Şubat ayının ortasında “Nisan Bir” de nereden çıktı diye sorabilirsiniz.

         Yeni yönetmeliğe istinaden eczanelerimize koymamız gereken, cep telefonuna mesaj gönderen ısı nem takip cihazını almamız ve sıcaklığı da sabit tutmak için gerekli klima sistemini kurmamız için bize verilen müddet nisan ayında dolmak üzere.

         Sadece o değil tabi ki; tabelalarımızı standart hale getirmemiz, vitrinlerimizdeki tanıtım afişlerini sökmemiz için de bize ayrılan sürenin sonuna geliyoruz.

         Nisan ayına çok az kaldı.

         Ama hala beklenen yönetmelik değişikliği yayınlanmadı, beklemedeyiz.

         Beklemedeyiz, beklemesine de; ben yine de bu eczane içi sıcaklık ve nem takibi işini bizi yönetenlerin neden iptal ettirmeye çalışmak yerine ertelemeye çalıştıklarına anlam veremiyorum.

         Bir zamanlar yapılan yasal düzenleme ile arabaların bagajlarında “Ceset Torbası” bulundurma zorunluluğu getirilmeye çalışılmıştı da, kamuoyundan gelen yoğun tepkiler üzerine bu düzenleme iptal edilmişti, bilmiyorum hatırlıyor musunuz?

         O yasal düzenlemeden önce bazı siyasilerin yakınlarının milyonlarca ceset torbası siparişi verip piyasaya sürmeye hazır hale getirdiği şayiası dolaşmıştı.

         Biz de benzer şekilde oluşturulmaya çalışılan böyle bir pazara müşteri olmaya mı zorlanıyoruz, bilmiyorum.

         Ama emin olduğum bir şey var; bizi yönetenler böyle bir oyun olsa kesin farkına varır ve itiraz ederlerdi.

         Kesin!

         Çok öngörülü ve vizyon sahibidirler çünkü!

         Öyle ki; il dışı takasın serbest olmaması için öylesine direniyorlar, öylesine direniyorlar ki, takdire şayan.

         Hakikaten ne o öyle; dağıtıcıların dağıtması gereken MF’ leri dağıtmayıp kendilerine kalması için satış koşullarını kötüleştirmesi ve “Valla biz de kazanmıyoruz, o kalanlar da evdeki bebenin mama parasına anca yetiyor” masalının yenmemesi üzerine, kendini akıllı zanneden bazılarının ortaya çıkıp, verilmemeye çalışılanı alarak kendi aralarında pay etmeleri olacak iş değildi.

         Depo musun ki böyle işlere kalkışıyorsun?

         Ne verilirse hakkına razı ol, değil mi ama?

         Allah’tan bu kurnazlığı fark ettiler de, en azından il dışında bu tip düzensizliği önlediler.

         Gerçi bazı hayati öneme haiz ilaçlara ulaşımın önünde zaman zaman ciddi engel teşkil ediyor bu düzenleme ama, hani meşhur bir banka reklamındaki söz gibi maksat “Sistem” bozulmasın.

         Sistem bozulmadığı sürece sorun yok.

         Ölen ölür, kalan sağlar bizimdir!

         ...

         Sıcaklık takibi, ısı nem, iklimlendirme demişken aklıma geldi;

         Bizi yönetenler gece demiyor gündüz demiyor bizim için uğraşıyorlar ya, bu çerçevede memleketten uzak diyarlara, gurbet ellere gezmeye gidiyorlar.

         Bu gidişlerin birinde o ülkenin mesleki kuruluşlarından birine uğruyorlar, nezaketen. Bir de ne öğreniyorlar. Bizden birileri o ülkedeki sıcaklık, ısı nem uygulamaları hakkında bilgi istemiş. Olacak iş değil!

         Hemen celalleniyorlar, “Muhatap almayın, cevap bile vermeyin” diyorlar.

         Kendileri bu konuda bir bilgi istiyorlar mı?

         Hayır!

         Neden?

         Çünkü bilgiye ihtiyaçları yok, onlar zaten her şeyi biliyorlar.

         Eee, bu ülkede yönetici olmak kolay değil.

        

         Bayılıyorum böyle yöneticilere, herkesin hayalini kurduğu yönetici tipi işte bu!

         Onları tekrar tekrar seçiyor, böylesine önemli değerlerin kaybolup gitmesine izin vermiyoruz...

         Çok akıllıyız, çoook!

         ...

         Bu arada; o bahsettiğim kendini bilmezler de sıcaklık takibi iklimlendirme konularında gerekli bilgileri almışlar, caaanım uygulamanın hayata geçmemesi için uğraşıyorlarmış.

         Bu kadar da inatçılık olmaz ki!

         Koskoca yöneticilerimizden daha mı iyi bileceksiniz! Bir yıl ertelensin ama Avrupa’nın hiçbir ülkesinde bile olmayan bu sistem mutlaka kurulsun!

         Kurulsun ki, ekonomik açıdan zorda olan meslektaş görmenin, dolu Metrobüs görmekten çok daha kolay olduğu bir dönemde gücümüzü dosta düşmana gösterelim, “Avrupa Avrupa gör iklimlendirmemizi” diyebilelim.

         ...

         Kuzu postu giymiş kurt misali, yönetici postu giymiş çokça uyanığın dolaştığı günümüzde, böylesine dirayetli yöneticilerimiz olduğu için ne kadar şükretsek az!

         ...

         Post deyince aklıma geldi, tasavvuf kitaplarında olan bir menkıbe vardır:

         Kanadı kırık bir kuş Süleyman Peygamber’e şikâyete gelir. Derviş postu giymiş bir avcının kendini kandırarak avlamaya çalıştığını, ondan kurtulmak isterken de kanadının kırıldığını söyleyerek davacı olur.

         Derviş postu giyen avcı huzura getirilir. Yaptığının cezası olarak kısasa kısas, kolunun kırılmasına hüküm verilir.

         Kanadı kırık kuş itiraz eder:

         “Kolunun kırılması ceza olmaz! Zira kolu iyileşince yine aynı şeyi yapar, bir başkasının canını yakar.

         Avcının derviş postu giymesi yasaklansın, yasaklansın ki bir daha kimsenin canı yanmasın” der.

         ...

         Allah’tan yönetici postu giymiş yöneticilerimiz yok!

         Yok, ama ya olsaydı?

         Olsa bu kuşun aklına gelen bizim de aklımıza gelir miydi acep???

         Efendim???

         ...

         Ben de öyle düşünmüştüm...

         ...

         Saygılarımla...

 

s.sofugil@eczacininsesi.com   

 



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat