Son zamanlarda herkes kendince hesap kitap yapıyor, topluyor, bölüyor, çarpıyor, çıkarıyor; çıka çıka da bu hesapların sonundan hep borç çıkıyor... Kimse de bunu dillendirmiyor aksine, etrafına hava atmak için derin sulara atlayınca dibe batıp kıyıya çık(arıl)ınca yanındakilere “batmadım, batmadım, dipten kum çıkarıyordum” diyen ergen gibi etrafa gülücükler saçmaya çalışıyor... 

 

Bu durum üreticisinden ithalatçısına, dağıtım kanalından eczanesine kadar böyle. Herkes masrafları kısmaya, karlılığını arttırmaya, yeni ürünlerle ciro artışı sağlamaya çalışıyor. Eczanede dermokozmetikten bebek içme suyuna, sektörde ise böğürtlenli portakallı yanar döner meyve tabağı gibi pastillerden, gazozlu ilaçlara kadar her girişim bu arayışın ürünü... Konumu ve doğru ürün seçimi nedeniyle başarılı olanlar görülünce de herkes “hata bizde mi acaba” diye düşünüp tekrar iç hesaplaşmaya dönüyor.

 

Oysa “saymakla para artmaz” atasözünde olduğu gibi hesaplamayla da eksinin artıya dönmeyeceği ortada olduğu halde kısır döngü içinde çözüm arandığından, aslında herkesin önünde olanı, farklı ufuklara çevrili gözlerle göremiyoruz.

 

Nasıl mı?

 

2004 Yılının sevgililer gününde yayınlanan yeni yasal düzenleme ile ilaç karlılığı ve fiyatlandırma yöntemi 1984 İlaç Fiyat Kararnamesindeki düzenlemeden tamamen farklı bir hale getirildi. Ciddi bir yapısal değişiklik gerçekleştirilmiş olmasına rağmen bu yapısal değişimin eski düzenlemeye göre yapılanmış sektöre nasıl etkisi olacağı hesap edilmedi, gelecek SSK anlaşması havucuna dikkatler çekilerek herkesin koşar adım bu sürece büyük bir heves ve mutlulukla katılması sağlandı. 2004 Yılı Aralık ayındaki Kamu İlaç Alım Protokolü’yle hayatımıza sokulan Kamu Kurum İskontosu’nu bile düğün halayına katılan kırk yıllık dostumuzmuş gibi sevinçle hayatımıza kattık. Hatta bazısı şu an “bu düzenlemelerle ilaç üretilmez, bırakın üretmeyi ithal bile edilmez"diyen firmalar gazetelere bu düzenlemeler için büyük zafer kazanan komutan edasıyla teşekkür ilanı bile verdiler.

 

2004 yılından bu yana ısrarla bu düzenlemenin hatalı ve eksik olduğunu savunan birinin gözünden, herkesin baktığı köşeden değil de ters köşeden bir bakalım; hata ne, çözüm nerede?  

 

Çok fazla teknik detaya girmeden, bakkal hesabıyla tabloyu ortaya koymak istiyorum:

 

2004 yılından itibaren yapılan düzenlemelerle ilaç fiyatları resmi ağızlardan 2009 yılında ifade edildiği üzere %80 oranında ucuzladı. Bu ne demektir? Siz 2003 yılında aynı reçete sayısıyla aynı ilaçları verdiğinizde 100 TL ciro yapıyorsanız bu cironuz 20 TL oldu. “Tamam ama reçete sayısı ve ilaç sayısı iki kat, ne iki katı üç kat arttı” diyenler olabilir, itiraz etmiyoruz; üç kat arttı diyelim, artmadı ama ayağınız alışsın sizi mi kıracağız, kurum ciromuz ne oldu? 60 TL...

        

2003 ’te 100 TL fatura kesiyordunuz, bugün en iyimser hesaplamayla 60 TL... 

 

Yüzde 20 kar oranından hesaplarsak 2003 ’te 20 Tl kazanıyordunuz, bugün (bu kadar bile değil ama yukarıda söz verdik, sözümüzü çiğnemeyelim)  12 TL...

 

Bir başka deyişle 2003 yılına göre 8 TL fakirleştiniz. O da en en en iyimser hesaplamayla...

 

Örneği yüzdelik hesaplamalar kolay olsun diye 100 TL üzerinden verdim zira, herhangi bir işletme her yıl ciro artışı sağlayamazsa ekonomik sıkıntı içine düşer ki, biz ilaç bazında reel bir artış yaşamadığımız gibi detaylara girmedim ama herkesin yaşayarak gördüğü ve hissettiği üzere sürekli bir erime ve kayıp yaşıyoruz.

 

Eski fiyatlandırma sistemi geçerli olsaydı bugün 300 TL ciro yapacaktınız, 60 TL kar elde edecektiniz. Şimdi bu sayede 300 TL’lik işi 60 TL’ye size yaptırıyorlar, asıl kaybınız 48 TL... Sektörün neden bu kadar büyük bir sıkıntı içinde  olduğu bilmem anlaşılıyor mu?

 

2004 yılından itibaren adeta eczacılık deresinde dinamitle balık avlandı, o kadar çok kazanımlar elde edildi ki sosyal, siyasi, prestij,... saymakla bitmez. Ama dinamitle avlanan derede artık balık kalmadı, çünkü karlılık ve verimlilik yuvaları dinamitlenince sürdürebilirlik ortadan kalktı.

 

İktisadilik, verimlilik, karlılık gibi tanımlardan ne kadar uzak bir sektör haline gelindiği konusuna girmeden, bu durumdan çıkış için ilk yapılması gereken şeyin verimlilik yuvasının, yani Bakanlığın ilaç fiyatlandırmasında kullandığı güncel olmayan “Güncel Euro” kurunun güncellenmesi olduğunu bir kez daha vurgulayayım.

 

Tamam, iyi diyorsun da kaynak nerede? Nasıl olacak denildiğini de duyar gibiyim.

 

Kaynağı belirtmeden önce, ikinci yapılması gereken şeyin ilaçlarda kutu başına eczacı meslek hakkı verilmesi için bir an önce düzenleme yapılmasının gerektiğini, bunun da ilaç ve eczacılık hizmetinin sürdürelebilirliği için olmazsa olmaz olduğunu vurgulamak istiyorum. Her ilaçta kutu başına asgari 50 kuruşluk meslek hakkı verildiğinde eczaneler ortalama aylık en az 3000 TL ek gelir elde etmiş olacak ki bu da eczane başına ortalama 15 bin TL ciro karşılığı elde edilecek ek bir gelir olacaktır.

 

Yani eczanenize her ay ekstradan 15 bin TL ciro girmiş olacak, ama siz bu ciroyu değil, doğrudan karı elde etmiş olacaksınız.

 

Bu ne mi sağlayacak? Karlılık besini hizmetin devamını, yaşamasını sağlayacak. 8 TL’lik gelir kaybınız vardı ya, onu bir nevi yerine koymuş olacaksınız. Bu ciro ve kar hesaplamasının ortalama olduğunun altını çizeyim, en düşük baremdeki eczane 1000 TL civarı, daha yüksek baremdekiler de kutu satışlarıyla orantılı olarak bir gelir elde edecekler. Bunun kaynağı nerede, çok büyük bir yük getirir bu talep bütçeye diyorsa yetkililer, "bunun maliyeti ilaç harcamasının yüzde 5’i kadar bir meblağ, bu mu bütçeden karşılanamaz?" diye karşılık görür, cevabı verilemeyecek bir itiraz sorusu sormuş konumuna düşerler, iyisi mi sormasınlar.

 

Euro kurunun güncellenmesi için aranılan kaynak ise diğer sağlık harcamalarında, özellikle de hastanelere yapılan ödemelerde. Nasıl derseniz, hastanelere yapılan ödemeler onların fark ücreti adı altında aldıkları yüksek orandaki meslek hakkını hesaba hiç katmasak bile, bizim düşüşten sonraki 3 katlık artıştan çok hızlı bir oranda, üstelik hiç düşmeden 10 kat arttı. Hastaneler aldıkları fark ve otelcilik hizmeti ücretleri sayesinde Kurumdan neredeyse para almadan bile faaliyetlerini sürdürebilecek konumdalar. Yani hastanelere yapılan ödemelere ayrılan pay sadece yüzde 10 azaltılsa bile ilaç fiyatlarındaki Euro kuru anında güncellenebiliyor. Başka kaynak aramaya bile gerek yok, ama tabi ki onların da karlılığı verimliliği ve iktisadiliği göz önünde bulundurulmalı, bize yapılanın başkalarına yapılmasını istemeyiz. Bağcıyı dövmek değil, üzüm yemek istiyoruz. Dediğimiz şey; istenirse kaynak bulunura bir örnekti sadece. Kaldı ki bizim yetkililer kaynak bulma konusunda çok mahirdirler, 10 kat artan hastane giderlerine kaynak bulmuşlar, buna mı bulamayacaklar???

 

Sonuç olarak;

Çözüm var, çıkış var; yeter ki ilaç dışındaki ürünlere gözlerimizi çevirdiğimiz kadar, önümüzde duran ve asli işimiz olan ilaca da tüm sektör olarak sahiplenme duygusuyla bakalım.

 

Tüm bu iyileştirmelerin yanı sıra, eczanelerimizde olan ilaç dışındaki kaliteli, güvenilir ürün sayısını da eczacı güvenilirliğini bozuk para gibi harcamadan arttırmayı başarırsak; dibi görmüş ama dipten kum çıkarmış olarak su yüzüne çıkarız.

 

Yoksa;  bize “kalkın gidin kumda oynayın” der gibi başka hedefler koyarak önümüzdeki denizi alıp karaya oturturlar veya batırırlar, bizi de sonra tüm batıklara yaptıkları gibi denizin dibinden çıkarıp müzeye kaldırırlar:

 

“Tunç Balta”nın yanına!...

  ....

Saygılarımla...

 

s.sofugil@eczacininsesi.com

 



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat