Ecz. Can YETİŞEN

 

Sedat (Güçlü), Rıfat (Güney) ve Zafer (Kaplan) arkadaşın arka arkaya yazıları, bizim gazetenin ön sayfalarında yer işgal etmeye başladı. Bu arkadaşlarımızın biz eczacılara ve bilhassa İstanbul’lu eczacılara anlatmak istedikleri çarpıcı şeyler var.

 

37. TEB kongresinde önderlik etmesi gereken İstanbul odası yönetiminin ve delegelerinin kongre sürecinde eski Çağdaş Eczacı Hareketi anlayışından tamamen uzak koltuk aşkından başka hiçbir şeyi gözü görmeyen anti-demokratik sağ bir politika izlediklerini anlatmaya çalışmışlar.

 

İstanbul yönetimini belirleyen çağdaş eczacı kadrosunda  kürt etnisitesi üzerinden politika yapanlar olduğunu, AKP’ nin sözde demokrasisini, açılımlarını benimseyerek  AKP ile aralarında  duygusal ittifak oluştuğunu, TEB’in  sağ siyasetine karşı yürütülen sol çağdaş eczacı düşüncesinin çöktüğünü, ve böylece AKP iktidarının işbirlikçisi ve onun ilaçtaki dönüşüm programının parçası oldukları da anlatılmaya çalışılmış.

 

Zafer’in “Eczacı siyaseti” , Sedat’ın “Bir kongrenin anatomisi” ve Rıfat Güney’in “Açılalım” yazılarını bir arada okuyunca ortaya özetle bunlar çıkıyor.

 

2007 yılında bizlerin bu tespitleri yaparak “içem”de ki koop örgütlenmesinin de desteğiyle oluşan sayısal çoğunluklarını aşmak için önerdiğimiz geniş katılımlı önseçim önerimizi kabul etmeyince o arkadaşlar ile yollarımızı ayırdık.

 

Şu anki yönetimin çağdaş eczacı anlayışıyla hiçbir alaka ve ilgileri kalmadığını, sol jargonla sağ siyaset yaptıklarını, etnik politikanın kadroda belirleyici olduğunu, bu anlamda AKP ile yollarının kesiştiğini ve AKP ile gerekli mücadeleyi yapmalarının mümkün olmadığını, çağdaş eczacı kavramının içini boşalttıklarını, koltuk aşkıyla yanıp tutuşanların örgütü haline geldiklerini, kişisel ikbal ve çıkarların geçerli tek ilkeleri olduğunu bugüne kadar anlatmaya çalıştık.

 

Suratlarına karşı eczacı için samimice bir şeyler yapmak gibi amaçlarının olmadığını sadece bir şey olmak istediklerini ve eczacının hak ve çıkarlarını savunamayacak durumda olduklarını da söyledik.

 

Üç  eski çağdaş arkadaşımız da bu söylediklerimizi tek tek hatta fazlasıyla teyit ettiler.

 

4-Kasım öncesi fiyat indirimleri ile ilgili ilaçları depolara vererek ilaç firmalarına iade etme işinde firmaların taahhüt verdiği haberinin yalan olduğunu da öğrenmiş olduk.

 

Çağdaş eczacı kavramını bir marka gibi kullanarak ve böylece eczacının sesi üyelerinin de 25-30 yıllık emeklerini kullanarak, bu tip sorgulamaları yapmadan ezbere oy kullanan bir çok iyi niyetli meslektaşımızın da sayesinde 2007 ve 2009 yıllarında eczacının sesine karşı seçim kazandılar.

 

2007 yılını herkese ulaşamadığımız için kaybettik deyip suçu tamamen üstlenelim  de 2009 da kaybetmemiz ve çakma çağdaşların 1600  oy alması tuhaflıktan da öte bir durumdu. Tabii ki her kayıp da olduğu gibi kaybeden kusurludur, hatalarımız elbette vardır. Ama bu yönetimin şeffaf bir şekilde gizli saklısı olmadan normal bir propaganda ile seçimi kazandığını söylemek oy farkına bakılınca pek mümkün gözükmüyor.

 

Üç çağdaş kadro üyesi eski arkadaşımızdan eğer biliyorlarsa (ki mutlaka biliyorlardır) 2009 seçimlerinde bugünkü  yönetimin neler yaparak seçim kazandıklarını da anlatıverirler mi?

 

37. kongrede önce Özgür’e sonra Çolak’a yanaşan ve onunla birlikte yönetim olmak isteyen ve terslenince Bir Çolak, bir Özgür, üç İstanbul, üç Ankara, üç İzmir önerisini kürsüden yaptıran İstanbul çağdaş eczacı kadrosunun koltukçu olduğu su götürmez bir biçimde ortaya çıkmıştır.

 

Koltuk aşkından başka bir şeyi gözü görmeyen İstanbul çağdaş kadrosunun 2007 ve 2009 seçimlerinde koltuklarını kaybetmemek için kimlerle dans ettiğini, eczacı  seçmene nasıl bir propaganda yaptığını, kimlerle ittifaklar kurduğunu da üç eski arkadaşımızın bunca anlatımdan sonra eczacı kamuoyuna anlatmaları artık elzem olmuştur.

 

Daha sonra da neden bu kadar sene onlara katlandıklarını ve hala neden İstanbul çağdaş kadronun üyesi olduklarını da izah ederlerse çok sevineceğiz.

 

Esasında o çağdaş kadroda yer almaması gereken o kadar çok kişi var ki, onları orada tutan “çağdaş eczacı” kavramının malum arkadaşların olduğu her yerde bittiğini görememeleridir.

 

Rıfat abi, Zafer ve Sedat’ın tespitlerini ve görüşlerini klasik olan kişisellik babında küçümsemeden objektif olarak değerlendirmeleri hem kendileri için hem diğer eczacılar için faydalı bir hareket olacaktır.

 

*

 

Şimdi yani sözleşme feshinin, fiyat düşümlerinin, zararlarımızın, yeni sözleşme olacak mı olmayacak mı belirsizliğinin, olacaksa sözleşme içeriğinin belirsizliğinin olduğu bugünlerde oda seçimi, TEB seçimi, içi boşalmış çağdaş eczacı kavramı, seçim kazanma, seçim kaybetme araştırması, biz eczacının sesi olarak haklıydık gördünüz mü muhabbetinin sırası mı demeyin.

 

Sırasıdır.

 

Dibe doğru giderken yaşadıklarımızı düşünmek, analiz etmek ve sonra hatalarımızı görerek  neden dibe gittiğimizi bulmak ve yukarı çıkınca aynı hataları asla yapmamak kararını almanın zamanı şimdi değilse ne zamandır?..

 

Dibe giderken umutsuzluğa kapılıp nasılsa yok olacağız, hataları düşünsek ne olur ki derseniz haklısınız. Sırası değildir.

 

Lütfen umutsuzluğa kapılmayın, yok olmak kader değildir. İnsanoğlu hem de hep birlikte dayanışma ve paylaşma içinde davranırsa  kendi kaderini hep tayin etmiştir.

 

Bugün yapılacak şey birlik içinde olmak, bilinçli olmak, objektif olmak, neden yok olma sürecine girdiğimizi tespit etmek ve yaptığımız hataları ne pahasına olursa olsun tekrar etmemektir.

 

Sevgiyle kalın.

 

Bahsi geçen yazıların linkleri;

http://www.eczacininsesi.com/baslangic.php?yon=ozgur&id=370

 

 http://www.eczacininsesi.com/baslangic.php?yon=dosya&id=432

 

 http://www.eczacininsesi.com/baslangic.php?yon=dosya&id=425

 

 http://www.eczacininsesi.com/baslangic.php?yon=ozgur&id=374



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat