Haberleri izliyorum. Sabah erken saatlerde helikopter düştü. Gencecik bedenlerin memleketlerine-ailelerine gönderilişini duydukça içim sızlıyor. Başbakanın söylediklerini dinliyorum. Ağızdan çıkanlar hışımla savruluyor: "Bu açlık grevleriydi, ölüm oruçlarıydı bunlar şantajdır, bunlar blöftür, bunlar şovdur..."

Telefonda konuşuyorum. Avrasya maratonu çok kalabalıkmış. İstanbul’ da trafik berbat, sakın dışarı çıkmayın!

Evde usta var. Kalorifer peteklerinin biri su sızdırıyor. Yeni petek geldi. Tüm kaloriferin suyu boşaltıldı. Petek değiştiriliyor. Daha havaları alınacak, kontrolleri yapılacak.

İnternette geziniyorum. Özellikle bizimle-eczacılarla ilgili haberleri tarıyorum. Yine SUT değişikliği, yine Cuma Listesi, yine sistem arızası, Sabit Eczaneler, Yönetmelik...

Bir dostum uğradı, Havva. Bir yandan İnci’yi (İnci kedimin adı) seviyor bir yandan günlük hayattan bahsediyor. Çocukları evde hala uyuyormuş. Gelirken babası ile görüşmüş. Doksan yaşına yakın babası bahçede ceviz ağacı dikiyormuş. Ne zaman büyüyeceğini ve görüp-göremeyeceğini düşünmeden...

Gülümsedim Havva’ya. O da güldü. Dedenin çalışkanlığına değil, yaşama tutunmasına, ürettiği enerjiye güldük.

Bazen olayların üzerine çıkıp hiç fark ediyor musunuz?

Nasıl bir şeydir bu "hayata tutunmak"? Bu nasıl bir ciddiye alış? Nedir bu "yaşama enerjisi" denen şey?

Günün sana dayattığı hız ve yaşama biçiminin dışına çıkarak, kendini ve iç sesini dinleyerek yaşamak...

Onca mesele varken, onca tutarsızlık onca hoyratlık, sevgisizlik ve kırgınlık varken yaşamak... Onca gürültünün arasında çiçek yetiştirebilmek... Sağlıklı olduğunun farkına varabilmek... Sokakta oynayan çocuğun kızarmış burnuna sevgi ile bakmak... Mustafa Kemal’in anısına akan insanları gördükçe umutlanmak... Dostunun varlığına sevinebilmek...

Tüm olup-bitene rağmen yaşayacaksın. Ruhlarımızı da dinlendirerek, "yaşam denen şey birden gözlerimin önünden geçti" demeden, -söylediğim vicdan muhasebesi falan değil, "bana verilen zamana ne kadar sahip çıkabildim" meselesi- iç sesini duyarak yaşayacaksın.

Nazım Usta’nın dediği gibi;

"Yaşamayı ciddiye alacaksın",

"bir sincap gibi mesela,
yani
, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden..."

Yaşamayı seveceksin. Hayaller kuracak ve o hayale sahip çıkacaksın. İşte o zaman yaşayacak ve üreteceksin. İşte o zaman hayatı, insanları, yaptığın işi seveceksin. İşte o zaman ülkeni sevdiğini söyleyeceksin.

Ve hayat biz izin verdiğimiz gibi geçecek.

 

İLETİŞİM

o.demir@eczacininsesi.com

Tel: 0216 5534444

 



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat