Eczane, artık örneği az olan özgün işyerlerinden birisi olarak kalmıştır.

Yaklaşık 24 bin 700 küsur eczane doğrudan halkın içindedir; hem ilaç satışının en önünde tüm ülke coğrafyasına dağılmıştır, hem de doğrudan sağlık danışmanlığının orta yerinde bulunmaktadır. Yerine göre yaşlıların soluklandığı, gençlerin buluştuğu, çay kahve içilen yerlerdir.

Dolayısıyla eczane sıradan bir işyeri, işletme değil toplumsal bir fenomendir. Bu durum eczacının odağında bulunduğu, daha çok sosyal eczacılık kavramıyla açıklanabilir.

Bu sosyal yapı, eczaneye tüm unsurlarıyla bütüncül bir nitelik kazandırmakta; eczaneyi kaptan köşkünde eczacının oturduğu ancak diğer çalışanları ve ilişkileriyle ayrı ve güvenilir bir sağlık kuruluşuna dönüştürmektedir. Toplumsal algı budur. Dışarıdan bakıldığında insanları eczaneye çeken en temel dürtünün ise “güven” olduğu gözükmektedir.

Doğal olarak eczane ve eczacılık denildiğinde, insan unsuru öne çıkmaktadır. Eczacının birlikte çalıştığı ve çok kere ailesinden bile fazla zaman geçirdiği eczane çalışanları, eczanenin bütüncül bir yapı içerisinde korunması ihtiyacı nedeniyle önem kazanmaktadır.

Eczacıların çok ciddi sıkıntılar yaşadığı bu günlerde, eczanenin en önemli bileşenlerinden birisi olan eczane çalışanlarının da bu sıkıntıların doğal uzantılarını hissetmeye başladıkları görülüyor.

Bunu nereden anlıyoruz? Eczane çalışanlarının derneklerinden, yürüttükleri faaliyetlerden, yaptıkları eylemlerden, internet sitelerinden, çeşitli yollarla kamuoyuna yaptıkları duyurulardan ve eczacıların çalışanlarına dair paylaştıklarından elbette…

Eczane çalışanları ne istiyor peki?

En çok üzerinde durdukları konu; çalışma saatleri… Türkiye’de eczane çalışanlarının çalışma sürelerinin pek çok yerde 10-12 saate yaklaştığı gerçeği ile karşı karşıyayız.

Ancak burada çözülmesi gereken bir bilgi karmaşası var.

Bu sorun, maalesef sadece iş mevzuatı ile ilişkili değildir. Çünkü eczaneler açık kaldığı sürece çalışanlar da ona bağlı hareket etmek zorunda kalıyor.

Yalnız, “eczane çalışma saatleri” tanımlamasının özellikle altını çizmek gerekir. Eczane, dolayısıyla bağımsız çalışan statüsünde olan eczacıların çalışma saatleri kaynağını eczacılık mevzuatından alırken; bağımlı (hizmet akdiyle) çalışan statüsünde olan eczane çalışanlarının çalışma süreleri, kaynağını iş mevzuatından almaktadır.

Dolayısıyla eczane çalışanlarının, çalışma süresini eczaneye uydurmak doğru bir bakış açısı değildir. Ancak eczane açık olduğuna göre, çalışan ne yapacaktır? O da kimi kez zorunluluktan, kimi kez sorumluluktan eczaneyi ve eczacıyı yalnız bırak(a)mamaktadır.

Kritik yer burasıdır. Eksik olan, eczane çalışma saatlerinin, hem eczacıyı hem eczane çalışanlarını düşünerek düzenlenmesi zorunluluğudur. Ancak 6197 sayılı yasa değiştirilirken bu fırsat kaçmıştır. 6308 sayılı değişiklik yasası ile bu konuya girme cesareti yine gösterilememiş, yasada eczane çalışma saatlerine ilişkin hiçbir bir düzenleme yapılmamıştır.

Böyle olunca karmaşa devam etmektedir. Çünkü çalışma saatleri, 6197 sayılı temel eczacılık yasasında değil 6643 sayılı TEB yasasının 20. maddesinde nöbet üzerinden dolaylı bir düzenlemeye sahiptir. Burada doğrudan çalışma saatleri değil, tatil ve nöbet gün ve saatlerinin eczacı odalarınca tespitine dönük bir düzenleme sözkonusudur. Dolayısıyla eczane çalışma saatleri eczacı odalarınca dolaylı olarak belirlenmekte, ancak nöbet, tatil gün ve saatleri; sadece eczacı odalarının inisiyatifine bırakılmamakta, il sağlık müdürlüklerinin onayına da bağlanmaktadır.

Özetle genel eczane mevzuatındaki bu eksiklik, eczane çalışanlarını doğrudan etkilemekte ve bu durum uzun ve karşılıksız çalışma biçimi olarak, çalışma barışını bozacak şekilde kendini açığa vurmaktadır.

Bu karışıklığın, sorumlularca, hem eczanenin kazancını etkilemeyecek hem de gerek eczacı ve gerekse çalışanlarının tatil ve dinlenme haklarını koruyacak şekilde katılımcı bir yaklaşımla çözümlenmesi ihtiyacı önem kazanmıştır.

İkinci olarak eczane çalışanları, eczane içindeki kimliklerinin netleşmesini, statülerinin duraksamaya yer bırakmayacak şekilde belirlenmesini ve kazanılmış haklarının korunmasını istiyor.

Ve nihayet yüksek değil yeterli bir ücret, iyi ve dostça bir işyeri ortamı ve bu ortamın doğal sonucu olarak mesleki tatmin istiyorlar.

Bütün bunlar sadece eczane çalışanlarını ilgilendiren bir şey de değildir üstelik.

Herkesi ilgilendirir. Herkesin sorumluluğu vardır.

Başka bir deyişle sosyal niteliği ağır basan bir işyerinde çalışma düzeni ve ilişkilerinin iyi olması, hem işveren olarak eczacıyı, hem de eczane çalışanlarını doğrudan ilgilendirdiği gibi, kamu yönetimini, meslek örgütlerini, giderek hizmet verilen kitleyi de doğrudan ilgilendirir. 

İşyerinin esenliği için bütüncül bir yaklaşıma ihtiyaç vardır. Bu yaklaşımın ana akımı işveren ve çalışan arasındaki huzurdur. Rahat fiziki koşullar, çalışanların mesleki ve ekonomik tatmini, hem eczacının hem çalışanlarının çalışma saatleri ve biçimleri, nihayet işletmenin sürdürülebilirliği yani kârlı olması demektir huzur... Bunlar arasında öncelik-sonralık aramak yerine bütüncül yaklaşıma iltifat etmek doğru olacaktır.

Birini diğerinden ayıramazsınız.

O halde eczane çalışanlarına ve derneklerine kulak vermek ve destek olmak zorundayız: Kamu yönetimi olarak, eczacı örgütleri olarak, eczacı olarak… Nitekim eczaneyi bütüncül bir çerçevede koruma ve geliştirmenin esas olduğu, 6643 sayılı Yasa’nın ruhundan da çıkmaktadır.

 

f.cakmak@eczacininsesi.com

 



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat