Öyle günlerde yaşıyoruz ki ortalık toz duman, sapla saman birbirine karışmış. Kimse önünü göremiyor, ama bu durum bir kaç sivri akıllı hariç kimseye de garip gelmiyor.

Ne tarafa olursa olsun bir adım öteye gidebilelim de, uzak erimler önemli değil.

Ülkenin hali de böyle, meslektaşlar olarak bizlerin hali de aynı.

Yeni yasa değişikliğinde nüfusa göre sınırlama getirilmesini tartışıyoruz, doğru ya da anti demokratik buluyoruz ama sayıları 28’i bulan, çoğu gecekondu misali açılan Eczacılık Fakültelerini, buralardan mezun olacak eczacıların mesleki niteliğini, ne iş yapacaklarını, nerelerde eczane açacaklarını, plansız açılan eczanelerin birbirlerini ne şekilde etkileyeceğini, mesleki yaşamın nasıl sürdürüleceğini tartışmıyoruz, iki kelam etmek ihtiyacını hissetmiyoruz.

Bazı ilaç gruplarının adilane dağıtımını iyi ya da kötü eleştiriyoruz ama SGK ilaç alımının yüzde sekseninin yüzde yirmi eczane tarafından neden, nasıl ve ne şekilde karşılandığını sorgulamıyoruz.

Haklarımızı kaybettiğimizi, emeğimizin, alın terimizin çalındığını biliyoruz ama bu durumu yüksek sesle dillendirmekten çekiniyoruz. İstiyoruz ki bizim yerimize bir başkaları yüksek sesle bağırsın.

Bizlerin yerine kimler bağıracak, kimler koşturacak?

Elbette örgütlerimiz.

Eczacı Odalarımız, Türk Eczacıları Birliğimiz, Ecza Kooperatiflerimiz. Bu kurumları temsilen örgüt yöneticilerimiz.

Ancak örgüt yöneticisinin sesinin çıkması için karşısında kitleyi (üyeyi) görmesi gerekiyor. Eskilerin deyimiyle "At sahibine göre kişniyor".

Geçen hafta cumartesi (16.06.2012) günü İstanbul Ecza Kooperatifinin seçimli kongresi vardı. Geçen kongrelere oranla daha fazla katılım olmasına karşın, genel üye sayısına oranla onda bir bile değil. Geleceğimizin garantisi olarak gördüğümüz Kooperatifimizin kongresine katılan üye sayısı, bilmem kaç bin TL’lik ilaç alımlarında uygulanan tatil promosyonlarına katılan üye sayısından az.

Gerçi bu Kongre ömür hayatımda gördüğüm en acemice düzenlenmiş Kongre idi. Saat 13,30’da başlaması gereken Kongre saat 16,00’yı geçe ancak başlayabildi. Ya yöneticiler de bu kadar bile üyenin katılacağını ummamışlardı ya da vakit geçirerek gelen üyelerin gitmesini, dolayısı ile kendilerini eleştiren konuşmaların az olması ve az kişinin dinlemesi için bilerek böyle bir uygulamayı benimsemişlerdi.  Kongrelerin Haziran ayının sonlarına sarkıtılması bende ikinci şıkkın oluşması istendiği izlenimi uyandırıyor.

Sonucu; İstanbul’da eczanelerdeki ilaç pazarının yüzde yirmisini bile yakalayamayan bir Ecza Kooperatifi.

Eczacı Odası kongrelerinde de aynı görüntüleri yaşadığımızı düşünürsek hal-i mealimizin ifadesi ortaya çıkmıyor mu?

Güçlü örgütler biat eden kitlelerle değil düşünen, sorgulayan, konuşan, eleştiren, karşı çıkmayı becerebilen dinamik kitleler ve bu kitlelerin içinden çıkan, kitlelerle bağını koparmayan yöneticilerle sağlanır.

Biri olmazsa diğeri hiç olmaz.

Ne dersiniz...

Aynaya bakma zamanımız hala gelmedi mi???

 

İLETİŞİM

e.ciftci@eczacininsesi.com
Tel : 0212 5474746

https://twitter.com/#!/ECiftci1

https://www.facebook.com/#!/ertan.ciftci1

 



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat