Futbolu yediden yetmişe çok seven, her kaavede en az üç tane teknik direktör istihdam eden bir toplumun ferdi olan sizlere “Bir futbol maçı sonunda en çok gol atan takım galip ilan edilir di mi?” desem, hiç kimse itiraz eder mi???

         Etmez.

         ...

         İsterseniz biraz daha düşünün.

         Herhangi bir itiraz var mı???

         ...

         Yok...

         ...

         Cevabın yüzde yüz doğru olduğuna eminsiniz, hatta içinizden bana “böyle de soru mu olur” diye kızıyorsunuz, biliyorum.

         Futbol hakemliği sınavında olsanız-ki bu soru geçmişte bir futbol hakemliği yazılı sınavında sorulan sorudur- verdiğiniz cevap yanlış!

         Şaşırdınız mı???

         Şaşırmayın,

         Çünkü doğru cevap; bir futbol maçı sonunda “rakip kaleye” en çok gol atan takım galip ilan edilir şeklindedir.

         ...

         İçinde futbolun “F” si olmadığı halde spor programı kategorisinde olan bir programı eğlence programı olarak izleyen bizden başka bir toplum olmadığı için olaylara bakışımız diğer milletlere göre farklılık arz ediyor, biliyorum. Ama bildiğimiz doğruların ne kadar doğru olduğu hakkında kendimizden o kadar eminiz ki, mesleğimizle ilgili gelişmeler karşısında da aynı özgüveni taşıyoruz.

         Mesleğimizle ilgili gelişmeler doğal olarak ilaçla doğrudan alakalı olduğu için bu konuda gösterdiğim hassasiyet, ortaya koyduğum tepki, verdiğim mücadele toplumun bir ferdi olarak benim ve sevdiklerimin sağlığı, dolayısıyla da hayatıyla doğrudan alakalı olduğundan ben “yapılan düzenlemede vardır bir keramet” diyerek aynı özgüvenle “bir şey olmaz” diyemiyorum.

         Çünkü bir şeyler oluyor.

         Nasıl mı?

         Mesela; İlaç giderlerinin mutlak kısılması gereken bir harcama kalemi olarak görülmesi sonucu ilaç fiyatları artık öyle bir noktaya geldi ki, bir çok firma ilacı ithal etmekten ya da üretmekten vazgeçti. Çünkü ilaç imali ya da ithalinde uğranılan zarar satmamaktan daha fazla.

         Satmazsa kar ediyor, üretip satarsa zarar ediyor!

         İktisadiliğin, verimliliğin, karlılığın ortadan kalktığı bu durumun Mahmutpaşa jargonundaki karşılığı “kapat tükanı git kardeşim” dir.

         Bir kısmı da öyle yaptı zaten.

         Büyük bir kısmı hala direniyor. Direnip de bu zarardan kurtulmak için çabalayanların kimi dış pazarlara sattığından kar edip ortalama karla artıda kalmaya çalışıyor, kimi de; multivitamindi, pastildi, ısı bandıydı vb. reçete dışı ürünlerle karlılığını arttırmaya çalışıyor. Yani kapsülün içine tablet koymak gibi babaannelerin evde bile yapabileceği mucizevi(!) kombinasyonları yüksek fiyata satanlar hariç devlete sattığından para kazanan yok.

         Bizim bakış açımız farklı da kurumların ki farklı mı?

         Bir yandan kanser tedavisinde kullanılan ilaca 5 lira 37 kuruş ödeyerek tasarruf etmeye çalışılıyor, öte yandan direnç oluşmasın diye tüketimi azaltılmaya çalışılan antibiyotiklere kör gözüme gözüme misali yeni mucizevi bir kombinasyonla yenisini eklemelerine izin verilip 44 lira 94 kuruş ödeniyor.

         Yaklaşık 9 katı fazla para ödenen ilaç olmasa da olur, ama kanser ilacı olmasa olur mu?

         Oluyor ki yokta!!!

         ...

         İlaç fiyatlarında maliyet hesabının yapılması tüm dünyada sorunlu bir konu ama ülkenin ekonomik gerçeklerini göz ardı ederek bir kutu sakız fiyatına iki kutu kanser ilacı satın alınacak duruma getirecek kadar fiyatları baskıladıysanız burada bir yanlış var demektir. Bir yerden bu basınç patlak verir. Verdi de zaten;

         Eskiden ülkemizde olmadığı için özel olarak yurtdışından getirilen ilaca yılda 100 milyon TL ödüyorduk, şimdi 1 milyar 500 milyon TL den fazla ödeme yapıyoruz. 15 TL’lik satış fiyatı için pahalı dediğimiz ilaca şimdi 60 TL ödüyoruz. Kabaca bir hesapla eczane üzerinden alınsa en fazla 500 milyon TL ödeyeceğimiz ilaçlara üç katı fazla para ödüyoruz.

         Hem de hastaların istediği eczaneden alma konforundan da vazgeçerek.

         Derede dinamitle balık avlanırsa çok balık yakalanır doğrudur da şimdi balıktan çok dinamit var elimizde.

         Hayati öneme haiz hastalıklarda kullanılan pahalı ithal ilaçlar gelmiyor, tedaviye yeni giren yeni molekül ilaçlar da gelmiyor. İthal ilaçlar ithal edilmemeye başladı...

         ...

         Firmalara kızamazsınız , çünkü onlar tüm dünyada olduğu gibi kar etmeyecekleri işi yapmak istemiyorlar.

         Ama bu işleri düzenleyen masa başındakiler dinamitle balık avlamakta ısrarcı...

         Oysa meşhur futbolsuz futbol programındaki engin bilge adam Sinan’ın “İkibuçuk liraya döner ekmek olmaz Erto” vecizesinde şekil bulan iktisadi gerçeklik sistemde radikal bir bakış açısı değişikliğine gidilmesi gerektiğini söylüyor.

         Bakış açısı nasıl değişir?

         Aşısı var mı?

         Ödenir mi?

         Bilemem de;

         Bu açısızlığın pek yakında aşısızlığa da neden olacağı kesin...

         ...

         Saygılarımla...

 

 

s.sofugil@eczacininsesi.com 

 



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat