Çocukken oynadığımız  futbol maçları usuma düşüyor. Kaleciler hariç top nerede ise sahadaki yirmi kişi oradayız. Topu ayağına alan, o insan sürüsünü yarmaya çalışarak karşı kaleye gitmek için uğraşıyordu. O hengame sonucu çoğu maç kavga ile son bulur, üstümüz, başımız parçalanmış halde evin yolunu tutardık.

Oysa şimdiki maçlar öyle mi? Bazılarını izlerken bir şiiri, bir klasik müziği dinlermişçesine haz alıyorum. Sistemli, uyumlu, birbirini duyumsayan hareketler. İçimden sahaya inip, o uyumu, o ahengi yakalayan oyunculardan biri olmak geliyor. Laf aramızda acayip de kıskanıyorum.

Bu günkü örgüt(süz)lüğümüzü gördükçe gözümün önüne çocukken oynadığımız futbol maçları geliyor. Özellikle de mahalleler arası yaptığımız maçlar.

Her ne kadar sistemimiz, uyumumuz yoksa da bir amacımız vardı.

Mahallenin onuru...

Mahallenin onuruna laf söyletmemek için kalplerimiz, ciğerlerimiz parçalanırcasına gayret gösterirdik. Canımızı dişimize takardık.

Şimdi mesleğimizde "onur" kelimesini pek önemseyen kalmadı. İşin en acı tarafı mesleğimizi icra ettiğimiz eczanelerimiz sosyal bir alan olarak değil, basit ticarethaneler olarak görülmeye başlandı. Hem de bizler tarafından. Özellikle de yöneticilerimiz tarafından.

Ellidört adet Eczacı Odamızın ve üst örgütümüz olarak bellediğimiz Türk Eczacıları Birliği’nin oluşturduğu organizasyonda bir sistem, bir uyumluluk olmadığı gibi "mesleğin onurunu korumak" gibi bir amaç da yok.

Eczacı Odası yöneticilerimizin çoğunluğu tek görevlerinin TEB Merkez Heyetini seçmek olduğunu zannediyor. Ne yazık ki TEB Büyük Kongre Delegelerimiz de öyle.

Kongrelerde, Bölgelerarası Toplantılarda kürsüye çıkıp şikayet eden ya da TEB Merkez Heyetine methiyeler düzen konuşmalar. Eee gerisi. Gerisi yok.

Çalışma Bakanı TEB Büyük Kongresinde "eczacıların zararları karşılanacaktır. Kefili, garantisi benim" dedi mi? Dedi. Bu sözün üzerine çılgınca ve de ayakta alkışlanmadı mı? Alkışlandı.

Alkışlamayı bilen, eleştirmeyi de bilmelidir.

Hani eczacının zararının karşılığı? Karşılanmadığı gibi yeni bir indirim daha söz konusu.

2012 İlaç Alım Protokolü gereği bazı ilaçların reçeteleri Eczacı Odalarınca onaylanmak zorunda. Ayın son günü gelmiş, eczacı faturasını kesecek. Bu konunun nasıl olacağının bir standardı yok. Her Oda kendince bir yol izliyor.

Eczacı -içinden ya da kısık sesle söylense de- kim ne derse onu yapıyor. "Neden" diye bir soru yok.

Hiç bir yöneticim demiyor ki; "yahu bu eziyet neden? Zaten SGK hangi eczanenin, hangi hastaya hangi ilaçtan kaç tane, kaç liralık ilaç verdiğini takip ediyor. Reçete yazılan sağlık kuruluşlarından çapraz takip yapabiliyor. O halde tüm reçeteleri bölge eczanelerine oransal olarak dağıtmak varken bu şaklabanlığa neden alet oluyoruz?"

Hiç bir şey için geç değildir.

Özellikle de yöneticilerimiz için söylüyorum. Bir adım atalım.

Gelin işe "onur"dan başlayalım.

 

 

İLETİŞİM

e.ciftci@eczacininsesi.com
Tel : 0212 5474746

https://twitter.com/#!/ECiftci1

https://www.facebook.com/#!/ertan.ciftci1

 



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat