Sermayenin Bienal'i, Bienal'in sermayesi
soL'un Dosyasy"Tüm zamanların en iyisi ve en kötüsüydü... Akıl çağı, budalalık çağı, inanç çağı, kuşku çağı, ışık mevsimi, karanlık mevsimi, umut baharı ve umutsuzluk kışıydı... Yaşamak için hem çok şeyimiz vardı, hem hiçbir şeyimiz yoktu. Topumuz dosdoğru öte yanı boylayacaktık. Kısacası, o çağı şimdiki zamana kadar benziyordu ki, gösteriş yapmayı seven bilgiçler iyi ya da kötü şeyler arasında bir karşılaştırma yapıldığında, bu çağın her yönden en üstün olduğunda direniyorlardı."  Charles Dickens, İki Şehrin Hikâyesi'

Cengiz Kılçer

İçinde bulunduğumuz küreselleşme süreci için, "zamanların en kötüsü" diyen de var, büyük bir iyimserlik içinde "zamanların en iyisi" diyen de. "Zamanların en iyisi"dir diyen kapitalistler... İyimserlik yüklemi yapıp bienal düzenleyenler de onlar. 

Kürselleşme çağında kapitalist sistem, üretim araçlarının özel mülkiyetine ve her bir kapitalistin en yüksek kârı elde etmeye çalışmasına dayanır. Bu da gelişmeyi olanaksız kılar ve yerküredeki insanların çoğunun yaşam koşulları sefilleşirken, küçük bir azınlığın devasa ölçüde zenginleştiği bir durum yaratır. Bu durum karşısında iyimser olunabilir mi?

Dikkatinizi çekmiştir Radikal gazetesinde (18.09.2007) Çin sanatının en meşhur temsilcilerinden Yan Pei Ming ile bir söyleşi yer alıyor. Yan Pei Ming tabii ki, "İmkânsız değil, üstelik gerekli: Küresel savaş çağında iyimserlik" ana temasıyla gerçekleştirilen 10. Uluslararası İstanbul Bienali'ne antrepodaki suluboyalarıyla katılıyor. Ve antiburjuva portreler yaptığını buyuruyor. Bu antiburjuva portrelerin yüz binlerce dolara satılmasını ise "burjuvanın kendine karşı olan şeyi alma gücü"ne bağlıyor.
 
Söyleşiyi yapan muhabir de çok haklı olarak şu soruyu soruyor: 

-Madem anti burjuva portresi yapıyorsunuz. Bir portreniz 500 bin dolara satılıyor. Bu nasıl bir anti burjuva portresi?

- Burjuvanın kendine karşı olan şeyi alma gücü var. Bir tane patron var mesela evine Mao posteri asmayı istiyor. Bu da normal. Bu bütün burjuvazi için geçerli. Onları şoke ediyorsunuz. İlkinde şoke ediyorsunuz, ikincisinde anlamasını sağlıyorsunuz. Üçüncüsünde daha fazla almasını sağlıyorsunuz. Empresyonizm de aynı şey. Önce şoke etti. Sonra popüler oldu ve çok satıldı, sonra daha çok satıldı. 

Neyse yukarıdaki alıntı bir gerçekliğin uzantısı değil tam da kendisidir. Sanat uzun zamandır toplumda güç ve çevre sahibi olanların lütuf'unda. Sanat ürünleri piyasa değeri taşıyan nesneler olmanın yanı sıra statü timsalleri olarak da işlev görüyor. Kültür/sanat ürünleri toplumsal ilişkilerin ve kimliklerin üretim sürecindeki girdiler olarak, onları tüketenler hakkında tüketenlerin kendilerine ve başkalarına ilettikleri reklâm uğruna tüketirler. Sanat kayırıcısı-destekçisi bir şirketin kendi görüntüsünü pazarlamak, şüphesiz sadece satış politikalarından oluşan geleneksel ürün promosyonlarından özendirmelerinden ayrıdır. 

Çeşitli şirketlerin ürünlerinin ve hizmetleri arasındaki farklılığın peyderpey azaldığı küresel veya ulusal piyasadaki güçlü rekabet nedeniyle, bir şirket için kendisini rakiplerinden ayırmanın en aktif yolu yontulmuş bir şirket imgesi geliştirmektir. Yani sonuçtu sanatın kendisi de reklâmı yapılabilecek bir araçtır. Şirketlerin üst düz yöneticilerinin sanat sponsorluğu ve şirketlerin sanata müdahalesi konularında önemli roller üstlendiklerini görüyoruz. Şirketlerin zirvesine yerleşmiş bu insanlar konumları nedeniyle büyük güç ve nüfuz sahibi kişilerdir. Bu kişiler şaşılacak derecede onca işleri arasında hayret edilecek sayıda yardım kuruluşlarına ve kâr amacı gütmeyen kültür kurumuna hizmet etmekten geri durmazlar. 

Geçtiğimiz yüzyılın sonlarının batılı "kapitalist demokrasilerde" çağdaş sanat, diğer kültür metalarıyla birlikte, şirketler ve farklı bir biçimde de olsa CEO'lar (üst düzey yöneticileri!) için, hem maddi hem de manevi paraf değer taşıyan bir değişim aracı gibi işlev görüyor. Yönetim kurulu başkanının, genel müdürün, kurmay şirketlerdeki büyük ortakların kararları, şirketlerin sanata müdahalesini çok büyük ölçüde belirliyor. Her türlü basın yayın organlarında sık sık bu üst yöneticilerin özellikle de büyük şirket yönetenlerinin, büyük hatta ateşli bir sanat tutkusu besledikleri yönünde haberlere boğuluyoruz. Ama bu insanların şirketlerin sanat girişimlerinde söz sahibi olmalarını rastlantı olarak düşünmek safdillikten başka bir şey olabilir mi? 

Bunu "kaliteli" muhitlerinin ve sınıfsal heveslerinin dayanağını oluşturan bir toplumsal medenileşme-üstünlük-ayrıcalık aracı olarak görmek gerekiyor. Sanata şirket müdahalesi, birbirleriyle bağlantılı bu unsurlar ele alınmaksızın tam olarak değerlendirilemez. 

Ayrıca kültürel sermaye düşüncesi çağdaş sanatın bir parçası olduğu beğeni ve değer sistemini, politik ekonomik ve sosyal biçimlenimlerinin genel yapısı içinde kavramak bakımında yararlıdır. Sanatı verili durumda esasen bir hegemonik ideoloji olarak görmek gerekiyor. Sanatın kuşaktan kuşağa iletilmesi, hâkim sınıfın, hâkim konumunun korunmasına yeniden ve yeniden üretilmesine hizmeti eder. Onun geliştirdiği etkili bir kavram olan kültürel sermaye böylece bir tahakküm aracı olarak işlev görür. 

Ekonomik sermaye ile kültürel sermaye arasındaki ilişkiler güçlü kanıtlar oluşturur, bu kanıtlar hem bireyler için hem de şirketler gibi ekonomik yapılar için geçerlidir. Kültürel sermaye bağlamında bireyler çok fazla sermaye koymaksızın, kültürel sermayeye sahip olduklarını gösterebilirler, şirketler ise bunu ancak ekonomik güçlerini ortaya koyarak gerçekleştirebilir. Dolayısıyla bütün şirketlerin kültürel girişimleri, ancak önemli boyutta ekonomik sermaye birikimine sahip olmaları sayesinde gerçekleşir. 

Kişisel düzeyde ekonomik servet ile kültürel sermaye: -ki, şirketler bu kavramı artan ekonomik başarıyı açıklamak için kullanmaktadır-  birbirinin yerini alabilir ve kültürel sermaye birikimi çoğu zaman hâkim sınıfın konumunun yeniden üretilip güçlendirilmesine yarar; oysa şirketlerin kültürel sermaye edinme çabaları bu kadar açık değil. Şirketlerin kültürel sermayesi, bu güçlü etkinin sürdürülmesi bakımından ekonomik bir anlam taşır. Şirketler sanat koleksiyonlarını oluştururken maddi ve simgesel mübadele açık ve dolaysız olarak gerçekleşir. Ancak çoğu durumlarda şirketlerin sanat etkinliklerinden sağladıkları yararların nicel açıdan ölçülmesi kolay olmuyor.  İnsanların yani tüketicilerin zihinlerindeki simgesel konumları konusunda çok duyarlı olan şirketler, bütün sosyal içerikleriyle birlikte sanatı bir reklâm biçimi ya da halkla ilişkiler stratejisi olarak kullanırlar ya da şirket kültürünün jargonuyla, sanatı bir pazar dilimini eline geçirmek için kullanırlar. İncelmiş bir sosyal gruba özgü beğenileri benimsediklerinin işaretini göstererek bu gruba hitap etmek isterler. Ekonomik hedeflere ulaşma yolu olarak kültürel sermaye edinme çabası,  saydam, bazen de siyasi olarak en zararlı biçimini işte bu yerleşik çıkarlar düzleminde aldı. Yani kültürel sermayenin ekonomik sermayeye dönüştürüldüğü düzlemde.

Kaldı ki bireyin kişisel bir düzeyde sanatını ortaya koyma hakkını kullanmasını sağlayan sanatsal ifade özgürlüğü sermaye sahibi patronların çok daha maddi amaçlarının peşinde koşmak için gerek duyduğu özgürlükten tümüyle farklıdır. Kapitalist şirketler sanat kurumlarına sponsorluk yaparak, müze ve galerilerle "insancıl" bir değer sistemini paylaştıkları izlenimi veririler. Böylece özel çıkarlarını maskelerler. Şirketler için reklâm kampanyası sanat sponsorluğunun en önemli öğesidir reklâma duyulan ihtiyaç pek doğal ki, şirketlerin pazarladıkları mal ve hizmetlere göre değişkenlikler arz eder ve değişkendirler. Ama petrol, tütün, silah şirketleri gibi parlatılması gereken şirketler açısından özellikle başarılı sonuçlar verir.

Apaçıktır ki ekonomik gücün sanatta kullanılması, son tahlilde statü ve meşruluğa dönüştürülmüştür. Bu dönüşüm süreci tersine de işler, yani kültürel sermaye yeniden parasal sermayeye dönüştürülebilir. Şirketlerin sanat koleksiyonculuğunun ki bienaller bu işe de yarar en çekici özelliği bu noktada ortaya çıkar, sanat yatırımı kendi içinde değerli bir yatırım olmakla kalmaz, aynı zamanda halkla ilişkiler aracıdır. Özünde sanat nesnesi kapitalistin elindeki en ucuz sanat nesnesidir, üstelik tarihte hiçbir meta onun ki kadar yüksek bir kârlılığa sahip olmamıştır. Sanat çoğu işletmenin hedef kitlesi olan varlıklı ve incelmiş bireyler üzerinde etkili olacak bir çizgi kazandırır. 

İş dünyası üretimdeki konumu sayesinde sanatsal meselelerde hâkim grup rolünü oynamakta ve ekonomik hâkimiyetin getirdiği itibar ve güveni kazanma çabası içinde. Görünüşe bakılırsa sanatçılar şimdilik güya su içtikleri kuyuya tükürmeye pek niyetli değiller. Kendilerini sadece ve tamamen işine vermiş, büyük insanlığın durumuna kayıtsız, kendi sanatının tuhaf kurallarından başka buyruk tanımayan bir profesyonele dönüşmüş haldeler. 

Kapitalist sistem içinde kültür/sanat alanında gerilim ve kırılma emarelerine şimdilik bayramdan bayrama rastlanıyor, ama günün birinde direniş mihraklarının oluşacağını ve şimdilik baskın olan düzeni sorgulayıp ona meydan okuyacaklarını umut etmemek için hiçbir neden bulunmuyor.



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat