Cannes Film Festivali: Nuri Bilge Ceylan ve Yılmaz Güney

Doğu coğrafyasının çaresizliğini anlattığı filmleriyle Türkiye sinemasına başka bir ses katan Güney ve sinemasının ulaştığı başarıların görmezden gelinmesi, "çelişki ve yalnızlık" barındıran sanatın Türkiye'de ne ifade ettiğini gözler önüne seriyor.


Yeliz KIZILARSLAN

61. Cannes Film Festivali'nde, "Üç Maymun" isimli filmle En İyi Yönetmen ödülünü kazanan Nuri Bilge Ceylan, aldığı ödül sonrası yaptığı konuşmada "Bu ödülü birisine ithaf etmek istiyorum, yalnız ve güzel ülkem Türkiye'ye..." dedi.

Ceylan 56. Cannes Film Festivalinde de, Büyük Jüri Ödülü'nü "Uzak" filmiyle alırken "Bu ödülü 21 yıl önce burada Altın Palmiye ödülü alan ve Fransa'da yaşamını yitiren Yılmaz Güney'e ithaf ediyorum" demişti.

Beş yıl aradan sonra ikinci defa ödül alan Ceylan'ın başarısı ve mütevazı konuşması, ister istemez bir önceki cümlesini hatırlattı herkese.

Güney ve Ceylan arasındaki paralellik

Yılmaz Güney, 1982'de senaryosunu yazdığı ve Şerif Gören'in yönettiği "Yol" filmiyle Cannes Film Festivali'nde Altın Palmiye ödülünü Yunanlı yönetmen Costa Gavras'ın "Missing" (Kayıp) filmiyle paylaşmıştı. Ceylan'ın beş yıl önce andığı Güney, Türkiye sinemasının efsanelerinden biri olmasına rağmen; yurtdışına çıktıktan sonra adı yıllarca Türkiye'de anılmayan, yasaklı isimlerden biriydi.

Türkiye sinemasının çirkin kralının adının anılmamasının belli başlı sebeplerinin başında, 1980 sonrası cezaevinden yurt dışına gizlice kaçması ve Fransa'ya yerleşmesi gelir. Güney, 82'deki ödül töreninin ardından Türkiye'ye dönme çağrısına uymadığı gerekçesiyle 1983'te "Türk vatandaşlığı"ndan da çıkarılmıştı. Aynı yıl Fransa'da çektiği "Le Mur" (Duvar) adlı filmden bir yıl sonra, 1984'ün 9 Eylül'ünde de yaşamını yitirmişti.

Nuri Bilge Ceylan'ın yıllar önceki vefası ve bu yıl aldığı ödülü "Yalnız ve güzel ülkem Türkiye'ye" diyerek ithaf etmesi arasındaki paralellik, Güney ve Ceylan'ın bu ülke sinemasına ve sanatına yaptığı katkıyla benzerlik taşıyor. Bugün hayatta olmayan Güney gibi, "Uzak" filminden itibaren özverili ve yalnız çalışarak başarılı olan Ceylan'ın ilk başlarda Türkiye'de fazlaca entelektüel bulunan sineması, "yalnız ve güzel bir ülke" için uğraşan iki sanatçının hüznünün sanat yoluyla buluşmasının bir göstergesi. Ceylan'ın çektiği düşük bütçeli sanat filmlerindeki sıradışı başarısı onu büyük ödüllere tek tek taşırken, Yılmaz Güney'in Türkiye'de yaşadığı sıkıntıları da hatırlatıyor.

Türkiye'nin 12 Mart askeri darbesini yaşadığı 1972'de siyasal olaylara karıştığı gerekçesiyle tutuklanan ve iki yılı aşan bir tutukluluk döneminin ardından, 1974'te ünlü "Arkadaş" filmini çeken Güney; aynı yıl "Endişe" filminin çekimleri sırasında, karıştığı bir olay yüzünden 19 yıl hapis cezasına mahkum olmuştu. Cezaevindeyken sinemayla olan ilişkisini, yazdığı senaryolarla sürdüren Güney'in senaryolarından biri olan "Sürü"; yönetmen Zeki Ökten tarafından filme çekildi. Yurt içinde ve dışında çok sayıda ödül kazanan filmin ardından, "Düşman" ve "Yol" filmleri çekildi.

Güney'in Türkiye sinemasına katkısı 

Adana doğumlu ünlü sinemacı Yılmaz Güney, yaşamı boyunca inandığı değerler ve halk mücadelesi için uğraştı. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ndeki yüksek öğrenimi sırasında, tanıştığı yönetmen Atıf Yılmaz'la yolu setlere uzanan Güney, onun yardım ve desteğiyle sinemada başarıya ulaştı. Atıf Yılmaz'ın asistanlığını da yaptığı dönemlerde, Onüç dergisinde yayınladığı bir hikayesinden dolayı hakkında soruşturma açıldı. Bu dönemde çektiği "Umut" filmi de, Yılmaz Güney sinemasında yeni bir dönem açtı ve Türkiye sinema tarihinin baş yapıtları arasında yer aldı.

Doğu insanını ve o coğrafyanın çaresizliğini anlattığı filmleriyle Türkiye sinemasına bambaşka bir ses katan Güney ve sinemasının uzun yıllar süren mücadeleler sonunda ulaştığı başarıların hâlâ görmezden gelinmesi, kaybolması ve el altından "yasak" bir şey havasında satılması; çelişki ve yalnızlık barındıran sanatının Türkiye'de ne ifade ettiğini de gözler önüne seriyor.

Kendine sürgün ülke: Türkiye 

Bu anlamda, Nuri Bilge Ceylan ve Yılmaz Güney arasında Cannes film festivali ödülüyle beş yıl önce gerçekleşmeye başlayan bu sembolik buluşmanın en belirgin önemi yine Ceylan'ın sözleriyle oldu:

"Yalnız ve güzel ülkem Türkiye'ye..."

Her iki sinemacının sanatını ve hayatını adadığı Türkiye, yalnızlığını da her iki sanatçıya bulaştırmıştı. Yıllar sonra Ceylan'ın bu sözleriyle yeniden hatırlanan Yılmaz Güney ve "Yol"un Cannes başarısı, bir sanatçının politik görüşlerinin ötesinde bir ülke sinemasına yaptığı katkının görmezden gelinmeyecek kadar değerli olduğunu da ispatladı. Ceylan'ın beş yıl önceki konuşmasıyla, bu yıl ki ödül töreninde söylediği sözler bu bakımdan büyük bir bağdaştırıcı unsur taşıyor: yalnız, güzel ve kendine "sürgün" bir ülke için... (YK/GG)



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat