Onaltı yıl önce, soğuk ve karlı bir İstanbul sabahında tanıştık biz…

Penceremize dayanmıştı, kömür karasına bulanmış burnu ve minik patileriyle.

Minnacıktı, bebekti, açtı, üşüyordu, kirliydi, sokak çocuğuydu, kimsesi yoktu…

Önce konuk olarak girdiği evimiz, sonrasında yuvası oldu.

O kadar çok sevdik ki; ayrılamadık.

“Şurup olsun adı” dedik…

Kimliğine “Şurup Gençosmanoğlu” yazdı veteriner.

Evimizin küçük kız evladı, şımarığı, neşesi oldu, tam onaltı yıldır…

Onsuz olamaz olduk.

O da bizi çok sevdi...

En çok da bizimle saklambaç oynamayı sevdi.

***

Geçtiğimiz Ekim ayında aniden “bir şeyler” oldu…

Hızla kilo verdi, şiddetli kusmaları başladı, tüyleri döküldü, öylesine kötüleşti ki…

Bizle iletişimi kesti gibi, kendine döndü, içine kapandı.

Yemez, içmez oldu.

Telaşla veterinere koşturduk…

Kan- böbrek tahlilleri kötü çıktı, böbrek sorunu oluşmuş.

Hemen serum bağlandı, enjeksiyonlar, ilaç tedavisi…

Üç dört gün sürdü tedavisi…

Ne oldu anlayamadık, daha kötü oldu.

“Kediniz yaşlı, artık ne kadarsa o kadar…” dedi veteriner.

Ailece çok kızdık o veterinere.

Başka bir veterinere gittik…

“Kedinizin en fazla on günü var…” dedi.

Ona da çok kızdık…

Şurup, artık yürüyememeye, sağa sola düşmeye başlamıştı.

Su içmeye çalışırken su kabının üstüne kapaklanıp düştüğü gün, bizim evde herkes ağlıyordu, matem havası çökmüştü evimize…

Aldım göğsüme yatırdım, kendinde değildi, hırıltılı bir ses çıkartıyordu.

Artık yaşamla bağı koptu kopacaktı sanki…

“Böyle olmaz” dedim kendi kendime…

***

Bir başka veterinere, üçüncüye koştuk…

Yeniden kan tahlilleri, muayene filan…

Sonuçlar korkunçtu, böbrek sorunu…

“Bu değerlerle nasıl yaşıyor, isterseniz uyutabiliriz” dedi veteriner…

“Olmaz” dedim, demişim daha doğrusu çok da farkında olmadan.

“Peki, o zaman uzun bir tedavi denemesine hazır mısınız?” dedi…

“Evet, deneyelim lütfen...” dedim.

10 gün boyunca sabah- akşam seruma götürdük, ilaçlar, vitaminler, destek tedavisi filan uygulandı, ısrarla, inatla…

Bir sürpriz oldu, kendine gelmeye başladı…

Bir kan tahlili daha…

Kan- böbrek değerleri yine yüksekti ama aşağı çekilmişti, “yaşayabilir” sınırlar içine…

Nasıl sevindik!..

“Şurup çok dirençliymiş, direkten döndü!” dedi veteriner…

Önerileri doğrultusunda özel bir beslenmeye geçtik…

Aralıklarla İzotonik Sodyum Klorür tedavisi devam etti, ediyor da…

Veterineri öğretti, aralıklarla cilt altı kendim veriyorum artık gerektiğinde…

Diğer yandan destek tedavisi de sürüyor…

***

Altı ay geçti hastalığının üzerinden…

Şurup direndi ve yaşama hakkını kazandı!

Şimdilerde gayet iyi…

Tekrar kilo aldı, kusmaları çok seyrekleşti ve azaldı, tüyleri yeniden o güzel haliyle çıktı, neşesine kavuştu küçük kızımız…

İştahı da şımarıklığı da yerli yerinde.

Tekrar yaramazlığa bile başladı.

Hatta yeniden eskisi gibi sofraya “dalmaya” başladı.

İstediği olmayınca, yüksek sesle ve hırçın miyavları yeniden duyulur oldu.

Geçen akşam, ne ara becerdiyse, sofradan aşırmış, bir köşede gizli gizli pastırma yerken yakaladık.

***

Hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağının farkındayız…

Yaşının ve kontrol altında da olsa hastalığının ağırlığını taşıyor tabi, eskisi gibi değil…

Ama biz Şurup’ u her haliyle çok seviyoruz…

Biliyoruz, o da bizi çok seviyor…

 

İLETİŞİM İÇİN:

h.gencosmanoglu@eczacininsesi.com

gencosmanogluhakan@gmail.com

https://www.facebook.com/HakanGencosmanoglu



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat