Ne çok seviyoruz izlemeyi...

Dizi izlemeyi, kavga izlemeyi, maç izlemeyi seviyoruz. Podyumları, mankenlerin hayatlarını, tutuklanmaları, mahkemeleri, siyasetçileri, onların yediklerini-içtiklerini, konaklamalarını, twitlerini, yok “face” lerini...

Ha bire izliyoruz.

Yaşamın içinde olmaktansa, izlemeyi tercih ediyoruz...

İzlemeyi ve risk almadan kolayca yaşamayı seviyoruz.

 

Bir de herşey hakkında konuşmayı çok seviyoruz.

Ama herşey hakkında...

İzlediğimiz herşey hakkında “bir fikrimiz” var.

İzliyoruz ve bol bol konuşuyoruz...

 

Evet, bizi de izliyorsunuz.

Ara sıra “haydi birşeyler yapalım” diyenler çıkıyor.

Kıpırdananlar oluyor...

Onları da sadece izliyorsunuz...

 

"Çoğunluk", sessizce izliyorsunuz!

 

Başkalarının hayatlarını izlemek, onlar ve hayatları hakkında konuşmak, akıl vermek, tahminde bulunmak...

Tüm bunlar aslında kendi hayatlarımızdan kaçmak...

Tüm bunlar kendi hayatımızı yaşamak istememek...

Kendi yaşantımızdan memnun olmamak...

Olanı- biteni savuşturmaya çalışmak...

Tüm bunlar- bunca suskun ve izleyici olmak- kendi hayatımıza müdahale edemeyecek kadar yüreksiz ve inançsız olmak...

Maalesef böyle...

 

Kendi hayatımızı değiştirememekten korkuyoruz.

İzlemeye devam ediyoruz...

Ve herşey aynen devam ediyor.

 

Yaşantılarımız bu kadar değersiz mi?

Evinizin ya da eczanenizin sorunlarını kimin çözeceğini sanıyorsunuz?

İzlediğiniz film kahramanlarının mı? Ya da mankenlerin mi?

Ya da siyasetçilerin mi?

Ya da bizim mi?

 

Evet, inandığımız toplumsal bir kurtuluş var. Toplumsal hareket için, bireylerin "rahatsız" olması gerekli. Bunun için, bizim kendiliğimizden üzerimize aldığımız sorumluluğumuz, sizleri haberdar etmek, bilincinizi  açmak, sarsmak, uykunuzu kaçırmak...

 

Ya siz?

Siz daha ne bekliyorsunuz?

 

 

Not:

Arkadaşlar, geçen hafta emniyetten eczaneme geldiler. Bir forum yazarımız hakkında suç duyurusu varmış, bununla ilgili olarak ifademe başvurulması istenmiş, savcı tarafından. Bundan önce de benzeri olaylar ile karşılaştık. Ertan Bey( Çiftçi) ve Hakan Bey(Gençosmanoğlu) görüşmüşlerdi. Memur arkadaşlar ile görüşerek, gittim ifade verdim. Yetmedi Hakan Bey de ifade verdi. Sonrasında ifade sırasında “darb-cebir yoktur” diye bir de Numune Hastanesine uğradık. Bunların tamamı dört saatimizi aldı. Eczanelerimizde geçmesi gereken dört saat...

Şimdi rica ediyorum...

1- Sayın yöneticiler; lütfen biraz daha rahat ve eleştirilere toleranslı olun.

Kendi üyeleriniz/meslektaşlarınız ile bu kadar uğraşmak, telefon ile tehdit etmek, azarlamak, uygun davranışlar değildir.

Sizin de, bizim de yapacağımız daha önemli işlerimiz olduğundan eminim.

2- Sayın forum yazarlarımız; lütfen anlatım ve iletişimimize dikkat edelim. Duygusal tepkiler vermeden önce bir kere daha nefes alınız.

Zira, sizin de, bizim de yapacağımız daha güzel işlerimiz olduğundan eminim.

 

 

 

 

İLETİŞİM

o.demir@eczacininsesi.com

Tel: 0216 5534444



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat