinizi.

Düşünün ki, sizlerin haklarını savunmakla görevli yine sizler tarafından seçilen meslek örgütü yöneticileriniz sağ elleri ile sol kulaklarını tutmaya, sol elleri ile yakaladıkları ayaklarını sağ kulaklarına götürmeye çalışmakta, hep bir ağızdan kendilerince konuşup birbirlerini dinlememekte ve bu nedenle de ülkede -kendi üyeleri dahil- kimse tarafından ciddiye alınmamakta.

Yine bu meslek örgütü yöneticilerinin en üst seviyede, en büyükleri görünenlerin bu abuk durumu düzeltmekteki acizliğini, "bu durumun düzeltilmesi gerektiğini" söyleyen, yazan ve yol gösteren kendi örgütünün üyelerine karşı o ülkenin savcılarına suç duyurusunda bulunduğunu düşünün.

...

Şimdi gözlerinizi açın, etrafınıza bakın. Nasıl kabus gibi değil mi?

Derin bir nefes alın.

Oooohhh!!!

Çok şükür ki, böyle bir ülkede yaşamıyoruz ve böyle bir ülkede eczacılık yapmıyoruz...

 

İLETİŞİM

e.ciftci@eczacininsesi.com
Tel : 0212 5474746

https://twitter.com/#!/ECiftci1

https://www.facebook.com/#!/ertan.ciftci1

 



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat