Bizim uymamız gereken mevzuat o kadar çok ki; ha bir eksik, ha bir fazla diyerek önümüze konulan yaptırımları hiiiç itiraz etmeden, sorgulamadan kabul edip nasıl uyum sağlarızın formülünü arıyoruz uzun zamandır.

         2005 Yılındaki SSK protokolünün yürürlüğe girmesi sonrası öyle bir hengâmenin içine girip kaybolduk ki, kafamızı kaldırıp ne oluyor ne bitiyor, kârda mıyız, zararda mıyız onu bile kontrol etmeye vakit bulamadığımız için; önümüze konulan birçok mevzuatı bu bizimle alakalı mı değil mi diye sorguamadan hayatımızın bir parçası haline getirdik.

         Eczacılık mevzuatını bilmeyen hukukçulara danışıldığı için de kendi mevzuatımızın dışında olan her türlü genel kapsamlı yasal düzenleme de bu süreçte hayatımıza girdi.

         Bizim mevzuatımıza hâkim olanlar dinlenmediği, görüşlerine başvurulmadığı için de süreç içinde o kadar çok sorun yaşanır hale geldi ki, eczane eczacılığı neredeyse her mevzuata tabi bir meslek haline geldi. Bize karışmayan bakanlık yok gibi!

         İtiraz etmesi gerekenler "Aaa sen bu düzenlemeye nasıl karşı çıkarsın?” tarzı ayıplamalarla karşı karşıya kalmaktan korkuyorlar.

         Öyle ya, eczacılık mevzuatını bilmeyen hukukçulardan daha mı fazla bilecekler?!

         Araya bayram tatili girdi, tatil dönüşü vergi ödemesiydi, prim ödemesiydi derken eylül ayını bitirdik, bugünlerde de eczanelerimizde reçeteleri kapatıp fatura teslim etme derdine düştüğümüz için bu konuya şimdi girmezsem üzerinden bir yıl daha geçer korkusuyla konuya bir giriş yapayım dedim.

         Bunları niye mi anlatıyorum?

         Bayram öncesi sosyal medyada “arife günü eczaneler kapalı olmalı” diye haberler dolaştı, adeta eczacılar çalışanlarının bayram tatilini gasp eden zalimler olarak gösterilip sosyal medyada yargısız infaza tabi tutuldular, buna itiraz eden pek kimse de olmadı. “Sükût ikrardan gelir”, yani “sessiz kalmak kabul etmek anlamına gelir” ön kabulünü meydana getirmemek için buradan bir ses vereyim dedim:

 

         Eczacılar isteseler de istemeseler de öncelikle özel mevzuatlarındaki hükümlere tabidir!

         Canları isteyince eczane kapatıp, canları isteyince açamazlar!

         ...

 

         Sosyal medyada bazıları eczane çalışma saatlerinin uzunluğundan, nöbet hizmetinin yoruculuğu ve yıpratıcılığından yola çıkarak eczacıların eczane çalışanlarını sömürdüğünü, haklarını yediğini öne sürerek çalışma hayatına ait tüm sorunların faturasını eczacılara çıkarıyorlar, onları hedef tahtasına oturtarak adeta günah keçisi haline getiriyorlar.

         Eczacılığı normal bir mal alım satım hizmeti sunan herhangi bir işletme gibi görüyorlar...

         Oysa eczacılık; tıpkı doktorluk, askerlik, polislik gibi 24 saat kesintisiz yapılması gereken bir meslektir.

         Bu satırları okuyan herkesin ailesinde, çevresinde mutlaka bir doktor tanıdığı vardır. Acil serviste yemek molası verilmediği için durumundan şikâyetçi olan, ara dinlenmesi verilmediği için mahkemede dava açan bir doktor tanıyor mu, böyle bir olay duydu mu???

         Yok!

         ...

         Ya da; 24 saat nöbet tutup ertesi gün mesaiye devam eden bir subayın  Genelkurmay’ı mahkemeye verdiğini??? 

         Yok!

         ...

         Hiçbir subay kıtaya çıktıktan sonra “Aaa, ben nöbet tutmam gerektiğini bilmiyordum!!!” diyebilir mi???

         ...

         Biz fakülteyi kazandığımızda herhangi bir bilgilendirme formu imzalatmadılar ama nöbet hizmetine tabi bir meslek seçtiğimizi biliyorduk.

         Biliyorduk ama; eczacılık mesleğinin kamu hizmeti olduğu, insan sağlığını korumanın kutsal bir görev olduğu gibi süslü kelimelerle avutularak diğer mesleklere tanınan kolaylıklar ve ayrıcalıkların tanınmadığını, aksine biz kendimizden ödün verdikçe sömürünün, angaryanın arttığını bilmiyorduk.

         Haftanın 6 günü bizzat çalışan, nöbetlerini bizzat kendi tutan bir eczacı olarak çalışanlardan daha fazla şikâyetçiyim bu durumdan ama onların manipüle edilidiğini, yanlış yönlendirildiğini ve sorunu çözmek yerine sorunu daha çözülmez hale getirmeye yönelik olarak yanlış bilgilendirildiğini düşünüyorum.

  

         Ne demek mi istiyorum?

         Gelin Ters köşeden önce kendi mevzuatımıza bir bakalım;

 

         Bütün kanunların temel dayanağı Anayasadır.

         Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 56.maddesinde; herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğu; Devletin, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak, insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi arttırarak, işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenleyeceği hükmü yer almaktadır.

         181 sayılı Sağlık Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile de halka sağlık hizmetlerini ulaştırmak, sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermelerini sağlamak için Sağlık Bakanlığının kurulduğu ve Bakanlığın görevinin de sağlık hizmetlerinin Devlet tarafından ya da Devletin denetimi ve gözetiminde yürütülmesi esasının benimsendiğini, dolayısıyla da bu hizmetlerin tamamının kamu hizmeti niteliğinde olduğu tescil edilmiştir. Dolayısıyla da;

         Eczacılık; Sağlık Bakanlığı’nın yetki ve görev alanına giren, kendi müstakil (özel) kanunu olan, sunulmasında mutlak bir kamu yararı olan, sunulmaması düşünülemeyen, sunulmasından vazgeçilemeyen ve kesintisiz sunulması gereken bir meslektir. Yani; eczaneler AVM’deki herhangi bir işyeri ya da semt bakkalı değildir!

           Bu yüzden de birçok kanunda o kanuna tabi olunmadığı belirtilmiştir.   Mesela Resmi Tatiller Hakkındaki kanunda “Mahiyetleri itibariyle sürekli görev yapması gereken kuruluşların özel kanunlarındaki hükümler saklıdır” hükmü yer almakta olup buna dayanarak hazırlanan 6643 sayılı  kanunun 20. maddesi de "eczaneler için tatil olacak günleri, saatleri ve kaç eczanenin nöbetçi kalacağını" belirleme yetki ve görevini o ilin bağlı olduğu Bölge Eczacı Odası Yönetim Kuruluna vermiştir.

         Bu durum iş Kanununa aykırıdır diyebilirsiniz.

         İş kanununa bakalım:

         İş Kanunu “...bu kanun 507 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar Kanununun 2 nci maddesinin tarifine uygun üç kişinin çalıştığı işyerlerine uygulanmaz” diyor.

         Esnaf ve Sanatkârlar Kanunu da esnafı “...Ticareti sermayesi ile birlikte vücut çalışmalarına dayanan ve geliri o yer gelenek ve teamülüne nazaran tacir niteliğini kazanmasını icap ettirmeyecek miktarda sınırlı olan...çalıştığı sanat, meslek ve hizmet kolunda bilgi, görgü ve İhtisasını değerlendiren hizmet, meslek ve sanat , sahipleri  ” olarak tanımlıyor.

         “Ama eczaneleri Ticaret Sicili’ne kayıt ettirdiler!” diye itirazda bulunabilirsiniz.

         Doğru!

         Onun da sebebi internette bir Yeminli Mali müşavirin yanlış yorumuna dayanılarak yapılan haber üzerine durumdan vazife çıkaran acar yöneticilerimiz!

         Yoksa Eczaneler ne 6197 Sayılı Kanuna ne de ilgili diğer mevzuata göre Ticaret Sicili’ne kayıt olmak zorunda değil. Ancak isterlerse kayıt olurlar. Onun için de 1995 yılında yasa da değişiklik yapılarak eczacı odalarına isteyenlerin Ticaret Siciline kayıt olabilmeleri için Oda kayıt belgesi verebilmesi için yasal düzenleme yapıldı.

         ...

         Özetlemek gerekirse; (konuyu daha fazla hukuki ayrıntıya boğmak istemiyorum, istenirse detaylarına girerim) eczanelerin çalışma saatleri ile ilgili düzenlemenin yeniden ele alınması sağlanmadıkça, mevcut mevzuatla istenen sonucun elde edilmesi mümkün değildir.

         ...

         Diğer taraftan ;

         Eczanelerin özellikle son beş altı yıldır ekonomik açıdan sürekli kan kaybeden yerler olduğu gerçeğini de göz önünde bulundurursak daha az çalışıp daha çok kazanalım isteği ne eczane sahibi eczacılar için ne de çalışanlar için reel değildir, uygulanabilir değildir, gerçekçi değildir.

         Pekiii ne yapalım?

         Kaderimize boyun mu eğelim?

         Hayır!

         ...

         Mademki askerler, polisler vb. meslekler gibi kesintisiz kamu hizmeti sunuyoruz.

         Erken emeklilik için yıpranma hakkı isteyelim, mesela eczane sahibi eczacılar ve eczane çalışanlarının 5 yıl erken emeklilik hakkı olsun!

         Prim indirimi isteyelim; ödenen Bağ-kur ve SSK priminin düşürülmesi sağlansın, aradaki fark sigortalıya yansıtılsın, ancak bağlanacak emekli aylığının tam prim üzerinden olması için yasal düzenleme yapılsın!

         Hakkımız değil mi???

         ...

         Ya da sağda solda “Zalımsın Eczacı” diye türkü çığırarak, yazarak, çizerek sorunun çözülmesini bekleyelim!!!

         ...

         “Bunlar ancak yasal düzenleme ile sağlanır” diyorsanız,

         Ben de farklı bir şey söylemiyorum ki!!!

         ...

         Hazır TEB Büyük Kongresi yaklaştı,

         Bu konuda bir Büyük Kongre Kararı alınsın,

         Yeni TEB yönetimi de bu karara dayanarak Meclis’te yasal düzenleme yapılmasını sağlasın.

         ...

         Bence hiç de zor değil!

         ...

         Saygılarımla... 

 

s.sofugil@eczacininsesi.com   



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat