Yattım Sağıma, Döndüm Soluma, Okumadan İmzaladım Ama...

Elektronik cihazların çağına geçmeden çok önceleri, çocuklara gece yatağa yatınca okutulan, ezberletilen birçok dua, tekerleme vardı…

“Yattım sağıma, döndüm soluma, melekler şahit olsun, dinime imanıma…” diye başlayanından tutun da “Rabbi Yessir” ile başlayanından,  “Amentü” okunanına kadar herkes kendi inancı, öğretisi doğrultusunda çocuğuna dua okutur, rahat bir uyku uyuması için manevi huzur ve sakin bir ortam oluşmasını sağlamaya çalışırdı.

Tablet, akıllı telefon vb. gibi elektronik cihazların kuşatması sonrasında çocuklar uyuyana kadar ellerinden düşürmedikleri bu cihazlarla ya Youtube’da dinledikleri şarkılara eşlik ediyor ya da balonlu şekerler patlatılan oyunların bahçelerinde kaybolarak rüya âlemine dalıyorlar…

Tabi ki değişen çağın gelişen teknolojisine bağlı olarak transformasyona uğrayan uykuya geçiş yöntemi gibi uykunun da çeşitleri değişti, gelişti. Artık insanlar toplu şekilde uykuya dalıyor ama uyuduğunun farkında olmuyor. Uyuduğunun farkına varmıyor, zira uykuda bilinçsizce görülen rüyalarda çoğunlukla saçma sapan olaylar görmesine yaşamasına rağmen bütün bu olup bitenleri nasıl ki anormal karşılamıyorsa, toplu uykuda da aynı şekilde yaşanan saçmalıkları yadırgamıyor.

Konumuzla pek alakası yok ama nisan ayının son haftasında tam 16 defa yazdığım, hatta hepimizin yazdığı o ibare aklıma geldi;

“Protokol hükümlerini okudum ve kabul ettim”

        

         “Bunu niye yazdırıyorlar?”, “Protokoldeki ıskontoların dayanağı ne?”, “Alper Tunga öldü mü?”, “Ödlek öcün aldı mı?” gibi sorulara cevap aramaya geçmeden önce şunu net olarak itiraf edelim:

Hiçbiriniz (benim gibi istisnalar hariç) o protokolü okumadınız!

         Pekiii neden yazdınız?

         Çünkü kurum protokolü kabul etmek için o ifadeyi yazmanızı şart koşuyor.

         Niye mi?

         Belki bu satırları okuyan sizlerin başına gelmedi ama daha önce imzaladığı protokol yüzünden mağdur olan meslektaşlarınız haklarını aramak için mahkemeye başvurduklarında sözleşmeye iyi niyetle okumadan imza attıklarını, bu yüzden de imzaladıkları ve kendilerini mağdur eden söz konusu protokol hükmünün iptalini istemişlerdi ve mahkeme onları haklı bulmuştu da ondan.

         Yani sizi koruması için imzalanmasını beklediğiniz, iyi bir hale gelmesi için eylem beklentisi içine sokulduğunuz protokol aslında pek de sizi korumuyor, adeta sizi korumak yerine kurumun hak ve menfaatlerini korumak için dizayn ediliyor gibi.

         Olur mu öyle şey demeyin, eğer aksi olsaydı; Borçlar Kanununa göre sözleşmede edimlerin karşılıklı olması gerekir, normal şartlarda bu şekilde bir ifade olmazdı, olsa bile başında “Tüm yasal haklarım saklı kalmak kaydıyla”  veya buna benzer bir ifade olması gerekirdi, ama yok!

         Pekiii,

Kurum yetkilileri bu ifadeyi niye yazdırıyor?

Çünkü sözleşmeden dolayı illa ki birilerinin canı yanacak ve mahkemeye gidecek, gittiği zaman da mahkemeye “ama okuyup kabul ettiğine dair imzası var, haberim yoktu, saflığımdan yararlandılar şeklindeki iddiaları geçersizdir” diye itiraz edebilmek için. Kim ne derse desin bundan başka bir amacı yok yani…

Tamam da sayın yetkililer, size bir tüyo vereyim; değil 16 defa 1116 defa yazdırsanız da o ifadenin hukuki bir kıymeti yok.  Boşuna bize eziyet çektirmeyin.

Burada asıl sorun şu; kurum bizi 2005 yılından beri adeta birer potansiyel suçlu olarak görüyor ve bu görüş her ne kadar 2005’ten bu yana yumuşamış gibi gözükse de yine aynı şekilde devam ediyor. Ve bu bakış açısı nedeniyle de dalgınlık, unutkanlık ya da dikkatsizlik nedeniyle oluşan eksiklikleri ve hataları en ağır şekilde cezalandırıyor.

Tüm dikkatini, tüm eforunu kurum bu tip hataları bulup cezalandırmaya yönlendirdiği için majistral ilaç hazırlarken mesela cc’yi grama çevirmediği için örnekleme ile öyle bir kesinti yapıyor ki, kesintiye uğrayan bir daha majistral yapmaya tövbe ediyor, diğer taraftan ülkeye gram bazında ithal edilen prodüvi’den kurumu zarara uğratmak için imal edilen kilo kilo majistrali ödüyor.

Niye?

Çünkü mevzuata uygun, herhangi bir hata yok(!!!)

Diğer taraftan; imzaladığımız sözleşmenin yasal dayanaklarından biri Kamu İhale Kanunu ve ilgili mevzuatı olduğu için ve bu mevzuata göre sözleşmelerde indirim yapılması gerektiği için de tek tip sözleşmelerin çıktığı 80’li yıllardan bu yana sözleşmelerde “Eczacı Iskontosu” oluyor.

           Oluyor da artık 80’li 90’lı yıllarda olduğu gibi “Eczacı Iskontosu”nun konusu kaldı mı???

         “Eczacı Iskontosu” uygulandığı dönemde ilaç fiyatları 84 Kararnamesine göre belirleniyordu, Kamu Kurum Iskontosu yoktu, Eczacı Kârının yanında Eczacı peşin alım iskontosu vb. gibi ek kazanımlar vardı. Şimdi bunlar var mı? Yok!

         Iskonto fazlalıktan, yani kârın fazlasından yapılır. Kârın fazlası bir yana artık kâr da yok ki ıskontosu olsun… Hele hele kârlılık düştükçe artan bir ıskonto uygulaması var ki, gerçek hayatta hiçbir mantıklı açıklaması yok;

Çoğunluğu 4. ve 5. Kademe ilaçtan oluşan cirosuyla %9-10 kar elde eden, işletme gideri %12 olan bir eczacı %3 ıskonto yapıyor, kafadan %5 zararda, ama olsun; çok ciro yapıyor!!!

Gün geçtikçe özellikle büyük hastanelerin karşısında olan eczaneler kapanıyor, özellikle pahalı ilaçların bulunabilirliği ve hızlı ulaşılabilirliği ortadan kalkıyor, bilmiyorum farkında mısınız?

Hayati öneme haiz, ithal ve pahalı ilaçlar için ben bulamasam da eskiden hastaları yönlendirebileceğim eczaneler vardı ama şu an maalesef yok gibi… 

        

         Alper Tunga’yı anlatmaya yer kalmadı fakat uykulara, rüyalara da konumuzla pek alakası olmamasına rağmen ucundan da olsa girmek gerek…

         Neden derseniz; hataları en ağır şekilde cezalandırıp, normal işleyişi bozduğunun farkında olmayan, oluşan kesintilerin çokluğuna bakıp yaptıklarını rüya mantığı içinde doğru olarak gören yetkililer, gerçek hayatta kontrolünü yaptıkları sistemden yararlanan sigortalılar olduklarını unutmamalılar.

         Sağlık bu şakaya gelmez, ilaç ve eczacılık hizmeti kime ne zaman lazım olacak bilinmez.

         Gördükleri rüya yarın öbür gün - Allah Korusun- kâbusları olabilir.

         Ne diyorduk “Rabbi Yessir” (Allah’ım kolaylaştır).

         Sadece kulağımızın üzerine yatarak, feryatlara kulak tıkayarak olmuyordu.

         Di mi???

        

         Saygılarımla…

 s.sofugil@eczacininsesi.com         

 



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat