Yargıya Saldırı

Yargı kararlarını etkisiz kılmaya dönük düzenleme yapılmasının yanı sıra açılan davaların bertaraf edilmesi için de değişiklik düşünülmesinin hukuk devleti ilkesinin ihlalini doğuracağı göz ardı edilmektedir.

Hamdi Yaver AKTAN

Yargıtay 8. Ceza Dairesi Üyesi

Anayasa Mahkemesi'nde siyasi partilerin kapatılmasına ilişkin dava, anayasaya göre (m. 69/4) Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı tarafından açılabilmektedir. 2797 sayılı Yargıtay Yasası'nda da siyasal partilerin tüzük ve programları ile kurucularının hukuksal durumlarının anayasa ve yasa hükümlerine uygunluğunu kuruluşlarından itibaren öncelikle denetlemek, faaliyetlerini takip etmek, gerektiğinde siyasal parti, siyasi parti üyesi ya da kuruluşu hakkında inceleme ve soruşturma yapmak ile kapatılma davasını açmak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın görevleri arasında sayılmaktadır (m. 27/4-5). 2820 sayılı Siyasi Partiler Yasası da bu konuda ayrıntılı hükümler içermekte ve özellikle anayasanın 68'inci maddesinin 4. fıkrasına aykırı eylemlerin işlendiğinin odak oluşturacak ölçüde olduğunun Anayasa Mahkemesi'nce saptanması halinde siyasi partinin kapatılacağını öngörmektedir (m. 101/b). Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın görevleri de anılan yasada ayrıntılı bir biçimde düzenlenmiştir.

Anayasa ve yasalarla görevli kılınmış olan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, anayasaya göre bir siyasi partinin, diğer kapatma nedenlerinin yanı sıra hukuk devleti ve laik Cumhuriyet ilkelerine (m. 68/4) aykırı eylemleriyle odak haline gelmesi halinde de dava açmakla yükümlüdür. Kuşkusuz ki odak olmanın saptanması görevi Anayasa Mahkemesi'nindir; ancak bu savı ileri sürecek olan da Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı'dır.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı makamı tarafından toplanan belge ve bilgilerin nicelik ve nitelik itibarıyla daha önce verilmiş kararlar da gözetildiğinde "odak" olmayı gerektirecek boyutta olması durumunda dava açma zorunluluğunun kabulü gerekmektedir.

Hukuksal değerlendirme

Siyasal partinin oy oranının yüksekliği, sürekli seçimlere girmesi, uzun süre ülkeyi yönetmesi gibi olguların dava açılmasında kullanılacak ölçütler olmadığı açıktır. Tam tersine, iktidarda olmak kimi zaman tehlikenin büyüklüğünü de beraberinde getirebilir. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin Refah Partisi'yle ilgili Büyük Daire kararında, iktidarın paylaşılması ve kamuoyu yoklamalarında gücünün tek başına iktidara gelme noktasına erişmesi ve dahası iktidarı ele geçirdikten sonra programını uygulama şansını yakalamasında tehlikenin daha somut ve daha yakın olacağına işaret edilerek "Bu durumda mahkeme, ulusal mahkemeleri daha önce harekete geçmedikleri için eleştiremeyeceği gibi, Refah iktidarı ele geçirip de siyasi rejimi ve toplumsal barışı tehlikeye düşürene, örneğin planlarını gerçekleştirmek üzere Meclis'ten yasaları geçirene değin beklemediği için de eleştiremez" değerlendirmesi yapılmıştır.

Yasal görevini yaptığı için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı'na karşı eleştiri sınırları aşılarak hedef göstermeye varan saldırılar, bütün ittifaklarla birlikte genişleyerek ulus adına yetki kullanan yargı organının etkisizleştirilmesine dönüşmüştür. Varacağı yerin, erkler ayrılığı ilkesini ortadan kaldıracağı ve demokratik düzeni sonlandırabileceği de düşünülmemektedir.

Başlayan yargı sürecinde kanıtların tartışılarak değerlendirilmesi, ulusal ve evrensel kurallar ve kararlar ışığında sonuca ulaşılması görevli yargı yerine ait ve anayasa gereği tavsiye ve telkinde bulunulamayacağı da açık ve tartışmasız bir buyruk olmasına karşın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı'na yönelik söylemlerde yargıyı etkileme çabalarını görmemek mümkün değildir. Etkileme söylemlerinin yanı sıra "Yasa yoksa yasa yap, anayasa engelse anayasal düzenleme yap!.." ilkesine (?) göre harekete geçildiği de kamuoyuna yansımış bulunmaktadır. Yargı kararlarını etkisiz kılmaya dönük düzenleme yapılmasının yanı sıra açılan davaların bertaraf edilmesi için de değişiklik düşünülmesinin hukuk devleti ilkesinin ihlalini doğuracağı göz ardı edilmektedir.

Bireysel suç oluşturmasa bile laikliğe aykırı söylem ve eylemlerin, yasama sorumsuzluğuna karşın bağlantılı olması halinde partileri sorumluluktan kurtaramayacağı gerek Anayasa Mahkemesi ve gerekse AİHM tarafından karara bağlandığı halde partilerin sorumlu olamayacağına ilişkin düşünülen düzenlemeyle anayasanın temel ilkelerine aykırı faaliyetlerin partilerce yapılmasının önü açılmak istenmektedir.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı'na ve genel olarak yargı organına dönük saldırıların, anayasal kuralları (m. 2, 68/4, 69/5) etkileyecek değişikliklerin üstünün örtülmesine yetmeyeceği gibi, olası değişikliklerin hukuk devletinin ihlali ve bir başka nitelikli odak sürecini başlatacağı ve ek yazımları beraberinde getireceği düşünülmelidir.

---------

Kaynak-CUMHURİYET GAZETESİ



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat