14 MAYIS’I KUTLAYALIM MI?...


Yeni bir 14 Mayıs’a girerken isterdik ki, kutlanması gereken, sorunlarımızı paylaşırken daha ileri’ leri görebileceğimiz, kendi sorunlarımızı bırakarak, bir sağlık hizmeti olan eczacılık mesleğinde geleceğin kurgularını yapabilelim. Ancak geriye dönüp baktığımızda, sağlık hizmeti verdiğimiz çalışma alanlaramızda bizden ayrı değil, bizide içine çeken bir sürü sorunla uğraşmaktayız. Sağlık alanında bir yığın çıkmaz, bir yığın sorun bizden ayrı olmadan birike, birike bir çığ gibi gelip, ekonomik anlamda bizleri mesleğimizi yapamaz, eczanelerimizi işlemez hale getirip bıraktı.

Artık bizim bundan sonra eczanelerimizin dışına çıkıp sosyal ve ekonomik alanlarda da savaşım vermemiz gereken bir yığın sorunlar, sıkıntılar oluşmaya başladı. Bir anlamda, sorunu tek bir görüş alanında değil tümüyle irdelemek, incelemek, doğru saptamalarda bulunmak, doğru savaşımlar vermek zorunluluğu ile karşı karşıya kaldık. Bunun için hiç bir ayrıntısını göz ardı etmeden sorunlarımızı tartışmak zorundayız.


Buradan yola çıkarak, düşünerek, mesleki sorunlarımızın, sosyal ve ekonomik görüntüsüyle bizden sağlık hizmeti bekleyenlerin ve bunlara siyasi anlamda yanıt vermesi gerekenlerin ürettikleri, savundukları ortaya koydukları yasaları, genelgeleri, yönergeleri, taslakları başından aşağı tümüyle, sonuna kadar tartışmak zorundayız.


Mesleğimizi yapamaz, eczanelerimizi işletemez hale getiren nedenlerin başında elbetteki, sağlık alanında sosyal devlet anlayışının terk edilip, özelleştirmeyi ön plana çıkaran sağlık politikaları gelmektedir. Sağlıkta sosyal devlet anlayışından uzaklaşıp, nasıl özelleştirme çabalarına girildi.

Mesleğimizide içine alan yapıda kimler var, kimler nereye kadar etkiliyeci rol alıyor. Bunları düşündüğümüzde ilk ele alınması gereken yapı, ilaç üreticileri ve dağıtım kanallarıdır. Sonrasında üretilen ilacın tüketilmesinde nasıl yasal önlemler alınıyor, bunu kimler tasarlıyor yani bir başka adıyla kimler bu konuda siyasi kararlar alarak bu konuyu biçimliyor. Son aşamasında, bu üretim ve tüketim ilişkisinde yer alan bunun emeğini veren eczaneler, eczanelerin yerel anlamda bir araya gelerek oluşturduğu odalar, odaların genelinde oluşturduğu sorunlara bir türlü eczaneler adına soruna bakamayan bir birlik.


İlaç üreticilerinin, 70’li yılların hareketliliği, 80’li yılların karlılığı, 90’lı yılların ekonomik krizleri ile 2000’li yıllarda ilaç sunumundaki mahkemelere varan toplu alım-satım yolsuzlukları, patent ve veri koruma yasa tartışmaları ile karışık bir döneme girildi. Son dönemde yaşanan bu sıkıntılar eskiden İlaç İşverenleri Sendikası içinde birlik oluşturan üretici firmalar, çok uluslu şirketlerin önderliğini çektiği (innovator<yeni bulucu>firmalar) Araştırmacı İlaç Firmaları Derneğini kurarak yollarını İEİS’den ayırdılar. Bu yol ayırımının yansıması olarak İEİS ilaç sektörünü temsil edemez duruma düşmüştür. Bunun sonucunda da veri koruma konusunda ülkemiz kendi haline terk edilmiştir. Bu sosyal ve politik açmazların ve siyasi anlamda sonuna kadar özelleştirme çabaları ile birlikte, başlangıçta SSK Hastanelerinin işlemez hale getirilip, ikinci aşamada Devlet Hastaneleri’ninde, kadrolaştırmalarla işlevsizleştirmesi ile özelleştirme politikaları kaçınılmazmış gibi gösterildi. Bu karmaşık ve sonu belirsiz ortam, dağıtım kanallarının işine yaradı. Gittikçe alanda büyüyen, buna karşın hiçbir yasal ve ekonomik zorluk çekmeyen dağıtım kanalları; Bunun da ötesinde bu işlevsizliği fırsat bilerek zincir eczanelerin adını anarak, toplu alım yöntemleriyle raporlu ve yatan hasta reçete içeriğini karşılama istemleri ile karışıklığa çözüm getirmeye çalıştı.

Bir diğer yönüyle, SSK’ların devredilmesi sonucu toplu alım pazarlıklarından kurtulan ilaç üreticileri geçmişte sıkıntısını çekmiş oldukları geri ödemeler ve ilaç fiyatlarındaki inanılmaz düşümlerden de kurtulmuş oldular. Geri ödeme zorlukları ve fiyat düşümlerindeki olumsuzlukları tamamı ile serbest eczanelerin sırtına yüklediler. Bu sıkıntıları aşan ilaç üreticileri de kendi aralarındaki fiyat çekişmelerini sanki kendilerinden yapıyormuşcasına sürekli fiyat indirimlerine gittiler. Sonuçta ilaç üreticilerinin bu rahatlığı, dağıtım kanallarının hiçbir riski üzerlerine almamaları serbest eczaneleri bitirme noktasına getirdi.


Tümüyle ipleri, Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası’na (WB) bırakan siyasal erk, Anayasal hak olan eğitim ve sağlık konusunu tamamı ile özel işletmelere terk ederek bu iki temel haktan kurtulmak istedi. Yani bir anlamda Sosyal Devlet olma özelliğini ortadan kaldırmaya başladı. Bakın, Dünya Bankası Türkiye Direktörü’nün, özelleştirilmiş eğitim konusunda basına da yansıyan sözleri şunlar “Dünya Bankası Direktörü Andrew Vorkink; Türkiye, dünyada eğitime en çok harcama yapan ülkelerden biri konumunda. Eğitim sektörüne yapılan toplam harcama, gayri safi yurt içi hasılanın (GSYİH) yüzde 7’si düzeyinde; bir çok AB ülkesi bile bu orana sahip değil. Ancak, bu oranın yarısına yakını, daha iyi bir okul sistemi yerine dershanelere gidiyor”. Konuşmasının devamında “Dünya Bankası Türkiye Direktörü Andrew Vorkink, eğitim konusunda ya şimdi eğitim reformu yaparsınız ya da AB’nin ucuz iş gücü olursunuz” diyor.

Eğitim benzeri hızla özelleştirilmeye çalışılan sağlık konusunda da yakın bir gelecekte “Ancak, bu oranın yarısına yakını, daha iyi bir sağlık sistemi yerine özel poliklinik ve hastanelere gidiyor”. Konuşmanın devamında “Sağlık konusunda ya şimdi sağlık reformu yaparsınız ya da AB’nin ucuz iş gücü olursunuz” demezler mi. Elbetteki derler bir yanı ile ürettikleri ilaca pazar olarak gördükleri ülkeler, onun insanları ve onların sağlık sorunları diğer yanda rekabet güçleri, dünya pazarındaki payları.


Sağlık’ta dönüşümün külfeti bize ya nimeti...1908’li yıllardan 1930’lu yıllara sağlık sorunun bir türlü ciddiye alınmadığı yıllar. 1930’lu yıllardan sonra ‘hıfzısıhha’ ile yasalaştırılmaya çalışılan, sorunların görüldüğü, ele alınmaya çalışıldığı yıllar. 1960’larda başlayan sosyal devlet ve sosyal politikalar ile sözü edilmeye başlanan sosyal sağlık güvenceleri ve bunun üzerine kurulmaya çalışılan sosyal güvenlik ve sağlık sistemleri. 1980 ve devamında 1990’lı yıllarda ‘özelleştirme’ politikalları ile gelişen sosyal güvenlik sistemlerinden kurtulma çabaları ile yerine geliştirilmek istenen özelleştirilmiş sağlık politikalarını zorla dayatma çalışmaları. Ve 2000’li yılların devamında oturtulmaya ve insanların alıştırılmaya çalışıldığı dönem yani “Sağlığın piyasalaştırılması”. Özellikle bu son kırk yılı kapsayan zaman süresi geliştirilmek istenen sosyal politikalar açısından derinlemesine irdelenmesi gereken bir dönemdir. 2000’li yıllardan geriye bakarak sosyal güvenlik ve sağlık sisteminin, toplumsal bir görüşten, bireysel ve özeleştirilmiş bir sisteme doğru nasıl kaydırıldığı, yozlaştırıldığı açıkca gözlenebilir. Son yirmi yıldır, kamudan, özel kesime açılan sağlık piyasası maliyetleri bir anda dış alımları 500 milyon dolarlardan 1,7 milyar dolarlara taşımıştır. Bir yanı ile kamudan, özele aktarılan sağlık, diğer yanıyla maliyetlerinde bu kadar artışlara karşın, insanlara sağlık hizmeti veremez hale getirilmiştir. İlaç pazarında da bu kadar dış alımlara, çok uluslu şirketlere ödenen bu kadar yüksek maliyetlere karşın, insanların ilaca ve sağlığa erişimi sürekli engellenmektedir. Tüm bu olanları karşılığında biz sağlık hizmeti veren eczacıların ellerinde kalan küçük ve orta ölçekli işletmeler olan eczanelerimizide yavaş yavaş terketme tehlikesi ile karşı karşıya bırakılmaktayız. Oysa biz küçük ve orta ölçekli bu işletmelerde son kırk yıla kadar sosyal güvenceleri olan, sosyal devlet anlayışına inanan insanlara kendi öz birikimleri ve kendi öz birikimlerimizle sağlık hizmeti vermekte idik. Şimdi ne oldu da bu ortam bireyselleşmeye, özelleştirmelere terk edilmeye çalışılmakta.



Sosyal Devlet’ten ayrılarak sağlıkta özelleştirme çabaları...Sosyal Devlet hala başarılı...Diyebilirmiyiz...Elebette hala sermayeye dayalı, çok uluslu sermayedar ilaç şirketleri, ona bağlı destek şirketler, hala sosyal devlet anlayışından kaynaklanan, onun ayakta tuttuğu sosyal güvenlik sisteminden para kazandılar ve kazanıyorlar. Bu kazandıkları pazar ve getirileri ile yeni özelleştirilmiş, piyasallaştırılmış sağlık çözümleri deneyebiliyorlar.


Biz eczacılar, yani sistemin son halkası durumunda olan, sosyal devlet güvencesi altında olan, insanlara uygulama noktasında en yakın işletmeler olarak ateşe atılan ve sistem hatalarının yanlışlarının ilk denendiği, ortaya çıkacak sorunların ilk sorumlusu olarak biz eczaneler seçildik. Gerek sistem hataları gerekse politik yanlışlarda, geriye atılacak adımlarda ilk harcanacak olanlarda biz eczacılarız. Bunun içinde yerimizi, konumumuzu, geleceğimizi, safımızı iyi belirlemek zorundayız...



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat