Atatürk; laik ve bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’ ni kurmakla kalmamış yakın komşularımıza da medeniyet, çağdaşlık ve barışı yansıtmıştı. Türkiye örneğinden etkilenen Suriye, Irak, Mısır, Tunus ve Cezayir gibi yakın komşularımız, demokrasiye yönlenerek, laik, bağımsız ve arap milliyetcisi ülkeler haline dönüştüler. Arap kadınları, kara çarşaflardan sıyrılarak çağdaş ve eşit insanlara dönüştü..

Daha bir yıl kadar önceydi... Suriye’den Türkiye’ye, karşılıklı olarak heyetlerin biri gelip, beşi gidiyordu.. Ortak hükümet toplantıları yapılıyor, iki ülke arasında vizeler kaldırılırken, Antep, Hatay, Halep seferleriyle yılda 2-3 milyon turist her iki ülkeye de ekonomik katkıda bulunuyordu.

Bu sıcak ve yapıcı dostluğa çok uzaklardan bir münasebetsiz taş koydu.. Öyle ya, iktidarlarını kendisine borçlu olan eşbaşkanlar, BOP Projesini sekteye uğratacak girişimde bulunamazdı... Sun’i bir ülke ile şii bir ülke dost olamazdı. Emperyalist emellerle çelişirdi... Emir büyük yerden olunca dostluk yerle bir oldu...

Van depreminden aylar geçmesine rağmen vatandaşlarını hâlâ çadırlarda süründüren iktidar, 2 - 3 günde 30 - 40 bin kişilik konteynır kentler oluşturuverdi. Güya Suriye halkı kasap Esad baskısından kurtulup soluğu Türkiye de alacaktı... Aynı Irak operasyonu öncesi Saddam zulmunden kaçan Irak’lı kürtler gibi... Ama bu sefer olmadı... Çok az kaçan vardı ve çoğunluğu eşleri devşirilerek Esad ordusuyla çarpıştırılan lejyonerlerin eş ve çocuklarıydı.... ABD, Seul’de, eşbaşkana ve parmakla işarat ettiği Devitoğlu’na talimatı verdi. İstanbul da ’Suriye dostları!! ’ toplantısı yapılsın...

İstanbul’a davet edilen Cofi Annan gelmedi ama 18 karısı olan Suud Kralı temsilcisi geldi. 1995’te babasına darbe yaparak iktidara gelen Katar Emiri temsilcisi ve yine emirin sahibi olduğu Ell-Cezire televizyonu hazır bulundu. Bu emir den alınan paralarla Sabah ve ATV gurubuna el konularak yandaşlaştırılan tüm medya da oradaydı... Bahreyn Emiri temsilcisi de oradaydı ama beklenen sonuç bir türlü alınamadı. Suriye’ye conilerin yerine mehmetciklerimizi gönderme işi şimdilik ötelendi. Annan planı devreye girince bizim bazı bakanlara da, son Osmanlı kalıntısı Neslişah hatunun cenazesini kaldırmak kaldı...

Ortadoğu da, BOP projesi kapsamında görev alan eşbaşkanların yönetiminde sürekli kan kaybeden Türkiye Cumhuriyet’i, bu onursuz sürece daha fazla tahammül edemez, etmemelidir. Kıbrıs’ta; rumların yardımıyla ayakta kalabilen KKTC den sonra, şimdi de Rus ve Çin devletlerinin yardımıyla mı bölünmekten kurtulacağız... Türk Milleti ne zaman kendi geleceğini kendisinin belirleyebildiği, Ankara’nın tekrar ülkenin başkenti yapıldığı bağımsız bir iradeye kavuşacak...

Ülkemizin bölünmesinin önünü açacak anayasa taslağı hızla tamamlanırken, komisyonda görev alıp, durumu meşrulaştırma görevi yapan CHP ve MHP’nin durumuyla, meclis arşivinde uzun süre tozlu raflarda bekletilip, birden gündeme sokulan şu bizim meşhur 6197 sayılı yasanın yenilenmesi sürecinde bizim TEB’de aynı duruma düşürülebilir mi? 1953’te kanunlaşarak yürürlüğe girdiğinden beri oldukça eskimesine rağmen hala biz eczacıların en büyük güvencesi olan, ’sahip ve mesul müdür ’ terimini eczaneler için hala muhafaza eden bu kanun yenilenirken, nüfus kısıtlaması, yardımcı eczacılık gibi kulağa hoş gelen yeniliklerin arasına bir gece yarısı operasyonuyla, bizler için en önemli güvence olan bu terime bir hançer sokuluvermesin !!! TEB güvenceyi nerden alıyor, kimlere güveniyor??? Eğer hükümet ve bakan deniyorsa, daha üç yıl önce protokol aşamasında imzalarını inkar edenler bunlar değilmiydi!!! Bu iktidar göreve geldiği 10 yılı aşan süredir cumhuriyetimizin, halkımızın ve mesleğimizin içini oyarken, buradan iyiniyet beklemek fazla safdillik olmaz mı... Bırakalım bu kanun yerinde kalsın ve ulus ötesi sermaye kuşatmasına karşı milli ve küçük eczane yapısını ayakta tutmaya devam etsin... Biz milli bir hükümetle kanunlarımızı kendimiz yenileyebiliriz.



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat