Tüketiciyi koruyan yasal mevzuatın gelişmesi ile tüm sektörlerde iyi üretim kuralları çerçevesinde eskiden son kullanma tarihi olmayan bir çok ürünün üzerine son kullanma tarihi konulmaya başladı. Bu furyadan ilk nasibini alan her zaman olduğu gibi ilaç ve eczanede satılan ilaç dışı ürünler oldu. Hatta hızlarını alamadılar, eczane sahibi eczacılara son kullanma tarihi olarak 65 yaşında olma kriterini getireceklerdi de, bunu çok isteyenler 65 yaşına doğru hızla ilerlediklerini gördüler ve vazgeçtiler.

 

Mevzuatımızda yapılan son değişikliklerin eczanelere bir çok mali külfet getirmesine rağmen eczanelerin mevcudiyetini koruyacak neredeyse hiçbir düzenlemeye sahip olmadığını ısrarla vurgulayan biri olarak yasal mevzuatımıza yeni giren bir sorumluluğu gözlerden kaçmış olabileceğini düşünerek burada ele almak istiyorum.

 

Yine ne var demeyin, daha neler var da miattan, yani son kullanma tarihinden başlayalım;

 

Eczaneler Hakkındaki Yönetmeliğin 40. maddesine göre artık eczanelerimizde bulunan Kimyevi maddelerin ambalajları üzerinde son kullanma tarihi bulunmak zorunda...

 

Örneğin; 4,5 milyardır toprak altında olan kükürt, toprak altından çıkarılıp paketlenip, eczanelerimizdeki asepare dolaba gelince birden bire son kullanma tarihine sahip oluyor artık. Üstelik yine aynı yasal mevzuata göre miadı dolunca onu ayrı bölüme almanız, imha edilmek üzere miadı geçen ilaçlarla birlikte cebinizden para ödeyip imhaya  göndermek  zorundasınız. Bizim bundan haberimiz yoktu falan demeyin, bizim hukuk sistemimizde bilmemek mazeret değildir. Herkesin sabah kalktığında Resmi Gazeteyi okuduğu, anladığı ve bildiği kabul edilir.

            

Bu yeni düzenlemeye göre eczanelerimizde sıklıkla kullandığımız asit borik, talk, asit salisilik, ardıç katranı, vazelin, lanolin gibi aklınıza gelen tüm majistral ilaç hammaddelerinin artık son kullanma tarihi var.

 

Yüzünüzde oluşan hafif bir tebessümle bu satırları okurken bana "Hadi canım sen de" dediğinizi duyar gibi oluyorum. Keşke haklı olsanız... Ama maalesef ...

 

Siz “İlaç tamam da...” diyorsunuz ya içinizden, ben ona da “Hayır tamam değil" diyorum. Ters köşeden bakalım neden değil:

 

90’lı yıllara kadar antibiyotik, aşı, immun serum vb. gibi çok az ilacın üzerinde son kullanma tarihi varken, tüm dünyada iyi üretim kuralları(GMP)’ nın uygulanmaya başlaması ve belli standartların daha da genişletilmeye başlamasıyla ülkemizde de ilaçların hepsinin üzerine son kullanma tarihi konulmaya başladı. Eskiden son kullanma tarihi olmayan bir çok ilaç birden bire beş yıl sonra bozulmaya(!), kullanılır olmaktan çıkmaya başladı. Özel koşulları olan ve bu yüzden daha kısa süreli son kullanma tarihi verilmek zorunluluğu olanlar hariç, diğer ilaçlar otomatik olarak beş yıl miadlı olarak piyasaya verilmeye başladı. Daha sonra yine yapılan düzenlemelerle bir çok ilacın son kullanma tarihi kısaltılmaya başladı ve artık  neredeyse 2 yıldan fazla son kullanma tarihi olan ilaç kalmadı.

        

Bunun sonucu olarak da eczanelerimizde her geçen yıl artan oranda miadı geçen ilaç oluşmaya başladı, bunları imha için ayrı bir emek, mesai ve bütçe ayırmak zorunda kaldık.

 

Bu sorun sadece bizde değil tabi ki. Dünyanın en büyük ilaç üreticilerinin olduğu ABD’de de ilaçların üzerinde kısa kullanım süresi olduğu için özellikle tüketicilerin ve ülkelerin yanıltıldığı iddiasıyla ilaç üreticileri firmalar aleyhine tazminat davaları açıldı.

        

FDA tarafından yapılan analizlere göre yüzden fazla ilacın %90’ının son kullanma tarihlerinden 15 yıl, hatta 40 yıl sonra bile etkin, stabil ve güvenli olduğu bulundu. Amerikan İlaç ve Gıda Dairesi (FDA); ilaçların son kullanma tarihlerinin temkinli belirlendiğini ve bunun sonucunda da birçok ilacın, ilaç firmalarının üzerine yazdığından çok daha uzun kullanım ve raf ömrüne sahip olduğu sonucuna vardı. Diğer taraftan Pentagon tarafından yapılan ilaçların raf ömürlerinin uzatılması için hayata geçirilen analiz ve test programı çerçevesinde de, ordunun stoğunda bulunan ilaçların bir çoğunun imha edilmek yerine son kullanım tarihinden sonra da kullanılabileceği bulunup, bu ilaçların kullanılması sağlandığından, testler için harcanan her bir dolara karşı 135 dolarlık tasarruf edildiği ortaya çıktı.

 

1 Dolarlık araştırma giderine karşılık 135 Dolar tasarruf sağlamışlar, ama biz bu konuları araştırmak bir yana, tabiri caizse konunun kapağını bile açmıyoruz. Ne de olsa dünyanın en büyük hammadde ve ilaç üreticisiyiz, sabah gelirken de ilaçları ağaçtan topluyoruz(!!!)... Bilimsel araştırma yapmaya, bu konuyu yeniden ele almaya gerek yok nasılsa(!)...

 

Ürünlerin üzerine bu kısa miad koyma furyasına, son kullanma tarihi koymanın ürünlere prestij getirdiğini düşünen kozmetik firmaları da katılmıştı ama bilmem farkında mısınız çoğu ürünün üzerinde artık son kullanma tarihi yok! Mevzuat değişti, bu değişikliği de yine onlar talep etti. Çünkü iade aldıkları için, iade ve imha maliyetleri artık karşılanamaz boyuta ulaştı. Son kullanma tarihi koymak yerine ürünün kapağı açıldıktan sonra ne kadar süre kullanılabilir olduğunu gösteren semboller koymaya başladılar. 15 ila 40 yıl boyunca bozulmayan ilaçlar için benzer bir uygulama yapılamaz mı diye düşünmeden edemiyor insan. Öyle ya;

 

Ülkemizde de başta devletin çeşitli nedenlerle aldığı ve son kullanma tarihi geçtiği için imha ettiği, FDA ve Pentagon’un tespit ettiği etken madde ve ilaçlar için benzer bir düzenleme yapılsa, ülkemiz kaynaklarının yanı sıra eczanelerimizde de her yıl milyarlarca liralık emek, sermaye heba olmaktan kurtarılsa... Hazırlanmış listeler de hazırda varken... Çok mu zor bir şey istemiş olurum???

 

O yasak, bu yasak, ona para ver, bunu sineye çek, bir de şunu öde, son kullanma tarihi geçti imha et, onun için para öde... Bunların sonu nereye varacak?

        

Her renk tamamdı da bir lacivert eksikti o da tamam oldu hesabı, eczacıların da son kullanma tarihini koysalar tamam olacak da, artık yetmedi mi?

 

Son yıllarda duymaktan bıktığımız “Elimizden bir şey gelmez” , “Bir şey yapamayız” , “ Siz ne diyorsunuz, muhatap bile bulamıyoruz” tarzı sızlanmalardan kaybolan özgüveni bu tarz sorgulayan, araştıran, üreten  tavırlar yeniden tesis etmez mi?

 

Her açıdan itibar sağlamaz mı?

 

Mensubuna tepeden bakmak, buyurgan tavırla üst perdeden hitap etmek yerine, onun ekonomisine katkı sağlayacak, hakkını koruyacak projeler peşinde koşanların itibarını kimse zedeleyemez, dünya tarihinde örneği yok çünkü.

 

“Şeref-ül mekan bil-mekin” yani “mekanın itibarı içindeki kişiden gelir” arap atasözündeki gibi, itibarı oturulan masada, sandalyede, koltukta arayarak kimse bulamaz.

 

Zira; bir masa iki sandalye, bir masa iki sandalyedir sadece...

 

Süresi dolunca da, eskici bile itibar etmez...

 

...

 

Saygılarımla...   

 

s.sofugil@eczacininsesi.com

 



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat