14 Mayıs etkinlikleri dışında bazı özel ve tüzel kurumlar birçok kongre yaptı, yapıyor ve yapacak… Sosyal medyada bu kongrelerle ilgili tanıtım ve duyurular tüm hızıyla yayınlanmaya devam ediyor.

Dağıtım kuruluşlarının düzenlediği fuarlara katılmayacağını söylediğinde uzaylı görmüş muamelesine tabi tutulan bu satırların yazarı dışında bu olaya pek takılan olmaması uzun zamandır zihnimi meşgul ediyor.

Fuar ve kongrelerin yanı sıra eski ama ekibi yenilenen yeni başkan bile il il gezerek toplantılar yapıyor. Bizim mesleki yetersizliğimiz yüzünden bu güne kadar hak ettiğimiz haklarımızı alamadığımızı, bir başka deyişle aslında bizim hak olarak gördüğümüz haklarımızı aslında hak etmediğimizi anlatıp, bizi nasıl eğiteceğinden, eğitimin öneminde dem vuruyor.

Cem Yılmaz’ın meşhur reklam repliği gibi “Eğitim Şart!”

Buna itirazımız olamaz tabi ki.

Ama bunca kongre, fuar, toplantıya ve buralarda verilen onca eğitime rağmen neden istenen ve beklenen atılımı yapamıyoruz? Mesleğimizdeki kuşatmayı kaldıramıyoruz?

Hiç düşündük mü???

Gelin ters köşeden bir bakalım:

Çocukluğumuzda; oyun oynarken kolumuz, bileğimiz sakatlandığında mahallenin Hızır Acil Ekibi konumundaki komşu teyzeleri incinen kolumuza bakar, “Damar damar üstüne binmiş” diye teşhis koyar, bu teşhis doğrultusunda kolonyalı pamukla yapılan tülbentli sargıyla birkaç gün süren nekahet dönemi sonrası bu rahatsızlık ortadan kalkardı ya...

İşte o hesap;

Fuar fuar üstüne, kongre kongre üstüne binince gündemi doldurmak adına önemli önemsiz, verimli verimsiz birçok eğitim toplantısı konulması sonucu verilen eğitimin kalitesi yeterli olamıyor, fuar ortamında alınan ürünler mali açıdan alanı da satanı da zor durumda bırakabiliyor, bu üst üsteliği yapılacak bir müdahale ile ortadan kaldırmak gerekiyor.

Zira; “Nicelik” değil “Nitelik” önemlidir.

Bu bir…

İkincisi;

Yapılan toplantılarda eğitim verenler, karar verme süreçlerinde masa başında olanlar ve mesleki politikaları belirleme konumunda olanların büyük bir çoğunluğu eczane eczacılığından gelmeyen ya da eczanesinden kopmuş meslektaşlarımızdan oluşuyor.

Mesleğin pratiği içinden gelmeyen, salt akademik bakış açısına sahip meslektaşlarımız her ne kadar iyi niyetli yaklaşımlarda bulunsalar da, çözüm reçeteleri mesleki pratikle doku uyuşmazlığı yaşıyor, hele hele; hiç eczane eczacılığı yapmamış kamudaki meslektaşlarımız eczane içindeki iş akışını, işleyişi bilmediği için o kadar yanlış bakış açılarına sahip oluyorlar ki, basit bir yanlışı büyük bir suistimal gibi algılayabiliyor, inanılmaz ve telafisi zor mağduriyetlere neden olabiliyorlar.

         Sonuçta da; devlet dairesi düzenine göre çalışması beklenen, akademisyen bakış açısıyla belirlenen mevzuata göre eczane eczacılığı yapmaya çalışılan bir ortamda sorunlar ve çelişkiler yumağı içinde çırpınıp duruyoruz.

Yani;

Kitapta yazan eczane ile devletin beklediği eczane birbirinden farklı, gerçek eczane ise bunlardan tamamen farklı…

Mesela; bir kağıt reçete geldiğinde protokol numarasından, kaşesine, kutu adetlerinin yazıyla yazılıp yazılmadığına kadar her şeyini kontrol edip, SUT uygunluğuna bakmamız, reçete arkasına ilacı teslim alanın kaç kutu ve kaç kalem ilaç aldığını isim, soyisim, telefon ve imza ile tespit ettirmemiz gerekiyor ama ilacı alan kişi “Ben bu ilaçları almadım” derse hastanın bu beyanı üzerine hakkımızda işlem yapılabiliyor.

Antibiyotikleri reçeteli satmamız isteniyor ama kaşesiz imzasız ya da protokol numarasız gelen reçeteleri nasıl karşılamamız gerektiği, alıkoymamız gerekip gerekmediği, ilacını kıran düşüren ya da kaybedenler için insiyatif kullanıp kullanamayacağımız belirtilmiyor.

“Sahi, bu düzenlemeler nasıl olabiliyor?” diye sorabilirsiniz.

Senelerdir nasıl olduğunu söyleyeyim:

Hiç eczane eczacılığı tecrübesi olmayan yetkililer ile eczanesinde Medula’ya çıktığı günden beri hiç reçete girmemiş, kaç adet reçete fatura ettiğini bile bilmeyen temsilcilerimiz o masaların etrafında oturuyordu da ondan.

         Çok şükür; Aralık ayında protokol heyetimiz değişti ama masanın bir tarafındaki iyileşme tam düzelmeyi maalesef sağlamıyor.

Masanın diğer tarafında oturanların oraya oturabilmesi için eczane oryantasyonu yapması şartı getirilmeden de sorun çözülecek gibi durmuyor.

Bu oryantasyona da,

Eczacıların; astım, diyabet, tansiyon takibi, sigara bıraktırma, ilaç kullanım kontrolü alanlarında sağlık danışmalığı sunup sunmadığından haberi olmayanlardan başlayabiliriz.   

Cem Yılmaz’ın dediği gibi “Eğitim Şart!”

Di mi ama???

Saygılarımla…

 

 s.sofugil@eczacininsesi.com         

 



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat