Hakan Gençosmanoğlu Sordu, Kubilay Aydın Yanıtladı

2.BÖLÜM

 

"Eczane Ekonomilerinde Erime"

H. Gençosmanoğlu: Eczane ekonomilerinde günden güne bir erime yaşandı ve bu durum hâlâ devam ediyor...

K.Aydın: 2009-2012 arasında, sizin gazetenizde de bunu yazmıştım... Elimizdeki rakamlarla, göstergelerle %33 enflasyon görmüşüz.

2009-2012 yılları arasında eczane başına cirodan %9,5 gibi bir küçülme olmuş.

Ticari iskontolar da geri çekildi. Görünen o ki 2009-2012 yılları arasında %33 enflasyona maruz kalan eczanelerin hasılatı %9,5 azaldı. yan, 2009 dan 2012 gelinceye kadar eczacılar % 40 yoksullaşmış.

2013 yılında ne olmuş? 2013 yılında ortalama eczane ciroları % 6 civarında artmış ama yine devlet kurumlarının rakamlarında %7,4 enflasyon yemişiz.

Eczane başına ciro artışı ve enflasyon artışına baktığımız zaman 2013 yılında yine eczacı %1,5 küçülmüş. Fakat bunun görünmeyen tarafı özkaynak kullanan eczacılar %1,5 küçülmüş.

Ama yabancı kaynak kullanan eczacılarda küçülme oranı daha büyük.

TEB’in vermiş olduğu kredilere baktığımız zaman %6,5 gibi gösteriyor ama geri ödemeli olduğu için %13 gibi bir rakamdır. Bankalardan temin edilen kredilerin oranları daha yüksek. Yabancı kaynak kullanan meslektaşlarımız %15 kredi nedeniyle küçülmüş %1,5 da enflasyon farkı nedeni ile küçülmüş durumdalar.

Yani iki aylık cirosu kadar kredi kullanan bir meslektaşımın net karlılığında %2,5-3 kayıp söz konusu.

Bizlerin tüm masraflarımız çıktıktan sonra evimize görtürdüğümüz ekmek paramız %10’dur. 

 

"Geleceği Göremiyoruz"

H.Gençosmanoğlu: Özellikle son karlılık rakamlarından sonra %3 karlılık kaybı çok ciddi.

K.Aydın: Çok iyimser rakamlarla söylüyorum bunu. Ama %10 üzerinden %3 dediğiniz zaman bir eczacının %30 yoksullaşması %30 daha az kazanır hale gelmesidir.

Konuşmamın başında söylemiştim. 25 yıl önce bu mesleği icra edenlerin tamamı hayatından memnundu. Bugün ekonomik olarak hayatından memnun olan bir azınlık var. Ama onlar da şundan memnun değil. 3 gün sonrası ne olacak... 5 gün sonrası ne olacak...

 

"İlaç Dışı Ürünler"

H.Gençosmanoğlu: Onlar da geleceklerinden emin değiller.Bu önemli bir tespit 1 ay sonrasını göremiyoruz.

Peki... Biliyorsun bu belirsizliklerden sonra ilaç dışı ürünlere yönelim arttı. Eczacılar, eczanelerini değiştiriyorlar artık. Dönüşüyorlar.

Hatta basında eczaneler markete dönüştü türünden haberler çıkıyor. O süreç için ne diyorsun? Yani İlaç dışı ürünler ve bir taraftan bunun abartılması sonucu piyasa ürün çöplüğüne dönüyor. İlaç dışı ürün meselesini nasıl okuyorsun?

K.Aydın: Buna şu açıdan bakmak gerekiyor...

Bu dönüşümler bu değişimler mesleğimizde bir takım hasarlar yarattı.

Bugün 25 bin meslektaşımızın her birinin kafasında farklı bir eczacılık anlayışı var. Hiç birimizin düşüncesi bir diğerine benzemiyor. Bizler belirli yasalarla belirli yönetmeliklerle yönetiliyoruz ama Türk eczacılarının belki de en önemli eksiği bugünkü konjonkturel faktörler yorumlanarak bir misyon bir vizyon tespiti yapması, bir yol haritası çizmesi ve bir stratejik planlama yapmasına şiddetle ihtiyaç var.

Bu misyon, vizyon, temel değerler, stratejik planlama yapıldıktan sonra bu farklı eczacılık modellerine bakışımız da değişecektir. Birbirimizi anlamaya başlayacağız.

Kişisel düşüncem şu bu tür ürünler eczanelerde satılmalıdır diyoruz. Niçin eczanelerde satılmalıdır?

Yani niçin bir AVM’de değil bir aktarda değil, bir gıda markette değil niçin eczanede satılmalıdır? Bizim iki tane önemli değerimiz var. Bu iki önemli değeri eğer biz deforme edersek, yok edersek; bizde satılmış, aktarda satılmış, AVM’de satılmış çok bir şey fark etmeyecek.

Bu iki değerden bir tanesi mutlaka bilgidir. Bizler bilimsel bir eğitim almış meslek kuruluşuyuz. Ama bu bilimsel eğitimin yanında bizi farklı yapan bir özellik daha var.Biz aynı zamanda meslek yemini etmiş, etik değerler ve deontolojik değerler üzerine eğitim görmüş ender meslek gruplarından biriyiz. 

Bilgi ve güvenilirlik...

İşte bu bilgi ve güvenirlilik noktasında değilsek, sadece parayı hedefliyorsak ne yazık ki birilerinin de rüzgarıyla bizler de dönüşüme gideriz. 

"Aktarlaşmayalım"

H.Gençosmanoğlu: Uzun vade de savruluruz...

K.Aydın: Bakın... Aktarlar eczacılaşmaya çalışırlarken bizler farkında olmadan aktarlaşmaya çalışıyoruz. Bilgimizle güvenimizle biz yer almalıyız.

Nedense bakın şöyle bir şey var. Eğitim programları düzenleniyor. Şunu fark ettim. Bundan 20 yıl önce bilimsel eğitim programları vardı. Şimdi satış üzerine eğitim programları var. Müşterinin şu göz hizasına ürünü koyacaksınız, gözünün içine bakacaksınız, gülümseyeceksiniz, nöromarketing yapacaksınız.

Bunların hepsi küresel doğrular olabilir...

Ama bizim mesleğimizin doğruları ile ne derece örtüşür, ne derece çatışır...

İşte bunları Türkiye’de eczacıların misyon vizyon tespitiyle bir yol haritası tespit etmesi gerekir yoksa bizler inanın yavaş yavaş aktarlaşıyoruz yani farkında olmadan aktarlaşıyoruz.

Bu ürünlerin eczanelerden tüketiciye ulaştırılmasına karşı değilim. Bilgi ve güven alt yapısıyla.

 

"Kozmik Belge: Yönetmelik"

H.Gençosmanoğlu: Evet eczacıya yakışır bir zeminde o ürünlerin eczaneden tüketiciye ulaştırılması gerekiyor. Ben de ona katılıyorum. Burada bir risk görüyorum. Eczacıların savrulmaya doğru gittiğini görüyorum. O da beni ürkütüyor biraz.

Bir süre sonra, hatalar da ısrar edilirse o ürünlerin eczane içinden satılmasının çok anlamı kalmayacak gibi geliyor bana da.

Bir kontrol noktası kurulmazsa tabi.

Peki burada hemen derin bir zigzag çizelim ve meşhur kozmik belgeye gelelim. Meşhur yönetmeliği incelemişsinizdir herhalde. Eczaneler ve eczane hizmetleri hakkındaki yönetmeliği...

K.Aydın: Şimdi öncelikle yasadan başlayalım istersen...

Hukukta yasalar tanımlanırken ihtiyaçlar doğrultusunda ortaya çıkan kurallardır, ihtiyaçlar doğrultusunda değiştirilir, ihtiyaçlar doğrultusunda ortadan kaldırılır denir.

Bu doğrultuda böyle bir yasal değişikliğe ihtiyaç vardı.

Bu yasada da ekonomik çöküntü içinde olan meslektaşlarımın en büyük beklentisi eczane sayısına sınırlama gelmesi hatta mesleğin artık belli bir noktasına gelmiş bizim kuşak insanlarda da “Ben ecznemi devrettiğim zaman hiç olmazsa emekliliğimi huzur içinde yapacağım br dünyalığım olsun” beklentisi vardı.

H.Gençosmanoğlu: Tabi tabi... Öyle bir beklenti vardı.

 

"Bize Oyun Hamuru Verdiler"

K.Aydın: Aslında ben yasayı şuna benzetiyorum.

Eczacıların önüne bir oyun hamuru verdiler. Üç sene oynattılar bizi.

H.Gençosmanoğlu: Yani baştan çok umutluyduk ama sonuç maalesef ona dönüştü.

K.Aydın: Üç sene bizi oynattılar. Sevindik, heyecanlandık, şekilllendik.

Bu yasada en can alıcı nokta eczane sayılarıydı. Ama ortadaki eczane saysı mevcut eczane açma hakkına sahip olan öğrencileri de kattığınızda Türkiye’nin nüfusu 110 milyon oluncaya kadar eczacıya ihtiyaç yok.

Fakat bu maddenin yine sanal bir tarafı var. Eczane sayısının nufusa göre sınırlandırılması bölümünü sanal buluyorum. Niye sanal? Eczane sayısının artışına baktığımızda çok artış görmüyorsunuz. Çünkü eczanenin saysını yasalar yönetmelikler değil ekonominin kuralları belirleyecek.

H.Gençosmanoğlu: Evet... Son yıllarda dondu o sayı. Eskisi gibi artmıyor.

K.Aydın: Evet. Burada da öyle nüfusa göre de değil, meslek hizmet puanları da değil, parası olan yeni mezun bir arkadaş gelecek, meslekten bıkmış, ekonomik olarak dibe vurmuş bir meslektaşıma gelecek, “ Senin ederin budur kardeşim, git” diyecek ve yine eczane açılacak.

Şimdi buradan yönetmelik bölümüne geldiğimizde; size dedim ya az önce mesleğini misyonu, vizyonu, temel değerler....

H.Gençosmanoğlu: Yönetmeliğin içeriğine girmeden önce, kesiyorum ama bu yönetmelik niye TEB tarafından sır gibi saklanmaya çalışılıyor. Ben de yıllardır bu çalışmaların içindeyim. Böyle bir şey yaşamadım.

K.Aydın: Tabi, bu soruyu yönetmeliği saklayanlara sormak lazım.

H.Gençosmanoğlu: Evet aslında onlara sormak lazım da... Bir şey mi var? Son anda yönetmeliğe bir şey mi girecek? Limanlar, garlar konusu mudur? Yani niye bu sır gibi saklanıyor? Kişisel yorumun, gözlemin ne?

K.Aydın: Muhtemelen bir şeyi saklarsanız. Bunun altında mutlaka bir şey vardır.

Yönetmelik çıktığında muhtemelen insanlar bir şeylere HAYIR diyecekler.

Bakın yönetmelikle ilgili başkanlar danışma toplantıları yapıldı. Bizlerin görüşleri alındı.

Ama "arkadaşlar biz hangi konularda mutabıkız, hangi konularda mutabık değiliz" noktasında olmadık.

En son 5 yada 6 oda başkanının olduğu bir daraltılmış komisyonda yönetmelik şekil aldı.

Daraltılmış komisyonun içinde, İstanbul yok, Ankara yok, İzmir yok, Bursa yok.

Burada büyük bölge, küçük bölge diye bir ayırım yapmıyorum. Özel vakalar, o bahsettiğiniz limanlar, garlar konusu büyük şehirlerde yaşanabilecek sorunlar.

"Yönetmeliğe Dava Açacağız"

Büyük odalardan bu konuları kaçırıp bu yasayı çıkarttığınız zaman bizim de aklımıza yatmayan mutlaka birşeyler çıkacaktır ve biz bu yönetmeliğe dava açacağız. Bu yönetmeliğin bizim aklımıza mantığımıza yatmayan bölümlerine dava açacağız.

E, şimdi siz bizden saklayıp dava açma hakkını bize veriyorsunuz... Ama ondan sonra şunu söyleyeceksiniz. Gördünüz, biz bu yönetmeliği çıkartıyorduk ama dava açıldı noktasında konuşulacak bu olaylar.

Yani yönetmeliğin tüm maddelerini o ortak akıl, o ortak onayla geçmesi, gerekli.

Az önce bahsettim ya mesleğin bir misyonu, vizyonu, yol haritası olmalı diye. İşte bu yönetmelik bunlardan, bu çalışmalardan biriydi aslında. Büyük bir fırsat kaçırıldı. Bence büyük fırsat kaçırıldı.

 

"Gar Eczaneleri"

H.Gençosmanoğlu: Saklıyorlar ama yönetmelik taslağı bizde var. İnceledik. Bu tren garları, limanlarda eczane açılması konusu çok ilginç. Hava alanlarında olduğu gibi açık olması konusu. Gerçi son yayınladığınız eczacı odalarının ortak açıklaması olan deklarasyonda bu konuya dikkat çekilmişti.

K.Aydın: Evet bu deklarasyonda bundan da bahsettik. Ama biz şunu isterdik. Bu maddeyi koymayı gerektiren bir takım düşünceler vardır. Bu düşüncelerde bir ortak noktada buluşulabilirdi. Mesleğin çıkarlarına uygun düşecek bir çözüm bulunurdu.

H.Gençosmanoğlu: Açıkcası ben o maddeyi çok tehlikeli görüyorum. Şimdi bir Anadolu kenti düşünün. Orada otogar o kentin ortasındadır. Garda eczane 24 saat açık olacak ve bunu halk bilecek. O zaman nöbetçi eczanelerin işi zorlaşır.

 

"Yönetmelikte ki Meslek Hizmet Puanları"

K.Aydın: Bakın başka bir sakıncası var...

Mesela meslek hizmet puanları. Meslek hizmet puanlarını hesaplayacaksınız, bölge katsayıları var.

Bizler serbest meslek yapıyoruz. Bizler bir yerde eczane açarken mecburi hizmete gitmiyoruz. İstediğimiz yerde, istediğimiz bölgede, kendi irademizle eczane açıyoruz.

Türkiye’nin bir bölgesinde eczanesi olup (kendisinin yada muvaazalı), İstanbul’da yaşayan bir yığın eczacı meslektaşımız var. Şimdi düşünün bu insanlar meslek hizmet katsayıları ile İstanbul’un bir köşesinde eczane açacak.

Mesleğin gerçeklerinden bir tanesi de şudur: ekonomisi bozuk olan, mesleğin dibindeki o 2-3 bin eczane İstanbul, İzmir ve Bursa’ da dır. Bu sıkıntıdaki eczanelerin çoğu bu şehirlerdedir.

Büyük şehirde yaşamanın bir bedeli var. Kirası yüksektir, personel gideri yüksektir, yaşam koşulları maliyetlidir. Şimdi burada ucu ucuna geçinen bir meslektaşımın meslek hizmet puan katsayısı 1 olacak, bir yerde eczanesi var ve gitmemiş bir meslektaşımın katsayısı 4 olacak...

Yani bu katsayılarla ilgili de sıkıntı var. Yani yönetmeliğin her maddesi, inanın bir noktası bir virgülü bile önemli ve veya yada bunların arasına bir şey koymanız yada "ve"yi yada" veya"yı kullandınız. Bunlar bile sıkıntılı.

Bu arada yasa çıktı...

Yönetmelik çıkana kadar yaşanan bir sisli bir süreç var. Bu sisli süreçte eczaneyi değiştirdi, yerini değiştirdi, başka yere gitti, başka yerden geldi. Bu insanlar ne olacak? Bunlar da yine hukuki süreçlere gidecek. Bence yönetmelik ciddi bir sıkıntı yaratacak.

H.Gençosmanoğlu: Yani yönetmelikle ilgili her açıdan ilginç bir noktaya taşındı olay.

Yönetmelik gizleniyor, yayınlanmıyor. Bizde yani Türkiye’nin şartlarında böyle bir şey olduğu zaman “altından bir şey çıkacak demektir” bu.

Bir komplo teorisi de yapmak istemiyorum ama yaşadıklarımız da bize bunu gösteriyor. Bomba bir şey yada sürpriz bir şey çıkacak herhalde. Ne olacak? Ne düşünüyorsun?

 

"İlaç ve Eczane Pazarı Büyüyecek"

K.Aydın: Mutlaka...

Çünkü, dünyada sermayenin çok ilginç bir iç güdüsü var. Para kokusu aldığı heryere mutlaka mutlaka elini atıyor. Şimdi Türkiye’de bugün için 10 milyar dolarlık bir eczane pazarı var.

Eğer ilaçta reklam, OTC gibi bir takım uygulamalar geçtikten sonra -ki hayaller bunlar üzerine- ilaç pazarı 20 milyar dolara da çıkar.

H.Gençosmanoğlu: 20 hatta 25 milyar dolar beklentisi var.

K.Aydın: İşte bu birilerinin ilgisini çekiyor. Yani ben de sizin gibi şüpheci bakıyorum. Yaşadığımız olayara bakınca şüpheci olmak durumunda kalıyoruz.

 

"Türk Eczacıları Birliği Delege Dağılımına Karşı Dava"

H.Gençosmanoğlu: Yaşadıklarımız onu gösteriyor.  

Maalesef üzgünüm ama böyle. Yani yönetmelik demişken oradan hemen Türk Eczacıları Birliği’ne geçmek istiyorum. Siz bir dava açtınız. TEB’de temsil edilen delege sayıları ile ilgili. Ne aşamada? O davanın temel gerkeçesi, temel itirazlarınız, beklentiniz? Dava ne aşamada?

K.Aydın: Türk Eczacıları Birliğinin son üç dönemine şöyle bir baktınızda...

Her dönemin bir sonraki döneme bıraktığı etkiler var. İki dönem öncesinde 6’ya 5 olayı yaşandı. Bu 6’ya 5 olayı bence kaçırılmış ciddi bir fırsattı.

Orada iş yapma kültürünü belki orada geliştirebilirdik.

 

"TEB Yönetimi Karantina Uyguluyor"

6’ya 5 olayında birlikte çalışamamanın ne yazık ki zararını, hasarını bizler ağır ödedik.

6’ya 5 de Merkez Heyeti dışına çıkan 5 üyenin bölgesine artık bir karantina uygulanmaya başladı.

Bir sonra ki dönemde biliyorsunuz bizlerde muhalif odalar olarak liste yaptık, aday olduk. Delege oranının da 1/3’ü kadar oy aldık. O zaman şu söylenebilirdi:

“Evet arkadaşlar sizler geldiniz bu yapının içine girmeye çalıştınız, işte bu yapının içinde uyum sağlamadınız, otursaydınız kalsaydınız, gittiniz.”

 

"Temiz Bir Sayfa Açtım"

Bir önceki büyük kongre için bunu kabul ederim. 3 sene önce odamda göreve başladığımda ki biliyorsunuz Merkez Heyeti’ ne en fazla direnç gösteren odalardan biri Bursa Eczacı Odası’ydı.

Ben Türk Eczacıları Birliği’ne temiz bir sayfa açtım.

TEB’in bütün çalışmalarına katıldım. Bütün toplantılarına gittim. Kendi bölgemde kendi üyelerimin tepkisini alma pahasına da olsa Genel Sekreterimizi toplantıya davet ettim, buraya getirdim.

14 Mayıs etkinliklerine Merkez Heyeti üyelerimizi davet ettim.

TEB Merkez heyetinin tamamını Bursa’ya davet ettim. Buradaki amacım şuydu. Tabanımla Merkez Heyeti arasındaki bu kırgınlığı, bu küskünlüğü bir şekilde ortadan kaldırmaktı.

 

"Erdoğan Çolak’a Elçi Olarak Gittik, Zeytin Dalı Uzattık"

Ve bir sonraki süreçte de artık bütün tabanı kucaklayan bir Merkez Heyeti oluşmasında elçilik yapmaktı.

Geçtiğimiz büyük kongreden 1 ay öncesinde İstanbul’da yapılan fuarda Genel Başkanımızla bir görüşme talep ettik.

Gaziantep Eczacı Odası Başkanımız İrfan Bey ile beraber Genel Başkanımızla bir yerde yemek yedik ve kendisine şunu söyledik:

Bu dönem bizler liste yapmayacağız. Çünkü 3 aşağı 5 yukarı kemikleşmişsiniz, bloklaşmışsınız, burada da bir kemikleşme, bloklaşma var. Bunu çözmek gerekiyor. Merkez Heyetinin yeni yapısına büyük odalardan istediğin ismi davet et. Yalnız biz hariç. biz elçiyiz dedik. İrfan’da, ben de.

H.Gençosmanoğlu: Büyük Odalardan kasıt 3 büyük Oda mı?

K.Aydın: Burada 2 sini alırsınız, 1’ini denetlemeye alırsınız. Ama bu kutuplaşmayı artık çözmek gerekiyordu. Ve biz Sn.Erdoğan Çolak’a zeytin dalı uzattık ve açık çek verdik.

Yani Bursa’dan veya başka odalardan delagasyon içinden istediğin ismi seç biz Merkez Heyetinde senin yanında çalışması için ikna edeceğiz. Bir cevap alamadık. "Tamam" dedi. "Görüşürüz, konuşuruz" dedi. Bir cevap alamadık.

Büyük Kongre’ ye kadar hiç bir cevap alamadık.

“Bizim ekibimiz böyle, biz hayatımızdan memnunuz, yada yok istemiyoruz.” noktasında da hiç bir cevabı olmadı.

Biz açtığımız davayı Büyük Kongre’ den önce de açabilirdik. Açmadık.

Büyük Kongre’ ye gittiğimizde liste yapmadık. Çünkü, bu zarlar adil değil. Bu zarlarla bu oyun oynanmaz.

Delege sayılarına bakın, temsiliyet oranlarına bakın. Burada bir mantıksızlık var. Burada bir tutarsızlık var. Hepsini bırakın üye sayılarını üye dengelerini bırakın, mesleğin dinamizmi, mesleğin yaşandığı koşullar, mesleğin hareketliliği, mesleğin sıcaklığının yaşandığı başkentten üyeniz yok!

Türkiye’nin en büyük kentinden üyeniz yok. Yani ben Bursa’yı ve İzmir’i artık söyleyemiyorum. Buralardan üyeniz yok.

Burada bir mantıksızlık var. Ama Büyük Kongre’ de bir Oda Başkanının çıkıp “liste bile yapamıyorsunuz, konuşmayın.” demesi beni inanılmaz derecede üzdü.

Büyük Kongre konuşmamda şunu söylemiştim. Merkez Heyeti yatay ve dikey bir ağırlığa sahip olmalı.

Yatay ağırlığa sahip olmalı, her bölgenin temsiliyeti olmalı ama bir dikey ağırlığınız olmalı.

İstanbul’da yaşanan bir vakayı telefonla İstanbul’un başkanından öğrenmeniz çok farklı, Merkez Heyeti toplantısına sürekli gidip gelen bir insandan öğrenmeniz çok farklı.

Ya da Ankara’da, hani siz belki Ankara’dasınız 3 aşağı 5 yukarı Bakanlıklara yakınız diyebiliyorsunuz ama nezaketen Ankara’dan birisini alın. Şimdi bunlar öyle bir noktaya geldi ki artık Büyük odalara bir gard uygulanıyor.

Büyük odalara bir karantina uygulanıyor. Artık kabul edilemez bir noktaya geldi. Bakın O Merkez Heyeti Başkanımız görevi bittiği zaman inanın büyük odalardaki meslektaşlarının gözlerinin içine bakamayacak.

İstanbul Eczacı Odası’ nı günah keçisi yaptınız.

Belli isimleri günah keçisi yaptınız. Ya bu isimler de yoktu. İstanbul Eczacı Odası’ nın bu iki sene içinde hiç mi beklentisi olmadı?

İEO nun günahları ve sevapları vardır o tartışılır ama Türkiye’nin en büyük odasına bunu yapmaya hakkınız yok.

Bu noktadan sonra artık dava açma hakkını kendimizde bulduk. Biz bu davamızı açtık.

H.Gençosmanoğlu: Dava delege sayıları hakkında...

 

"İki Maddede Dava Açtık"

K.Aydın: İki madde de açtık. Bunu söylemekte sakınca görmüyorum. Bir tanesi delege sayısı ile ilgili... Bu maddeyi bölgeden anayasa mahkemesine taşımak için, bir madde daha var, üye sayıları 150 nin altına düşen odalarla alakalı dava açtık.

H.Gençosmanoğlu: Talep ne o davada, odaların kapatılması mı?

K.Aydın: Bizim önerimiz şu: Bugün 70- 80 üyeli odalar var.

Bu odalar 70-80-90 ya da 100 ile yaşayabiliyorsa, gelin kanun maddesini değiştirelim, 100 rakamını koyalım. 100 eczane, 100 eczacı, 100 üye ile oda olunabilsin. Niye muvazaa yapacaksınız?

Biz kötü niyetli olsaydık; üç sene önce 150 üye ile kurulmuş bir odanın şu anki sayısı 80, suç duyurusunda bulunurduk, diğer 70 üye nerde, nerede yaşadı, nerede ikamet etti, bu nasıl açıldı bakılırdı.

Bizim böyle bir derdimiz yok. Yani küçük odalarla, onları yok etmek, ortadan kaldırmak gibi bir derdimiz yok.

Her oda büyük bir heyecanla, büyük bir emekle açılır.

Gelin bu 150 üyeyi, 100 üyeye indirelim, bunun yanında şunu da yapalım; her odanın ekonomik sürdürülebilir fizibilitesini de çıkartalım, o odaya ne verilecek ne alınacak bunun da adını koyalım.

H.Gençosmanoğlu: Evet, yani pratiğe uygun olsun. Dava ne aşamada şu anda?

K.Aydın: Kendi bölgemizde davayı açtık. Yüksek yargıya taşınmasını bekliyoruz.

H.Gençosmanoğlu: Bölge mahkemesi devam ediyor, anladığım kadarıyla... Davanın iki içeriği var, bir delegasyonda temsiliyet, orada bir şablon bildirdiniz mi? Yani şu kadar üyeye şu kadar delege sayısı gibi? Öneriniz ne mesela? Kaç üyeye kaç delege?

K.Aydın: Şöyle bir çalışma yaptık. Türkiye’de milletvekili tespitinde bir mantık var, İstanbul’da var. Hakkari’de var, Ankara’da var.

Biz iki öneri hazırladık.

Bir tanesi milletvekili temsiliyetine benzer bir oran hesabı yaptık, böyle bir çalışmamız var. Bir ikincisi, bu milletvekili temsiliyetine bizim kafamız çalışmaz biraz ayrıntıdır noktasına gidersek, bunu da belli kuruluşta şu kadar ve artı şu kadar üyeye bu kadar delege gibi yeni bir tespit etme formülü belirledik. Ama şunun altını çiziyorum, bizim belirlemiş olduğumuz formülde en az 10-12 oda olmadan (merkez heyetinde) çoğunluğu sağlayamıyorsunuz.

Yani bakın, İstanbul, Ankara, İzmir ve Bursa’yı alın yetmiyor. Sekiz, dokuz odaya daha ihtiyacınız var. Bu sadece delegasyonun %50 si için. Şimdi demokrasinin kuralları hepimiz için geçerli ve hukuk hepimiz için lazım. Bizler eğitimli insanlarız. Eğer ki bunları biz kendi içimizde hal yoluna koyamıyorsak, demokrasinin diğer kurumlarıyla ilgili bir şey söyleme hakkına sahip değiliz. Ne yazık ki biz o demokratik kültürü büyük kongrede gösteremedik.

H.Gençosmanoğlu: Peki, şu çok garip bir şey değil mi; Türk Eczacıları Birliği’nin tablosuna baktığın zaman- yani tabandan çok ciddi bir eleştiri var.

TEB yönetimine çok sert eleştiriler var, bunları hep biliyoruz, hepsini yaşıyoruz, görüyoruz, yazılanları çizilenleri okuyoruz...

Diğer yandan Türkiye’de konjonktürel olarak hem yaşadığımız Taksim Haziran Direnişi yani sosyal bir muhalefetin yükselişi var. Açıkçası bütün o tabloya baktığımda TEB kongresinin o tablodan etkileneceğini düşündüm ama TEB’in o zeminine baktığında tam tersine muhalefet kan kaybetti.

K.Aydın: TEB de eşyanın tabiatına aykırı bir evlilik söz konusu. Baktığınız zaman böyle bir şey var.

 

"TEB de Görev Yapacak Olanın CV si Tek Paragraf Olmamalı"

H.Gençosmanoğlu: Yani bu işin sırrı nedir? Evlilik derken bunu biraz açalım..

K.Aydın: Şimdi ne yazık ki insanlarda iktidar olmak, iktidarda kalmak hırsı insanlık tarihi kadar eski. Kesinlikle buna bağlıyorum.

Alışılagelmiş bir şablon var. Erdoğan Çolak’ın başkanlığında, Harun Kızılay’ın ikinci adam olduğu böyle bir şablona alışkanlık söz konusu. Burada Merkez Heyeti’nden kenarından köşesinden beklentisi olan birileri de bir araya geldiği zaman, delege sayısı da tutuyorsa, göz gez arpacık ve tetiğe basılıyor.

Bakın şunu söylemek istiyorum; TEB’ i ben milli takıma benzetiyorum. Sayısı da aynı 11 kişi. En iyileri olması gerek . Merkez heyetine gidecek olan, o görevde olacak insanlar, mesleki donanım açısından, karakter yapısı olarak, temsiliyet özellikleri olarak üst düzeyde olan insanlar olmalı. Yani Merkez Heyetine gidecek olanın cv si tek paragraf olmamalı.

H.Gençosmanoğlu: Bu önemli bir tespit...

K.Aydın: Hakikaten önemli...

Bir oda gidiyor, sandalye istiyor, isim telaffuz edilmiyor yani. Bize bir sandalye verin deniyor, isim noktasına baktığınızda "uslu çocuk" olmanız yeterli. Böyle olmaz.

H.Gençosmanoğlu: Bu sandalyeler neden bu kadar değerli sizce? Yani bu sandalyenin arkasında ne var? Bizim bilmediğimiz görmediğimiz, bu kadar cezbeden hırslandıran ne var?

K.Aydın: Hırs var. Burada herhangi bir ekonomik beklenti olacağını zannetmiyorum. Ama muhtemelen sosyal bir hazdır, bir yerde olmak, bir yere gelmek. Ama Allah hiç kimseye kapasitesinin üzerinde bir yere gelmeyi, bir yere oturmayı nasip etmesin. Yani bu da o insana yapılabilecek en büyük haksızlık. Orada oturur, karikatür gibi oturur, kendine güldürür.

 

"Muhalefeti Tartışmak"

H.Gençosmanoğlu: Ama şimdi başkan, tamam...

TEB’in durumu böyle de… Burada bir özeleştiri yapmak gerekmiyor mu, yani muhalif eczacı odalarının… Tamam TEB, muhalif odalara karantina uyguluyor, engelleme yapıyor, hepsi görülür ve bildiğimiz şeyler, dışarıdan da ilgili olanların gördüğü şeyler ama burada muhalefetin de bir eksikliği yok mu? Muhalefeti de tartışmak gerekmiyor mu?

K.Aydın: Kesinlikle. Bu kadar kötü - eczacının yorumuna göre söylüyorum- bu kadar kötü bir iktidara rağmen, iktidarda kalınıyorsa, mıhalefetin de çıkarması gereken dersler var demektir.

 öyle yorumluyorum, bizler bu mesleki sorunlar içinde kendi bölgelerimizde seçimlerle uğraşmaktan, kendi bölgelerimizdeki işlerle uğraşmaktan öyle hırpalandık, öyle yoğunlaştık ki...

Benim bundan önceki iki yıllık dönemim, bırakın meslek hayatımda, özel yaşantımda bile geçirdiğim en zor iki yıl oldu.

Sadece örgüt başkanı, bir oda başkanı olarak... Benim ekonomik hırslarım yoktur, mütevazi bir yaşantım vardır, sağlığım yerindedir, bir problemim yoktur, güzel yaşarım.

Ama hayatım en kötü iki yılını oda başkanı olmam nedeniyle yaşadım. Buradaki sorumluluklar, buradaki karşılaşmış olduğum davalar, sorunlar, uğraşmış olduğum kişiler, nedenler... Belki bundandır. Kendi adıma söyleyebileceğim gerekçeler, odam adına söyleyebileceğim gerekçeler. Doğrudur, şu yapılabilmeliydi; Eczacıya yeni bir açılım sağlamalıyız, eczacıya, vizyonu, misyonu, temel değerleri ile bir yol haritası çıkarmalıyız... Belki biz bunu ortaya koyamadık.

H.Gençosmanoğlu: Yani bir ara muhalefet kanadından şu dillendirildi; bir gölge kabine oluşturulması, biraz dar bir çevrede konuşulsa da, o da oluşturulamadı, hayata geçirilemedi. Yani muhalefet kanadına baktığımızda da orada da bir dağınıklık var, orada da bir ekip çalışması yok gibi görünüyor.

"Bu Dönem Daha Umutluyum"

K.Aydın: Bu dönem biraz daha umutluyum. Çünkü şu da şevkinizi kırıyor; bir dönem öncesinde yani bir önceki kongrede liste yaptığınız zaman bizler 34 tane il gezdik. 

O kongre öncesinde, Ankara Eczacı Odası Başkanı Oğuz Bey başkan adayımızdı, 34 il gezdik.

Fakat öyle bir şey ki; bir yere gidiyorsunuz, derdinizi anlatmaya çalışıyorsunuz, halbuki o oda ile ilgili iş bitmiş, bir şeyi almış, bir şeyi vermiş, boşu boşuna gidiyor ve dönüyorsunuz.

Bu bizim şevkimizi oldukça kırdı. Ama bence bu da olmaması gerekiyordu, kırılmaması gerekiyordu. Bu dönem umutluyum dedim, çünkü bu dönem bir yol haritamız ve bir yol yürüyüşümüz var. En azından bir takım tespitlerimiz var. Biraz daha somut hareket ediyoruz.

H.Gençosmanoğlu: Yani geleceğe dönük bir zemin planınız var mı?

K.Aydın: Bu şekillenmeye başlandı. En azından şunu söyleyeyim; iki sene öncekinden çok farklı bir birliktelik söz konusu. Belirli odalarda fire vermemize rağmen, belirli arkadaşları kaybetmemize rağmen, bu dönem muhalif odaları daha güçlü görüyorum.

İkinci Bölümün Sonu

 

Devam Edecek...

 

Birinci Bölümü İçin Aşağıdaki LİNKİ tıklayınız:

http://www.eczacininsesi.com/index.php?yon=roportaj&id=16



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat