14 Ocak Eczacı Mitinginin sonuçlarına birileri amacından saptırarak sahiplendi.

İlaç İşverenleri Temsilcisi ve İlaç Dağıtım Kanalları temsilcisi ile birlikte Eczacıların temsilcisi Başbakana giderek "eczacıların alacaklarından gayrı bir kaygısı olmadığını" açıkladı. Oysa, 14 Ocak’ta yapılan yığınsal gösteriye ilgi duyup katılabilseydi eczacının alacaklarının dışında, bir yığın yaşamsal sorunu olduğunu kendi gözleriyle görüp algılayabilirdi. Eczacının yaşamını bitirme noktasına getiren ilaca erişebilirlik, ilacın bir sağlık ürünü olmaktan çıkarılıp, ticari bir ürün haline getirildiğini, çalışma koşullarının her gün daha da kötüleştiğini, bürokratik engelleri, dayatılmaya çalışılan her gün tek taraflı değiştirilen sözleşmelerin, hasta açısından da, eczacı açısından da dayanılamaz noktalara getirdiğini, elbette bu sıkıntılar arasında eczacının geçimini sağlayacak ve emeğinin karşılığı olan ücrete ulaşamadığını açıklayabilirdi.

Ancak bu böyle gerçekleşmedi. SSK hastanelerinin, Sağlık Bakanlığı’na devriyle ‘sağlıkta dönüşüm’ adına yapılan uygulamalarda ilaç üreticilerini önemsenecek boyutlarda parasal sıkıntıya sokan SSK toplu ilaç alım sisteminden vazgeçilerek, ilaç üreticilerinin ilaç ödemelerinde var olan sıkıntılarının tümü serbest eczanelerin sırtına yüklendi. Gerçi ilaç üreticileri ödeme gecikmelerinden doğan bu parasal kayıplarını ilaç fiyatlarını belirlerken, ilaç fiyatlarını şişirerek ilaç fiyatlarının içine saklıyabiliyordu. Bu abartının hesabını, eczanesinde emek veren eczacı "yine mi ilaca zam geldi" sorusunu yanıtlamak zorunda kalıyordu. Son geçirdiğimiz üç yıl içinde ilaç fiyatlarının bu kadar gerilemesinde ki en önemli neden ilaç üreticilerinin kurum ödeme gecikmelerindeki finansal sıkıntılarından kurtulmasına bağlıdır. Ancak, bu süre içerisinde hiç kimse eczaneden içeri girip de "yine ilaca zam gelmedi" diye sormadı.

Bugünlerde sıkıntıda olan dağıtım kanallarıdır. Ödemesini alamayan eczacı bir yandan gerekçesiz fiyat düşümleri ile rafındaki birikimini kaybederken diğer yandan dağıtım kanallarına olan borçlarında aksamalar yaşamaya başladı. Bunun sonucu ve bununla bağlantılı olarak da dağıtım kanalları da ilaç üreticilerine karşı ödeme sıkıntıları yaşamaya başladı. Çözüm Bulunmalıydı. Hazır onbinlerin ayak sesleri ve izleri daha Kadıköyden silinmeden.

İşte çözüm finansal proje;

Eczacının en üst temsilcisi çözümü buldu, bankalar kurum ödeme gecikmelerini fedakarca karşılayıp arada oluşacak gecikmeleri faize dönüştürebilirlerdi. Bu arada eczacı ne kadar gecikme olacağını, ne oranda faizle aldığını bilemediği kurum alacakları ile dağıtım kanallarına ödemelerini yapacak, dağıtım kanallarıda sorunsuz bir şekilde ilaç üreticilerine olan ödemelerini yapabilecek. Sistem yara almayacak. Bir yandan sıkıntılarını giderecekler, diğer yandan zincirler oluşturup, market raflarında OTC adı ile, ‘sağlıklı bir yaşam’ söylemi ile ilacın reklamını yapıp rahatça ilacın bir başka boyutundan para kazanabilecekler. İşte kime yarayacağı başından belli çözüm önerisi ve bize sunulan seçenek bu. Sen banka faizini öde, gerisini merak etme. Yasalar ve yasal sözleşmelerde garanti altına alınmış, eczacının yararına konulmuş tek ve biricik koşul olan fatura karşılığı "onsekiz iş günü içinde geri ödenir" kuralına yasal banka faizi ödenecek.

Peki banka faizini kim ödeyecek, eczacı.

İlacın üzerinden geçimini sağlayan kırk tane meslek sayabiliriz, şimdi kırkbirincisi geliyor bankalar. Bırakın akıllara kıt gelecek bu projeyi, zaten bankalar günde on kez kapımızı aşındırıyor "Eczanelerin durumu biraz kötüymüş, gelin düşük faizle para verelim" diye, bu şekliyle bankalar tarafından pazarlanamayan para şimdi ‘yasal alacaklarımızla’ zorunlu hale getiriliyor. Bu bankalar arası ‘haksız rekabete’ yol açacak bu projeye, haksızlığa uğrayan özel bankalar adına rekabet kurulu bir dava açar sanırım. İlaçtan geçimini sağlayabilen kırk meslek grubuna karşın, ilaçtan geçimini sağlayamayan bir tek meslek grubu sayabiliriz o da eczacılık. İlaca bilgisini, deneyimini, haftalık 62,5 saatlik (uluslararası çalışma yasalarına karşı olmasına karşın) emeğini, hizmetini katan eczacı bu yoğun emeğinin karşılığında ekmek yiyemeyecek. İlaca yirmidört saatini veren, ödenmezlerle, fiyat farklarıyla, hastayla karşı karşıya bırakılan eczacı ve eczanesi sistemin tüm yükünü, kahrını çekecek, faizini ödeyecek, sesini çıkarmayacak.

Yavaş yavaş açıklık ve netlik kazanıyor, ‘finansal projenin’ kime yarayacağı.

Sonuç olarak böylesine önemli, önemli olduğu kadar yaşamsal bir toplantıya eczacıları temsil edenin, Başbakana giderken kimleri yanına almasını beklerdiniz. 14 Ocak’ta, Kadıköy’de emeğinin, bilgisinin karşılığını isteyenleri ve onları bu alanlarda toplanmayı önerenleri, hala sesini çıkarmayanları değil elbette.

Kim demiş kanun alınmıştır ayaklar altına

Böyle bir halin vukuunda hamiyet çiğnenir

Devleti yolsuz görenler halt eder bir belde de

Kaldırım olmazsa kanun-u hükümet çiğnenir.

Neyzen Tevfik

www.eczacininsesi.com

 



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat