Öncelikle herkese merhaba...

Yazının başlığını görünce; en başta Eczacının Sesi Yayın Kurulu dahil herkesin oturduğu koltukta şöyle bir doğrulduğunu, gözlüğünü düzelttiğini görür gibi oluyorum.

“Daha selam sabah vermeden bodoslama bir şekilde konuya böyle girilir mi” dediğinizi de duyar gibiyim.

Evet; eczanelerimizde son zamanlarda adeta baskı ve baskın halini alan denetimlerin dozu önümüzdeki günlerde artacak, adeta av haline gelecek.

Ama neden? 

Biliyorsunuz 2012 yılında 59 yıllık Eczacılık Kanunumuzda değişiklik yapılarak hepimizi yakından ilgilendiren bir takım yeni düzenlemeler getirildi. Hukuk tekniği gereği de bu kanunun nasıl uygulanacağını belirlemek üzere kanunun yayını tarihinden iki yıl sonra olsa da Yönetmelik yayınlanarak bu yeni yasal düzenlemeler hayata geçti.

Her yeni yapılan düzenleme gibi bu düzenlemede de; her şeyin eskisinden çok daha iyi olacağı, sorunlarımızı çözme konusunda önemli kazanımlar elde ettiğimiz gibi yaldızlamalar yapılsa da, hatta “Kanunu ben çıkarttırdım!” , “Hayır, ben çıkarttırdım!” şeklinde ufak tefek “Kara Murat benim!” tarzı atışmalar yaşansa da, şu an kimsenin pek sahiplenmek istemediği, muhtemelen önümüzdeki yıl “Vallahi billahi ben istemediydim” denilecek yasal düzenlemeler artık hayatımızda.

Bu yeni yasal düzenlemelere “çok güzel oldu” diyenlerin olduğu köşeden değil de, ters köşeden baktığımda, eczanelerimiz için yeni ve ağır maddi yükümlülükler getirdiğini, bunları gerçekleştirmeye maddi gücümüzün yetmeyeceğini görmekteyim.

Oysa; 2004 yılında yürürlüğe giren İlaç Fiyatları Hakkındaki Bakanlar Kurulu kararıyla düşen ilaç fiyatları, Kamu İlaç Alım Protokolü ve 2005 yılında SSK sözleşmesi ile hayatımıza giren Kamu Kurum İndirimleri ve bunlardan oluşan raf zararları, ciro kayıpları göz önüne alındığında, çok zor durumda olan eczane ekonomilerinin yeni mali yükleri artık taşıyamayacağı ortada.

Yeni yasal düzenlemelerde öncelikle eczanelerin ekonomilerini düzeltmek için, adeta kendilerine can suyu sağlamak için oluşturdukları tüm kanallar sanki özellikle kapatılmak istenmiş. Mesela; eczaneler 2005 yılından itibaren yaşadıkları ciro ve raf kayıplarını telafi etmek için ilaç dışı ürünlere ağırlık vermeye başlamışlar, vitrinleri başta olmak üzere eczane içi dekorasyonlarını değiştimişlerdi. Aslında ilaç olan, şimdi takviye edici gıda olarak adlandırılan vitaminler, dermokozmetikler, ortopedik ürünler vb. gibi eczanede olması gereken ve konumları gereği satabilecekleri tüm ürünleri eczacılar eczanelerinde bulundurmaya, cirolarına katkı sağlamaya çalışıyorlardı. 

Tıpkı yaşamsal mücadele içinde olan bir ağacın o yıla gelinceye dek; hiç açmadığı kadar çiçek açması, hiç olmadığı kadar meyve vermesi gibi hayata tutunmaya çalışıyorlardı. 2014 Yılında yayınlanan yönetmelikle “Vitrinlere ürün tanıtımı amacıyla levha veya ilân yapıştırılamaz” hükmü getirilince eczacılara vitrinlerinde açan bu çiçekleri kendi elleriyle söktürülmeye başlandı. Sebep???

Haksız rekabet oluşturuyor, etik ve deontoljiye aykırı!

....

Pekiyi diyelim!

Gelmesinden korktuğumuz market/zincir eczane modellerine karşı “ön” alalım, eczanelerimizi eski köhne halinden kurtaralım diye eczane içinde yapılan yeni dekor ve sistem değişikliğinin dış cepheye yansıması olan tabelalar için de “Eczanelerin sadece görülebilir cephelerinden birine” bu levhanın asılabileceği, eczanenin dört cephesi olsa bile diğer levhaların sökülmesi gerektiği de hükme bağlandı. 

Hemen yanınızda kozmetik mağazası var ya da Doktor Ne Ararki ’nin herşeye şifa, deva, mucize “pitki tükkanı” var, onların levhaları dört bir tarafta ama sizinki yasak! 

Eczacılar bilinçsiz tüketimi arttırmasın, eczaneler arası haksız rekabet olmasın.

Buna da Pekiyi diyelim. (Nöbetlerde insanlar eczaneleri nasıl bulacak? “Niye levha asmadın?” diye darb edilen eczacıya ilk yardımı kim yapacak? konularına girmiyorum bile.)

2003 Yılında 100 TL tutan bir reçetenin 2010 yılında 20 TL tutması yüzünden eczacılar her işletmenin yapması gereken şeyi yaparak, yüksek operasyon maliyetleri yüzünden eczanelere düşük kar yansıtarak satış yapan “kanal”ların haricinde toplu alımlar yapmaya, karlılıklarını yükseltmeye, kendilerine ekonomik vahalar oluşturmaya başladılar. 

Üç beş eczane ortak yaptıkları alımları kendi aralarında birim maliyet üzerinden paylaştırarak karlılığını ve verimliliğini arttırmaya çalıştılar. Zira, ya; 2003 yılındaki hastadan elde ettikleri karı 2010 yılında da elde edebilmeleri için aynı hastaya eczaneden çıkmadan aynı ilaçları en az 5 defa daha satmaları gerekiyordu ya da sabah eczaneye gelirken ağaçtan toplamaları (!) ...

Yeni yönetmelikle “ilaç takası sadece aynı il içerisinde faaliyet gösteren eczaneler arasında yapılabilir” şartı getirilerek bu oluşan vaha kurutuldu. (Sadece bu vaha değil hastaların ilaca ulaşması da güçleştirildi. O da ayrı bir sorun.)

Sebep? Eczaneler depo gibi oldu, spot depolar büyüdü, yüzde onluk pazar buraya kaydı, “kanal”lar kurusun mu?

E, buna da Pekiyi.

Tüm dünyada ekonomik açıdan zorda olan işletmeler personel azaltılır, ama eczacılar nasılsa zengin; 27 tane aktif eğitim veren eczacılık fakültesinin mezunlarına istihdam sağlanması amacıyla eczanelere ikinci eczacı ve yardımcı eczacı çalıştırma zorunluluğu getirildi.

Buna da Pekiyi.

24 saat ölçüm yapan, kritik durumlarda on-line bildirimde bulunan eczane içi ve buzdolabı için ısı-nem takip cihazı zorunluluğu getirilmesi, yüksek lisans yapanlara mesul müdür tutma zorunluluğu getirilmesi, müstahzar ilaçların yanı sıra, majistral hammaddelerin son kullanma tarihini geçmesi halinde imhası, eczanesi olan eczacılara başka hiçbir ticari faaliyette bulunmama, eczaneden 24 saatten fazla ayrılırsa sorumlu eczacı tutma vb. gibi eskiden beri var olanlarla sayıları artan tüm düzenlemeler için mutlaka mesleki, deontolojik, mantıklı bir açıklama yapılabilir, hepsine...

Pekiyi... Pekiyi... Pekiyi...

Ama tüm bunları gerçekleştirmek için gereken ekonomik güç nereden sağlanacak?

Bunların hepsini yapabilmek için maddi kaynak gerekiyor, bu kaynak nerede? 

Bir de reçetesiz ilaç satışı konusu var ki en can alıcı darbe de burada; üzerinde “Reçeteli satılır” yazan ilaçları zinhar reçetesiz satmayın deniyor, sağlık sektöründe kimsenin göremediği 86 yıllık hata bulundu, süper!

Tamam satmayalım ama, bize eczacı ünvanı ile birlikte ilaç satma yetkisi ve ayrıcalığı verildiği gibi , başka hiçbir ek iş yapmama yasaklaması da getirilmiş durumda. Dünyanın bir çok ülkesinde de bu şekilde.

Ama dünya; madem eczacılara böyle sınırlama ve yasaklamalar getirmişiz, 0,50 Euro’luk ilaç bile satsa eczacı sadece bir ürün satmıyor, bilgisi ve emeği de var, reçete hakkı ile birlikte 10 Euro’ya yakın bir hak verelim demiş ve veriyor, o nerede???

Yok!

Türkiye’deki doktora gidip reçete yazdırma oranı Avrupa’nın 6 kat üzerinde, doktor sayısı normal polikliniğe yetmiyor, açığı kapatmak için aile hekimlerine nöbet yazılıyor, o da yetmiyor, ithal doktor getirme gündemde, bu kadar reçeteyi yazacak doktor ve alt yapı var mı?

Yok!

Eczacılar kendi başlarına tedavi planlayıp uygulamıyorlar, sistemin ödemediği, hatta ödese bile prim borcu , birikmiş yüksek muayene ücreti yüzünden, hatta bırakın birikmiş yüksek muayene ücretini, normal muayene ücretini bile ödememek için hastalar cebinden parasıyla sürekli kullandığı ilacı alıyor. Acilen ilaca ulaşması gereken hastaya, sadece o anda reçete yok diye ilaç verilmediği zaman oluşacak sağlık sorununu nasıl önleyeceksiniz? İstisnai durum ne olacak?

Bir kutu sakız 9 TL, içinde 25 mikrogramlık (gram ya da miligram değil mikrogram) etken madde olan bir kutu guatr ilacı 3,5 TL... Bu ekonomik gerçekten haberiniz var mı ? 

2 TL’lik kan sulandırıcı aspirine Emekli Ayşe Teyze 3 TL muayene ücreti ödememek, 10 TL’lik glokom damlasına Emekli Ali Rıza Bey Amca 15 TL muayene ücreti ödememek için doğrudan eczaneye gelerek cebinden alıyor.

Bu durumdan haberiniz var mı? 

Tüm bu durumlar bilindiği halde, 86 yıldır eczacılar suç işliyordu, biz bunu önleyeceğiz, baskınlarımız(!) artacak, göz açtırmayacağız şeklindeki yaklaşım tek bir şeyi çağrıştırıyor:

Hani Kurt derenin başında su içiyormuş, derenin aşağısına bir kuzu gelip su içmeye başlamış,

Kurt, kuzuya:

-Suyumu bulandırma, demiş.

Kuzu:

- Ben nasıl senin suyunu bulandırabilirim ki, deyince...

Kurt:

-Seni yiyeceğim de bahanem olsun istedim, demiş ya...

O hesap; yeni düzenlemelerle eczane avı sezonu açıldı gibi geliyor bana.

Yapılan denetimlerde bazı bölgelerde adeta eczane avına çıkılmış durumda.

Kapının önünde duran siyah minibüsten inen 8 görevli eczaneyi basarak eczacıyı kıskavrak(!) etkisiz hale getiriyor.

Tek tutanakla avlamaya(!) çalışıyor. 

Malum olduğu üzere;

Kurtlukta kanun düşeni yemek.

Ama...

Eczacılar kuzu değil ki!

Saygılarımla...



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat