Meslek hayatı boyunca eczanede haftanın 6 günü bil fiil çalışan biri olarak hep merak etmişimdir; neden reçete kontrolü eczanede hastaya ilaç verildiği anda bitmez? İş akışı bu şekilde olup da tekrar tekrar yaptığı işi kontrol eden başka bir meslek grubu var mıdır?

         Mesela bir mühendis; çizimini yaptığı bir inşaat projesinin yapımı aşamasında sürekli olarak gerekli kontrolleri yapar, inşaat bitip teslimini yaptıktan sonra o inşaatın önünden her geçtiğinde tekrar tekrar hesaplamaları kontrol eder mi?

         Etmez...

         Elinde şakulle, T cetveliyle dolaşmaz.

         ...

         Pekiii biz eczacılar, raporlu bir hasta eczanemize geldiğinde reçetesini, yazan doktorun branşının uyumlu olup olmadığından başlayarak, raporun teşhisinden tutun da rapor sonuçlarını, açıklamaları, raporu çıkaran doktor ya da doktorların branş uyumlarını kontrol etmemize rağmen, fatura kesene kadar geçen süre içinde çoğu zaman ay sonlarında akşam ya da pazar günü reçeteleri eve bile götürerek tekrar tekrar neden kontrol ediyoruz?

         Bu kontrolde yardımcı olması için neden bilgisayar programları geliştirmeye çalışıyoruz, o programlara paralar verip alıyoruz, bilgisayarlarımıza kuruyoruz, ama yine de kesinti yemekten kurtulamıyoruz.

         Neden???

         ...

         Her sayfasının altına “Protokol hükümlerini okudum ve kabul ettim” diyerek imzaladığımız protokolü sorsam herkes okudum der ama yüzde doksanımızın okumadığını biliyorum. SUT’u hiç sormuyorum bile...

 

         Artık o kadar çok değişiklik oldu ki, benim beynim bile “Error” veriyor, mesela her klopidogrel reçetesi geldiğinde bilgisayar ekranını açıp bakıyorum SUT’a; bu gün “asa endeksi” nasıl, “intolerans paritesine” de bakmam lazım mıydı, değil miydi diye...

 

          Meslek hayatım okumakla geçtiği için size ters köşeden bakarak hepsini okuduğumuzu ve kabul ettiğimizi yazılı beyanla ifade ettiğimiz protokolün en temel bazı özelliklerinden bahsetmek istiyorum:

         İmzaladığımız, ekleri hariç 21 tane A-4 sayfası uzunluğundaki protokolün 7 sayfası bize verilecek ceza ve yaptırımları, geri kalan 14 sayfası uymamız gereken kuralları ve esasları tanımlarıyla ve genel hükümleri ile belirleyen bir protokoldür.

         ...

         Bize yaptırımlar yükleyen bu protokol hükümlerine ve SUT’a göre o kadar dikkatli ve titiz inceleme ve kontrol yapmasına rağmen Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde kesinti yemeyen bir tek eczane sahibi meslektaşıma ben bugüne kadar rastlamadım.

         Hepimiz az veya çok kesintiye uğramışızdır.

         Kurum iadeden daha çok kesinti yapar, bir zamanların ünlü sünnetçisi Kemal Özkan’ın bile egale edemeyeceği sayıda olan, gerekçesi çoğunlukla uygun olmayan teşhis, branş vs. olan bu kesintilerin arka planına bir bakalım:

         Doktor o ilacı hastaya uygun görmüş mü?

         Görmüş!

         Eczacı o ilacı hastaya “Sistem” ödediği için vermiş mi?

         Vermiş!

         Hasta ilacı kullanmış mı?

         Kullanmış!

         İyileşmiş mi?

         İyileşmiş!

         Hastanın o ilacı kullanmasında tıbbi bir engel var mı?

         Yok!

         Sahtecilik vs. olmadığı için Kurumun zararı var mı?

         Yok!

         Pekiii, doktorun yazdığı ilacı kullanıp iyileşen hastaya, o ilacı sisteme girip veren eczacının parası niye kesilir?

         Şekil yönünden eksikliğin cezası hangi hukuk sisteminde bu kadar ağır bir maddi yaptırım olabilir ki?

         ...

         Suçlar kısım kısımdır hukuk sisteminde, kabahatler kanunu diye başlı başına müstakil bir kanun vardır, ceza kanunundan ayrı olarak.        

         Hadi kabahatten büyük diyelim, en azılı katilin bile yargılanırken muhatap olduğu ceza kanununda dahi “kasıt” ve “taksir” ayrımı vardır.

         Aynı sonucu doğuran bir eylem hakkında hâkim karar verirken sanığın o suçu bilerek yani “kasıtlı” mı yoksa kazayla yani “taksir” le mi işlediğine bakarak hüküm verir.

         Ama eczacılarla ilgili olan düzenlemelerde eczacılara adeta ön yargılı bir bakış, yaklaşım hâkim:

         Eczacı sehven yapmış olamaz!

         ...

         Bu yaklaşımın sonucu olarak; eczacılar majistral ilaç yapmaktan, pahalı raporlu reçeteleri karşılamaktan, hatta odaların dağıtımını yaptığı kontrolden geçmiş kan ürünü reçetesini bile karşılamaktan korkar hale geldi.

         Bilgisayar ekranına “incelendi” mesajı düştüğünde nabızlar 160’a çıkıyor, “bungee jumping” yapsa bu kadar adrenalin deşarjı yaşamaz bünyeler.

         “İncelendi” mesajını açarken Ayetel-Kürsü okuyan agnostikler tanıyorum, o derece...

         ...

         O kesintilerle ilgili kuralları koyanlar, katıksız uygulayanlar, eczacıların korkudan bulunduramadığı, karşılayamadığı ilaçlara sizin ya da yakınınızın acil ihtiyacı olmayacağına dair garantiniz mi var???

         ...

         Ömer’in adaletini örnek aldığı iddiasında olmak kolay da,

         Gerçekte Nuşirevan kadarına bile razıyız...

         ...

         “Kesilir”leri “İade”ye çevirmek o kadar mı zor?

         ...

         Saygılarımla...

 

        

         s.sofugil@eczacininsesi.com 



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat