Çarşamba, 10/05/2006 13:55

KÜBA NOTLARI-1


                            Bazen insanın çok içten istediği birşey olduğunda halk arasında saatine rastgeldi derler ya.Benim de Küba'ya
gidişim sanırım böyle oldu.Yine bir akşam eczanede reçete kontrolu yapıyorum.Televizyonda da bir haber kanalı açık.Birden
kulağıma latin ezgileri geliyor.Sesini açmaya gittiğimde Küba ile ilgili bir program olduğunu görüyorum.Reçete kontroluna ara verip,
oturup programı izliyorum.Bir yandanda içimden"ne zaman Küba'ya gideceğim"diye geçirip duruyorum.Dünyada görmek istediğim ülkeler sıralamasında 1.sırayı alıyor çünkü Küba.Program bitiyor ama Küba hayalim bitmiyor.Yeniden kendimi reçetelere konsantre
etmeye çalışıyorum.
                            Ertesi sabah telefon çalıyor,arayan Kübra.Hoşbeşten sonra "1-Mayıs'ı içine alan bir Küba gezisi var,gelir misin"
diyor.Kulaklarıma inanamıyorum.Hemen "gelirim elbette"deyip,akşam yaşadığım olayı anlatıyorum,gülüşüyoruz.Elbette Kübra benim Küba'yı ne kadar görmek istediğimi biliyor ve ilk çıkan fırsatta ben aklına geliyorum.Kendisi çok iyi bir yoldaştır,bunu daha önceki gezilerimizden de biliyorum.
                            İki hafta süren rezervasyon ve hazırlık sürecinden sonra,24-Nisan sabahı saat:7.00'de havaalanındayız.Bizi havaalanında rehberlerimiz karşılıyor.Hepimize içinde Havana ve Küba'nın haritası olan birer çanta hediye ediyorlar.Küba'ya "Karıncalar"isimli turizm şirketiyle gidiyoruz.2000 yılından beri Küba'ya tur düzenliyorlarmış.Gerçekten çok iyiler.Pasaport,bilet
kontrolu ve bagaj teslim işlemlerimizi bitirince,ancak bir kahve içecek kadar zaman sonra Air France'la Paris'e gideceğimiz uçağa
biniyoruz.
                            Uçakta  yaşadığımız ve hepimizi kızdıran şu olayı anlatmadan geçemeyeceğim;Uçak havalandıktan ve hostesler gerekli uyarıları yaptıktan sonra,iki hostes iki ellerinde(elleri havada) iki tüple bütün uçağa birşey sıkıyorlar.Biz ne yapıyorlar diye merakla bakarken birden havaya kokusu oldukça az ama solunum yollarımızı yakan bir gaz dağılıyor.Kendi aramızda yorumlar yaparken,az sonra bir beyin hostes kabininde hosteslerle tartıştığını görüyoruz.Fransızca konuşuyorlar.Dillerini anlayan bir arkadaşımız beyin hostese" ne sıktıklarını görmek istediğini,çünkü bu durumdan astım hastası olan çocuğunun sıkıntıya girdiğini"
söylediğini öğreniyoruz.Hostesler de ısrarla böyle bir bilgi vermelerinin mümkün olmadığını söylüyorlarmış.Tartışma epeyce büyüyor,adamcağızda hosteslerde çok sinirlenip,geriliyorlar.Derken kabin amiri olan hostes geliyor,çok sakin ve tatlı bir ses tonu ile adamı yerine oturmaya ikna ediyor ve yatıştırmak için epeyce bir dil döküyor.Daha sonra o beyden öğreniyoruz ki insektisit benzeri bir gazmış ve Air France her yolculukta bunu uygularmış.Biz tahminlarimizin doğru çıkması üzerine daha çok sinirlenip,dönüş yolunda İstanbul'a geldiğimiz uçağa gülyağı dökme planları yapıyoruz.
                            Üç saatlik bir uçuştan sonra Paris'teyiz.Havana uçağımızın kalkmasına bir saat var.Rehberlerimizle birlikte uçağa bineceğimiz kapıya geliyoruz,uzun bir kuyruğa giriyoruz.Çünkü uçak 750 kişilik ve çift katlıymış.İlk defa çift katlı bir uçağa bineceğim,merak ettim doğrusu.Yerlerimizi bulup, yerleşiyoruz.Ben de,Kübra'da yanımıza Che'nin Küba Günlüğü kitabını aldık.
Yolculuk uzun sürecek ya,gidene kadar okuruz diye.Uçak zamanında havalandı.Hemen açtık kitaplarımızı okumaya başladık.Ama
yolculuk öncesi öyle yorgunuz ki eczaneleri toparlayacağız diye,az sonra yemekle birlikte güzel bir Fransız şarabı da içince uykumuz geliyor.Ne kadar uyuduğumu hatırlamıyorum,bir aralık uyandığımda çevremdeki herkesin uyuduğunu farkettim.Uzun bir uçuş olacağı için bizi önceden uyarmışlardı,arada bir kalkıp uçağın içinde dolaşın diye.Ben de kalktım biraz yürüyeyim diye,ne büyük ve ne dolu bir uçakmış.Merakımı gidermek için üst kata da çıktım tabii.Bu bölüm firstclasmış.Boş olan koltuğun birinin camından bakarken bir el omuzuma dokunup,burada oturamayacağımı söyledi.Ben de birkaç dakika sonra ineceğimi anlattım,gülümseyerek uzaklaştı.Burada yolcu sayısı daha az doğal olarak ve koltuklar daha rahat.Yerime geri döndüm ve tekrar uyumuşum.Birara tribulance girdik,kemerlerinizi takın anonsuyla uyandım.Gerçektende uçak beşik gibi sallanıyordu ama uyku korkuma baskın geldi.
                            Uyandığımda hala havadaydık.Gerçekten çok uzun bir uçuştu.Arkadaşlarla bol bol sohbet edip gezimizin nasıl geçebileceğini konuştuk.Bir süre sonra pilot Havana'ya inişe geçtiğimizi anons etti.Rahat bir inişle havaalanındayız.Rehberlerimiz havaalanından çıkış işlemlerimizin uzun sürebileceği konusunda bizi uyarmıştı.Ama tahminlerinden daha kısa bir sürede işlemlerimiz bitti.paralarımızın bir kısmını bozdurduk chance bürosunda.
                            Küba da iki çeşit para birimi var:Birisi halkın kullandığı oldukça düşük değeri olan CUC.Diğeri de turistlerin kullanmak zorunda olduğu ve aşağı yukarı 1Euro'ya eşdeğer olan convertble CUC.Bavullarımızı aldık,Türk rehberimiz önde,biz arkada çıkışa doğru ilerlerken yerel rehberimiz karşıladı bizi.İsmi Abel,güleryüzlü ve içten bir tavırla hoşgeldiniz deyip,bizi otele gideceğimiz midibüse götürdü.
                            Hava henüz kararmamıştı ve sıcaktı.Diğer arkadaşları beklerken çevreme bakınıyordum.Dikkatimi ilk çeken genel olarak,arabaların çok eski Amerikan arabaları olması ve üç değişik renkte araç plakalarının oluşuydu.Arkadaşlara da gösterdim.Mavi,sarı ve bordo renklerde.Gezimiz sırasında bunların neleri temsil ettiğini öğrendik tabii.Birer seyahat çantası da Abel
dağıttı midibüse binince.İçinden bir tişört,not defteri,kalem ve iskambil kağıdı vardı.Havana'da ilk kalacağımız otele doğru yola çıktık.


Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat