Daha Ramazan Bayramı’ndayız biliyorum ama seçimlerin olduğu seneler niyeyse pek bir bayram havasında oluyorum da onun için seçim bayramı geldi dedim. Çünkü seçim olduğu ve yaklaştığı zamanlarda sanki biraz daha fazla adam yerine konuluyoruz, “sayın eczacı” başlıklı soğuk mesajlar yerine “gıdısını yidiğim canım meslektaşım” gibi sıcak mesajlar almaya başlıyoruz ki ortamın bu haline bayılıyorum.

 

Yoksa en azından biz İstanbul’dakilerin Kurban Bayramı’ndan sonra seçimlerde oy kullanacağını biliyorum, takvimi karıştırmadım, endişe etmeyin.

...

Bayramlar kimileri için bir tatil vesilesi, kimileri için de acıların tazelendiği buruk bir zaman dilimi olabilir. Ama neredeyse hepimiz bayramlarda nöbet tutmuş bir mesleğin mensubu olduğumuz için, bayram nöbetinin verdiği burukluğun ne demek olduğunu biliriz. O yüzden bu bayram, nöbetim olmasa da bayram nöbetçilerine bayramlık bir yazı hazırlayayım dedim.     

Konu da mecburen seçimler olacak tabi ki.

 

Bizim seçimlerimiz özellikle İstanbul için konuşuyorum çok değişik atmosferde geçer, her seçim bir birinden bağımsızdır, bir seçimin kazananı, diğer seçimin kaybedeni olabilir, tıpkı İstanbul’un havası gibi gün içinde 4 mevsim yaşanır. Her seçim dönemi kerameti kendinden menkul önemli şahsiyetler de peydah olmaya başlar. Anlattıkları hikayeler başlı başına kitap olur.

Bunar gibi olan üç aday, bir parti merkezinde oturmuş, sohbet ediyorlarmış. Laf parti liderinden açılınca içlerinden biri hemen lafa dalmış:
“Beyefendi beni çok sever, her öğle yemeğinde beraber oluruz, memleket sorunlarını tartışırız!”
İkincisi durur mu? Hemen o da yakınlığını anlatmış:
“Her gün beni odasına çağırır, memleket ve parti meselelerini konuşuruz, telefon çalınca sekretere ‘meşgulüm, sonra arasınlar’ der!” demiş.
Üçüncü aday bakmış fena eziliyor :
“Ben de her gün beyefendinin odasına girerim, memleket meselelerini konuşurken, telefon çalar, açar ‘bir dakika’ der ve telefonu bana uzatır:
-Al seni arıyorlar, konuş!” der demiş...

...

        

Seçtiklerimizin atma kabiliyetine bakarız ülke olarak. Sorun çözme ve proje üretme kabiliyetine bakmayı bir becerebilsek keşke...

...

Gerçi ne kadar becerikli olursanız olun, seçilmeyi becermek ayrı bir maharettir. Ben şahsen o konuda hiç de becerikli biri değilim. Belki de seçilmeyi her ne pahasına olursun olsun istemediğim için, belki de seçimlerde oy kullanan insanların beklentileri farklı, o beklentiye hitap edemediğim içindir, bilemiyorum.

...

        

İngiltere’de bir bakan, kendisini gazetecilere hiç sevdiremiyordu. Ne yapsa makbule geçmiyor, hergün basın kendisiyle uğraşıyordu. Nihayet;

"Öyle bir şey yapayım ki, gazeteciler mest olsun" diye düşündü ve ilan etti.

-   Pazar günü saat 10.00’da Thames nehrinin üzerinden yürüyerek geçeceğim.

...

Pazar sabahı saat 10.00’da tüm basın mensupları toplandılar, Bakan geldi ve elinde bastonuyla nehrin üzerinde yürümeye başladı. Karşı kıyıya kadar da hiç suya batmadan yürüdü geçti.

Herkesin gözleri dehşetle açılmıştı.

Fakat ertesi günü tüm gazetelerde şu başlık okundu:

"Bakan yüzme bilmiyor!..."

...

 

İsterseniz oda seçimleri için siyaset yapın, isterseniz bir siyasi partide; nerede, neyi, ne zaman ve nasıl konuşacağınızı bilmeniz, sarf edeceğiniz kelimeleri 40 sefer tartıp öyle kullanmanız gerekmektedir.

...

Nerede nasıl konuşması gerektiğini iyi bilen Yahudi asıllı bir Rus; İsrail’e göçme iznini alır.

Gümrükte Ruslar bagajını denetlerken elbiselerin arasındaki Lenin’in büstünü bulurlar:
- Bu nedir?
Yahudi:
” -Bu nedir? sorusu yanlıştır yoldaş!.. Bu kimdir? demeniz gerekirdi!.
Bu Lenin’dir, sosyalizmin temellerini atan, Rus halkına iyilikler getirendir. Bende bunu bereketli günlerin anısı diye yanıma aldım…”
Rus görevli etkilenmiş bir şekilde:
“- Tamam, geçebilirsiniz!..” der.

...
Tel Aviv havaalanında gümrük memuru büstü görür ve sorar:
” – Bu nedir?…”
Yahudi:
” – Bu nedir? sorusu yanlıştır! Bu kimdir? demeniz gerekirdi!..
Bu Lenin’dir. Bu deli cani yüzünden Rusya’yı terk etmek zorunda kaldım!
Yanıma aldım ki her gün ona bakıp bakıp lanet okuyayım! ..”
Etkilenmiştir İsrailli görevli:
“- Tamam, geçebilirsiniz!…” der.

...
Adam evine gelir, büstü büfenin üstüne koyar, gelişi nedeniyle de akrabalarına davet verir.
Yeğenlerden biri sorar:

” -Bu kimdir?..”
Yahudi:
” – Bu kimdir? sorusu yanlıştır kuzum!

Bu nedir? demen gerekirdi!..
Bu; on kilogram, yirmi dört ayar altın, vergisiz, gümrüksüz, üstelik de KDV’siz!!!…”

...

Tabi yöneticilerimiz bu hikayelerden “kıssadan hisse” çıkartmayı pek sevmediği gibi her yaptıklarını mutlak doğru olarak görürler, keskin “U” dönüşleri omurgasızlığın değil, kıvraklığın ve maharetin belirtisi olarak görülür ve övülür.

...

Anadolu’nun eskimez milletvekili adaylarından biri, ölürken oğullarını yanına çağırır,
Şöyle der :
-Bakın evlatlarım artık ben gidiyorum. Size son sözüm şudur:
-Devlet çalgı, siz çengi!

Hiç sürçmeyin, ayak uydurmaya bakın!

...

Kimin kimle neden önce beraber olduğunu, sonra hiç olmadığını, gerekirse yine beraber olup, sonra yine düşman olabileceğini hiç anlamıyorum diyenlere...

...

Herkese iyi bayramlar...

 

s.sofugil@eczacininsesi.com 

 



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat